Türkiye'nin iki iktidarı ve kendi ayağına kurşun sıkması
Türkiye’nin iki iktidarı var oldu hep: Birincisi, seçimlerle gelen görünüşteki siyasî iktidar. İkincisi de, siyasî iktidara da onay veren görünmeyen derin iktidar. Siyasî iktidar demokrasi oyununun kılıfıydı. Ülkede bütün ipler derin iktidarın elindeydi. Derin iktidar, Türkiye’nin köklerinden koparılması, kendini inkâr etmesi ve intihara sürüklenmesi projesiydi. Bu, Batıcı / laikleştirici projelerle hayata geçirildi. Batıcı laikçi derin iktidar, bütün iktidarların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi durdu hep. Derin iktidarın hoşuna gitmeyen bir adım atıldığı zaman Demokles'in kılıcıyla kafası vuruldu.
Sömürgecilerin yapamayacağı bir kültürel katliam işlendi bu ülkede: Bu ülkenin ortak kültürü, ortak duyarlıkları, ortak direnç noktaları yok edildi. Türkiye sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilmedi ama yerli sömürgeciler / Batıcı laik jakobenler tarafından içerden, zihnen, kültürel olarak sömürgeleştirildi, işgal edildi.
Eğitim işgal altında. Ülkeyi terk etmeye hazır, idiyet bilinçleri yok edilen zihnen sömürgeleşmiş kuşaklar imal ediyor seküler pozitivist eğitim sistemi. Kültür işgal altında. Kültür dünyamız, metamorfoz yemiş, yozlaşmış, başkalaşmış, bu toprakların ruh kökleriyle ilişkisi sıfırlanmış sığ, bayağı ama gittikçe rafineleşen, bu ülkenin İslâm kültürüyle bağlarını çözen ve yok etme tehlikesi taşıyan bir işgal biçimine dönüşmek üzere...
Aynı şey, sanat dünyamız ve akademik hayatımız için de geçerli. Hatta daha fazla geçerli. Bir toplumun ruh köklerini diriltmesi, yenilemesi gereken sanat, ruh köklerimizin köküne dinamit yerleştiriyor; bir toplumun zihin haritalarını ruh kökleri ışığında yenilemesi, çağdaşlaştırması ve yeniden inşa etmesi gereken akademi, zihnî bir yok oluş pandemisi yaşıyor.
Bütün bu alanların ve çalışmaların topluma açılan kapısı medyamız, işgal altında. Mankurtlaşmış kimliksiz, yozlaşmış, ülkeyi hemen terk etmeye hazır, bu ülkeyle hiçbir idiyet bağı kalmamış yitik kuşaklar yetiştiriyor...
Kemalizm'in jakoben laiklik projesi
Önümüzdeki manzaraya bakarak konuşacak olursak şunu söyleyebiliriz: Gelecek açısından zor günler, çok zor zamanlar bekliyor Türkiye'yi.
Genç kuşak gitti. Ülkeye, inançlarına, değerlerine içtenlikle bağlı, idiyet bilinci güçlü bir gençlik yok artık. Herkes ayartıcı Amerikan popüler kültürünün kölesi. Bütün kesimlerin çocukları, bayağı Amerikan popüler müzik, film ve dijital kültürünün gönüllü köleleri! Farklı kesimler, bu konuda birbirleriyle yarış içindeler sanki!
Netflix, bütün dünyanın en parlak genç kuşaklarını esir aldı, kölesi yaptı; ülkelerinden, değerlerinden uzaklaştıran, kültürel idiyet bilinçlerini yerle bir eden bir yıkım makinası gibi işliyor Netflix! Yeni bir kuşak yetiştirilemedi. Muhafazakâr siyaset, ayıktı ama çok geç oldu.
Muhalefet, özellikle Kemalist laik CHP ve tabii Kemalist ulusçu sağ siyaset, bu durumdan şikâyetçi bile değil! Değil, çünkü laikleşme projesi tam da böylesi bir şeyi öngörüyordu! Köksüzleşme projesi. Kökleri önce inkâr etme, sonra yok etme girişimi.
- Şerif Mardin, Kemalizm'le ilgili en köklü ve güçlü okumayı yapmıştı: “Kemalizm'in” demişti, “iyi, doğru, güzel fikri yoktur.” Kant'a gönderme yapıyordu Mardin. Özgün bir felsefesi, özgün bir ahlâk / siyaset fikri ve özgün bir estetik tasavvuru olmadı Kemalizm'in, demek istiyordu.
Kemalizm'i de hakaret etmeden, entelektüel olarak konuşabilmeli, tartışabilmeliyiz. Bu mümkün mü? Pek mümkün değil! Değil çünkü Kemalizm bir kült olarak işlev gördüğü için, bu kültün bağlıları, en küçük bir akademik entelektüel okumaya karşı yığın hâlinde linç girişimine soyunuyorlar hemen. Nedir bu? Elbette ki, akıl tutulmasıdır. Fransız Devrimi'nden ithal bir ideolojinin kutsanması, herhangi bir söz söyleyenin hemen aforoz edilmesi, ezberlerin, seküler doğmaların aklı çarmıha germesi!
Post-Kemalizm'in yumuşak Sekülerizmi ve 28 Şubat darbesi
Post-Kemalizm çağındayız. Kemalizm-Sonrası çağda yani. Post-Kemalizm ne demek? Her şeyden önce, Kemalizm'in büsbütün ortadan kalkması demek değil. Kemalizm'in evrim geçirmesi, küresel seküler kültüre eklemlenerek yeniden üretilmesi demek. Tepeden dayatılan jakoben laiklik projesinin yerini, gönüllü küresel, sefih, postmodern sekülerizm biçimlerinin alması.
Kemalist jakoben laiklik projesi, bu toplumun köklerini koparma girişimiydi; aslanın dişlerini söker gibi, toplumun, gelen Batı kültürü saldırısına, istilasına karşı yegâne direnç noktalarını oluşturan İslâmî anlam haritalarımızın, değerlerimizin, kök-paradigmalarımızın önce inkâr edilmesi, sonra ötekileştirerek, aşağılanarak tasfiye edilmesi projesiydi. Devletin bütün kurumları işte bu köksüzleştirme, tarihsizleştirme, kültürsüzleştirme projesi çerçevesinde yeniden inşa edilmişti. Eğitim, kültür, sanat ve medya kurumlarımız, Kemalist laiklik projesinin misyonerlik faaliyetini yapan seküler kiliseler gibi işlev gördü.
Tepeden geliştirilen bu köksüzleştirme, tarihsizleştirme, kültürsüzleştirme projesine karşı alttan, aşağıdan, toplumdan güçlü direnç biçimleri hatta zaman zaman yarma harekâtları geliştirildi. Türkiye’nin kurumları, işgalci sömürgeciler tarafından İslâm'dan arındırılmamıştı; beyinleri işgal edilen sömürgeci, celladına âşık tasmalı çekirgeler tarafından İslâm'dan arındırılmıştı.
- 1970'lerde Kemalist laik rejim, ülkeyi kaosa sürüklenmekten kurtaramadı. Aksine Türkiye’nin resmî devlet kanalı TRT, tam bir iç savaşa dönüşen anarşi ve terör hâdiselerini, her gün, sağcı anarşistler, solcu anarşistler diyerek kodladı ve haber yaptı!
Rejim, önce kaos çıkararak, sonra da ülkeyi askerî bir darbe ile kaostan kurtaran bir rol oynayarak gücünü tahkim etmeyi başardı. Kemalist rejimin Pirus zaferiydi bu: 1980'ler Türkiye’si, jakoben Kemalizm'in hem sol hem liberal hem de İslâmî kesimlerce kıyasıya eleştirildiği ve tartışıldığı ilginç bir aralık olarak tarihe geçti.
Fakat ne olduysa o zaman oldu: Türkiye’de bu serbestiyetin mimarı Özal öldürüldü. Özal'ın ölümünün sırrı, perde arkası henüz çözülemedi; muhtemelen de hiç çözülemeyecek.
1997'de bu millet, “laiklik adına rejimi korumak için irtica ile mücadele” kavramı çerçevesinde geliştirilen postmodern bir darbe yedi!
28 Şubat postmodern darbesi, toplumun İslâmî kimliğini ve duyarlıklarını bastırdı, laikliği bir kez daha öne çıkararak, kutsayarak etnik kimliklerin önünü sonuna kadar açtı ve Türkiye’nin bölünmesinin temellerini attı. 28 Şubat postmodern darbesi bu milletin İslâmî kimliğine büyük darbe vuran ve laikliği bir kez daha kutsayarak bir laikleşme biçimi olarak etnik kimliklerin kutsanmasına yol açmakla Türkiye’nin parçalanmasının önünü açan bir ihanet projesiydi.
28 Şubat ihanet projesinin mutlaka konuşulması ve asla unutulmaması gereken yanlarından biri de 28 Şubat darbesiyle Türkiye'nin soyulması, bankalarının içinin boşaltılması, ülkenin büyük bir ekonomik krizin eşiğine fırlatılarak komaya kaldırılmasıydı!
Görünen iktidar ve derin iktidar
Türkiye’nin iki iktidarı var oldu hep:
• Birincisi, seçimlerle gelen görünüşteki siyasî iktidar.
• İkincisi de, siyasî iktidara da onay veren görünmeyen derin iktidar. Siyasî iktidar demokrasi oyununun kılıfıydı. Ülkede bütün ipler derin iktidarın elindeydi.
Derin iktidar, Türkiye’nin köklerinden koparılması, kendini inkâr etmesi ve intihara sürüklenmesi projesiydi. Bu, Batıcı / laikleştirici projelerle hayata geçirildi. Batıcı laikçi derin iktidar, bütün iktidarların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi durdu hep. Derin iktidarın hoşuna gitmeyen bir adım atıldığı zaman Demokles'in kılıcıyla kafası vuruldu.
- • Menderes'in kafası böyle uçuruldu.
- • Özal'ın hayatı böyle son buldu.
- • Erbakan böyle darbe yedi.
- • Muhsin Yazıcıoğlu böyle katledildi.
- • Demokles’in kılıcı Erdoğan'ın kellesinden indirilmedi hiçbir zaman.
Türkiye, kendi ayağına kurşun sıktı durdu. Ama artık tünelin ucu görünmeye başladı: Türkiye, prangalarını kırarak, geleceği kuracak uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna soyunursa, gelecek binyılı da bizim belirlememizi mümkün kılacak yapı taşlarını döşer ve bu yapı taşlarını döşeyecek öncü kuşakları yetiştirir.