Bilgiyi İslâmîleştirme idealine adanan bir ömür: İsmail Râcî Farukî

İBRAHİM REŞİD
Abone Ol

İsmail Râcî Farukî’nin 21 Ocak 1921’de Yafa şehrinde başlayan hayatı, Pensilvanya’da 27 Mayıs 1986’da ailesiyle birlikte uğradığı kanlı saldırıyla nihayetlendi. İsrail’in, Siyonizm idealleri nedeniyle adaletten şaşmış bir devlet olduğunu savunan ve bu görüşlerini korkusuzca dillendiren Farukî de onun kurbanlarından biri olmuştu. O, Filistin’in gurbetteki şehidiydi.

Basının sorularını cevaplayan Amerikan polisi, gece saatlerinde Pensilvanya’daki evinde bir saldırgan tarafından katledilen Filistin asıllı profesörün ölümü üzerine yorum yapmaktan kaçınıyordu.

Polise göre bu cinayet sıradan bir hırsızlık olayı olabilirdi veya belki de sinirleri bozulan bir öğrenci bıçağına sarılmıştı. En son olarak da uluslararası bir suç örgütüne mensup bir katilin bu cinayetten sorumlu olabileceği ihtimali üzerinde duruluyordu.

  • Katil 27 Mayıs 1986 gecesi, saat 02:30’da yüzüne maske takarak Farukî ailesinin evine yönelmişti. Ramazan ayının 18. günüydü. Pencereden evin mutfağına giren maskeli saldırgan, sahur hazırlığında olan evin annesi Lamyâ Farukî’yi bıçaklayarak katletmişti. Annesinin çığlıkları üzerine uykusundan uyanarak yardıma gelen ailenin büyük kızı, Enmar da -aynı zamanda hamileydi- mutfak kapısında saldırganın hedefi olmuş ve ağır yaralanmıştı. Evin küçük kızı Tayme ablasının çocuğu ile beraber gardıroba saklanarak canını kurtarabilmişti. Üst kata çıkan eli kanlı katil, burada bir müddet boğuştuğu İsmail Râcî Farukî’yi de art arda indirdiği bıçak darbeleriyle öldürmüştü.

Polise göre cinayet daha önceden tasarlanmıştı ve işleniş biçiminden hareketle derin bir intikam duygusuyla yapıldığı açıktı. Amerikan adlî makamları ve basını bu kadar açıklama ile iktifa etmiş; cinayetin işleniş amacı ve katil üzerinde çok durmamıştı.

Farukî, ilk ve orta eğitimini, Yafa’daki Fransız Saint Joseph Koleji’nde tamamladı.

Fakat Müslüman kamuoyu için cinayetin failleri ve azmettiricileri açıktı: “Siyonistler…” Bu, tamamen temelsiz bir yargı değildi.

Tel Aviv'in kuruluşu
Mecra

İsmail Râcî Farukî’nin, seyahatlerle ve gurbetle geçecek dünya hayatı, 21 Ocak 1921’de Filistin’in Yafa şehrinde başladı. Kadı olan babası onun iyi ve modern bir eğitim almasını istiyordu. Bu nedenle ilk ve orta öğrenimini benzerleri Osmanlı coğrafyasının farklı noktalarında da açılmış olan Yafa’daki Fransız Saint Joseph Koleji’nde tamamladı.

1936’da lise diplomasını alan Farukî, Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’ne kaydoldu. Burada felsefe alanında tahsil gördü. Başarılı bir öğrenciydi. Felsefe eğitiminin ardından Filistin’de yönetimi elinde bulunduran İngiliz manda idaresinin tayiniyle, bazı resmî görevlerde bulundu. Bu görevleri Filistin halkının yararına kabul ediyor ve onların iyiliği için gayret gösteriyordu.

  • 1945-1948 arasında, bugün İsrail’in kuzeyinde yer alan Celîle’nin -Galile- son Filistinli valisi olan Farukî, bu yıllarda İsrail’in kurulmasına kadar devam edecek sancılı süreçte aktif bir rol oynadı ve direnişçilerin safında mücadele verdi.

1948’de İsrail’in resmen kurulmasıyla valilik görevi bitince, eğitimine devam etmek için ABD’ye gitti. Bundan sonra ülkesi için çalışmaya diasporada devam edecekti.

Amerika’ya yerleşen İsmail Râcî, Indiana ve Harvard Üniversitelerinde felsefe alanında yüksek lisans yaptı. Yine felsefe alanında doktorasını Indiana Üniversitesi’nde “Değerin Metafiziği ve Epistemolojisi” başlığı ile tamamladı.

Nefretle zehirlenmiş bir toplum mu?
Mecra

Geçimini müteahhitlik, iç ve dış mekân dizaynı gibi işlerle uğraşarak sağlıyordu. Bu işler onun çok yönlü kişiliğinin ve açık ufkunun doğal bir sonucuydu. İlerleyen yıllarda, dünyaya bakışlarının değişmesi için, talebelerini de farklı işlerde zaman zaman çalışmaları konusunda teşvik edecekti.

1953’te Mısır’a yerleşen Farukî, Ezher’de tedris görerek üç yıl İslâmî ilimler alanında alt yapısını geliştirdi. İlk başlarda o günlerde Mısır’da esen Arap milliyetçiliği rüzgârlarına meyletse de sonraki yıllarda Cemal Abdunnâsır’ın baskıcı iç ve başarısız dış politikasının tesiriyle bu yaklaşımından vazgeçti.

  • İslâm’ı Araplığın dışında bir üst, asıl kimlik olarak tanımladı. Araplığı ve Arapçılığı birbirinden ayırdı. Ona göre insan ait olduğu kavmin doğal bir parçası olsa da, bu hakikat ırkçı tezlerle başka bir boyuta taşınmamalıydı. Bu İslâm’ın yerdiği bir durumdu.

Öğrenci dostu bir hoca

Kanada’da McGill Üniversitesi’nde doktora sonrası bursuyla araştırmalar yapmaya başlayan İsmail Râcî Farukî bir taraftan da ders vermeyi sürdürüyordu.

Araştırmalarını Hristiyanlık ve Yahudilik üzerine yoğunlaştırdı. Hıristiyanlığı tam anlamıyla öğrenmek için papazlarla zaman geçirdi. Diğer semavî dinler hakkındaki malumatını o dinlerin mensuplarından daha iyi öğrendi.

Farukî, Syracuse Üniversitesi'nde çalışmaları sürerken ömrünün sonuna kadar her alanda desteğini göreceği eşi Lamyâ Hanım’la tanıştı.

Amerika’da okuyan Müslüman öğrencilerin bir araya gelip, dayanışmasını sağlamak amacıyla 1963’te kurulan “Müslüman Öğrenci Birliği” ile yakınlaştı. Onlara ilmî ve kültürel anlamda danışmanlık yaptı.

Farukî, hocalığı mürşitlik olarak görüyordu. Bu doğrultuda ölümüne kadar alışılmışın üzerinde bir standartta hocalık sergileyecekti. Öğrencileri ile sürekli vakit geçirecek, namazlarını onlarla beraber kılacak, beraber yemek yiyecek, hatta öğle uykularını (kaylûle) bile onlarla beraber uyuyacaktı.

Yolunu Pakistan’a da düşüren Farukî, iki sene müddetince araştırmalar yaptı ve Karaçi’de bulunan İslâm Araştırmaları Merkezi’ne katkıda bulundu.

Uzun soluklu Pakistan ziyareti sonrası döndüğü Amerika’da, Chicago Üniversitesi’nde ilahiyat alanında misafir hoca statüsünde dersler verdi.

1964-1968 yılları arasında Syracuse Üniversitesi’nde doçent olarak çalıştı. Bu üniversitede “İslâmî Araştırmalar” programını başlattı.

  • Üniversitede çalışmaları sürerken ömrünün sonuna kadar her alanda desteğini göreceği eşi Lamyâ Hanım’la tanıştı. Eski adı Lois olan Lamyâ Hanım, Amerikalıydı ve sonradan Müslüman olmuştu; İslâm sanatları ve musikisi uzmanı bir piyanistti. Eşinin çalışmalarına hem maddî hem manevî katkılarda bulunan Lamyâ Hanım, Müslüman kadınlar üzerine yazdıklarıyla da tanınacaktı.

1968’de Philadelphia Temple Üniversitesi’nde din ilimleri profesörü olarak göreve başlayan İsmail Râcî Farukî, burada da bir İslâm araştırmaları merkezi kurdu.

Nebi Samuel: Sessizliğin içindeki çığlık
Mecra

1972’de Müslüman Sosyal Bilim Adamları Derneği’nin kurucu başkanı oldu. Bu onun akademisyenliğinin ve entelektüel birikiminin yanı sıra içtimaî hayata bakan girişimci yönünün de bir göstergesiydi. Dernek, kısa süre içinde Amerika’da yaşayan Müslüman öğrenciler ve hocalar için önemli bir merkez haline geldi.

Eski adı Lois olan Lamyâ Hanım, Amerikalıydı ve sonradan Müslüman olmuştu. O, İslâm sanatları ve musikisi uzmanı bir piyanistti.

Yine aynı yıllarda bir İslâm koleji ve üniversitesi kurulması için çeşitli teşebbüslerde bulunan Farukî’nin yoğun gayretlerinin sonucunda Amerika İslâm Koleji’nin temelleri atıldı. Ölümüne yakın zamana kadar bu kolejin başkanlığını yürüten Farukî, ek olarak 1981’de Uluslararası İslâm Düşünce Enstitüsü’nü (IIIT) kurdu. Amerika’da büyük bir İslâm çalışmaları merkezi haline gelen bu enstitü, özellikle “Bilginin İslâmîleştirilmesi” konusu etrafında İsmail Râcî’nin yoğun etkinlik ve araştırmalarının da olgunlaştığı yer oldu.

Hem entelektüel derinliği hem de teşkilatçı yapısıyla ön plana çıkan Farukî; Pakistan, Hindistan, Güney Afrika, Malezya, Libya, Suudi Arabistan ve Mısır’da İslâmî çalışma yürüten kurumlarda çeşitli düzeylerde görevler aldı.

Proje üretimi, bu projelerin uygulanması ve danışmanlık hizmetlerinde bulundu. Rüyalarını bu dillerde görecek kadar Arapça, İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Farukî bu sayede hem geniş bir literatüre çok kolay erişebiliyor hem de her renkten ve kültürden Müslümanla çok rahat iletişim kurabiliyordu. İştirak ettiği toplantılar, verdiği konferanslar ve yazdığı dergilerle geniş bir sahada Müslümanlara yol gösterebilmişti.

Çok tartışılan “Bilginin İslâmîleştirilmesi” teziyle ön plana çıkan İsmail Râcî Farukî, tevhid merkezli yeni bir bilim dili oluşturmayı teklif etmişti.

Çok tartışılan “Bilginin İslâmîleştirilmesi” teziyle ön plana çıkan İsmail Râcî Farukî, tevhid merkezli yeni bir bilim dili oluşturmayı teklif etmiş, bu düşünceleri her ne kadar çok tenkit edilse de orijinalliğiyle dikkatleri üzerine çekmişti.

Bununla amaçladığı, İslâm kültür mirasının açığa çıkarılması ve yorumlanması, bu mirasın modern bilgiyle tenkitçi bir şekilde uzlaştırılması, edinilen modern İslâmî bilginin İslâm topluluğunun ve genel olarak insanlığın problemlerine çözümler getirecek şekilde uygulanması, bu şekilde İslâmîleştirme programının gayesine ulaşmasıydı. Farukî, İslâmîleştirme eylemini sosyal bilgiler alanıyla sınırlandırmıştı.

Akademik cesaretin örneği: Edward Said
Mecra

Filistin’in gurbetteki şehidi

İsmail Râcî Farukî, İsrail işgal yönetiminin sona erdirilmesi hedefini hem dinî bir yükümlülük hem de her Müslümanın şahsî vazifesi olarak görüyordu. Ona göre İsrail Siyonizm idealleri nedeniyle adaletten şaşmış bir devletti.

Farukîlerin suikasttan üç gün sonra kılınan cenaze namazına binlerce Müslüman katıldı.

Yahudiler, yıkılacak olan İsrail devletinden bağımsız bir şekilde topluluk olarak istedikleri topraklarda yaşayabilmeliydiler. Farukî, bu görüşleri nedeniyle hem Amerika’daki hem de dünyanın başka yerlerindeki Siyonist lobiler tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmişti. Fikirleri etrafında raporlar yazıldı, konferanslar düzenlendi, “İsrail’in en tehlikeli düşmanlarından biri” olarak tanımlandı. Hatta ortadan kaldırılması gerektiği dahi dile getirildi.

  • Farukî, fanî ömrünü tamamlamasından iki ay kadar önce oğlunun genç yaşta vefatıyla sarsıldı. Amerika’da askerî okulda okuyan oğlu şüpheli bir şekilde ölmüş, haber ailesine iki hafta sona iletilmiş, sebep olarak da “gıda zehirlenmesi” gösterilmişti. Bu haberle derin bir üzüntü yaşayan Farukîler, kısa süre sonra kendileri de saldırıya uğrayacaktı.

Amerikan polisinin nihayet tamamladığı soruşturmaya göre, İsmail Râcî Farukî ve eşi Lamyâ Hanım’ın katili, yeni Müslüman olmuş Yusuf Ali isminde bir Amerikalıydı.

Ali, 21 Şubat 1965’te Malcolm X suikastını işleyen üç kişinin de mensup olduğu, siyahî Müslümanlardan oluşan “Nation of Islam” grubunun üyesiydi. Tutuklanan ve idamla yargılanan Yusuf Ali idamını beklerken 1996’da öldü.

İsmail Râcî Bey ve Lamyâ Hanım’ın ortaklaşa yazdıkları ve ölümleri sırasında matbaada basılmak için bekleyen ansiklopedileri İslâm Kültür Atlası.

Cinayet için her ne kadar çeşitli bahaneler öne sürse de böylesine bir katliama hangi sâiklerle imza attığı hiç anlaşılamadı. Özellikle Müslüman kamuoyu cinayetin azmettiricisi olarak Siyonistleri suçlarken, Amerikan güvenlik birimleri cinayetin çözülmesinde gereken ihtimamı göstermedi. Basın ise olaya olabildiğince ilgisiz kaldı.

Farukîlerin suikasttan üç gün sonra kılınan cenaze namazına binlerce Müslüman katıldı. Cuma günü kaldırılan cenazeler Pensilvanya’daki Forrest Hills Mezarlığı’na defnedildi. İsmail Râcî Bey ve Lamyâ Hanım’ın ortaklaşa yazdıkları ve ölümleri sırasında matbaada basılmak için bekleyen ansiklopedileri İslâm Kültür Atlası, dünyaya gözlerini “yetim” olarak açacaktı.