Türkiye'den önceki Türk Cumhuriyeti

BÜLENT TOKGÖZ
Abone Ol

Ruslar 1916 Şubatında Erzurum'u, Nisan'da Trabzon'u, Temmuz'da Erzincan, Gümüşhane, Kelkit, Muş ve Bitlis'i aldı. 1917'deki Ekim Devrimi olmasa Rus ilerleyişi ihtimal ki hedefine ulaşacak, sıcak denizlere inme hayali gerçekleşecekti. Devrim sonrası iç savaşa düştüler de ilerleyiş durdu. Buna rağmen Türk ordusunda karşı hamle yapacak mecal bulunmadığından Rusları geri atamadılar.

Tarihteki en küçük Türk devleti hangisidir? Aklınıza gelebilecek cevaplar arasında onun adı büyük ihtimalle geçmeyecektir. Ufacık bir kasabada kurulmuş bir cumhuriyetti bu. Bundan bir asır evvel, cihan harbi sorasındaki çalkantılı yıllarda; henüz kongreler yapılmadan, 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkılmadan önce... Oltu İslam Şûra Hükümeti’nin ibretlerle dolu, özgün hikâyesini anlatmaya nereden başlamalı?

Oltu İslam Şûra Hükümeti'nin mühürü

93 Harbi olarak anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, Türk tarihinin en ağır hezimetlerinden biriyle sonuçlandı. İstanbul'un kapılarına dayanmış Ruslar diplomatik müdahalelerle durdurulabildi. Batılıların denge politikaları denkleminde yapılan Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı ağır bir savaş tazminatını kabul etmek durumunda kaldı. Devletin hazinesi tamtakırdı. 2. Abdülhamit, ruble yerine toprak vermeyi teklif etmekten başka çâre bulamadı.

Oltu İslam Şûra Hükümeti'nin başkanı Yusuf Ziya bey

Elviye-i Selase (Üç Vilayet; Batum, Ardahan ve Kars) Rusya'ya savaş tazminatı olarak bırakıldı. Bu tarihimizde ender görülen bir vakaydı: Vatan toprağının savaşla değil de anlaşmayla düşmana bırakılması. Üstelik âdeta para karşılığında. Bu büyük bir travma sebebiydi şüphesiz. En çok da 93 Harbinde Rusların eline kısa süreliğine düşüp kurtarılmış olan Oltu'da. Şimdi harita üzerinde çekilen çizgi, onu anavatandan kati surette koparıyordu.

Hassas bir işgal düzeni

Erzurum'un kuzeydoğusundaki ilçe, Doğu Anadolu’nun Karadeniz'e ve Kafkasya'ya açıldığı vadilerin, kapısı hükmündeydi. Ruslar Erzurum'a ulaşabilecekleri en kısa yol olarak görüyorlardı orayı. Türk ordusu ise Kars'a ve Trans-Kafkasya'ya ulaşmak istiyorduysa Oltu'yu elinde tutmalıydı. Ne var ki uğursuz anlaşma sonrasında Ruslar stratejik geçide el koymuşlardı. 40 yıl sürecek bir esaret mânâsına gelmekteydi bu.

Müslüman ahalinin mühimce kısmı Moskof'a esir olmaktansa anavatana göçmeyi tercih etti. Üç vilayetten göç edenlerin sayısı 82 bin kişiydi. Rusların canına minnet, göçü teşvik bile ettiler. Gelgelelim anavatan rahatsızdı. İstanbul hükümeti, fetvalar neşrettirerek bu toprakların düşmana terkinin caiz olmadığını duyurdu. Yani devlet terk etse de millet kalmalı, bir gün azat olmak ümidiyle orada tutunmaya bakmalıdır. Bu yaklaşım göçleri durduran en önemli etken olacaktı.

Müslüman ahalinin mühimce kısmı Moskof'a esir olmaktansa anavatana göçmeyi tercih etti.

Göçlere rağmen 1912-13 yıllarında yapılan sayıma göre Oltu'ya bağlı 180 köy ve buralarda mukim 53 bin kişi vardı. Köylerden sadece 9'u Rum, 7'si Ermeni, kalanı ise Müslüman'dı. İlçe içinde de durum farklı değildi, nüfusun yüzde 94'ü Türk'tü.

Ruslar nüfus yapısını da gözeten hassas bir işgal düzeni kurdular. Din eksenli bir isyan arzu etmediklerinden bu hususta dikkatli davrandılar. Orta Asya ve Kafkasya tecrübelerinden de hareketle tedricî bir asimilasyonun en uygun yöntem olduğuna karar kılmışlardı. Ahalinin dininden ve dilinden koparılması için biraz zamana ihtiyaç vardı. Rusların acelesi yoktu.

Siz davet etmişsiniz

Oblast dedikleri eyalet sistemi içinde Ermenilerle iş tutmayı seçtiler. Askerî ve sivil bürokraside önlerini açıp, Türklere karşı onları yeni elitler olarak her bakımdan beslediler. Türkler, orduya alınmayarak askerî meziyetlerinden mahrum bırakılmak istendi. Ermenilerse dişlerine kadar silahlandırılıyor ve sıkı bir örgütlenmeyle hızla askerîleşiyordu.

Kelimenin tam mânâsıyla Rusların maşasıydılar. Müslüman halka doğrudan kötü muamelede bulunmayan Ruslar, her türlü şiddet ve tedip politikasını Ermeniler eliyle yürütüyordu. Onları kendilerine daha fazla bağımlı kılmak, işbirlikçiliğe mecbur bırakmak için de emin bir yoldu bu.

Müslüman halka doğrudan kötü muamelede bulunmayan Ruslar, her türlü şiddet ve tedip politikasını Ermeniler eliyle yürütüyordu.

Ne var ki bâzen maşa kullanmayıp kendi eliyle de katliama soyunduğu olmuyor değildi. 1914 sonlarında Sarıkamış Harekâtı başlayıp da Rus işgali sona erince Oltu halkı kendi ordusunun yanında yer almış, sevincini saklamamıştı. 12 Ocak'ta geri dönen Rus piyadesi ve Kazak süvariler, "Türk askerini siz davet etmişsiniz" diye köy köy katliama girişti. Bu şiddet dalgası Rusların gerçek yüzünün görülmesini sağladı.

Şu da var ki halk çaresizdi. Ruslar 1916 Şubatında Erzurum'u, Nisan'da Trabzon'u, Temmuz'da Erzincan, Gümüşhane, Kelkit, Muş ve Bitlis'i aldı. 1917'deki Ekim Devrimi olmasa Rus ilerleyişi ihtimal ki hedefine ulaşacak, sıcak denizlere inme hayali gerçekleşecekti. Devrim sonrası iç savaşa düştüler de ilerleyiş durdu. Buna rağmen Türk ordusunda karşı hamle yapacak mecal bulunmadığından Rusları geri atamadılar.

Kardaş kömeği

Rus işgali altında geçen 40 yıl boyunca Osmanlı'nın ahaliye kayda değer tek yardımı Sarıkamış Harekâtı sürecinde Artvin ve Yusufeli tarafında Teşkilat-ı Mahsusa'ya bağlı küçük birkaç çetenin gösterdiği faaliyetten ibaret kaldı. Erzurum'daki Bahattin Şakir'e bağlı çeteler Rus sevkiyatını engellemek için birkaç pusu eylemi gerçekleştirdi. Hepsi bu. İşgalin ve savaşın yaralarını sarmak için tek yardım başka bir yerden geldi: Azerbaycan'dan.

Erzurum'daki Bahattin Şakir'e bağlı çeteler Rus sevkiyatını engellemek için birkaç pusu eylemi gerçekleştirdi.

1915 Nevruz Bayramında Kardaş Kömeği adında bir gazete çıkardılar. Kardeş yardımını organize etmek için çıkan gazetede çalışan hiç kimse maaş almadı. Kadınlar altınlarını verdi, işçiler yevmiyelerini yolladı. Ruslar da onları takibe alıp zamanı geldiğinde Rusya içlerine sürgüne yollayacaktı.

  • Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi aşhaneler, sağlık ocakları açtı ama en çok yetimhane kurmaya ağırlık verdi. O kadar çok yetim vardı ki, Rus ve Ermeniler bunlara el koyarak kiliselerde Hristiyanlaştırıyordu. Azerbaycan Türkleri bu zillete dur diyen tek özne oldu.

En büyük yardımları ise şuydu: Direniş şuurunu aşılamak. Cemiyet-i Hayriye’den gelen temsilciler örgütlenmenin önemini vurguladı ve öncülük ettiler. İsmail Nazaralioğlu başkanlığında, cemiyetin bir şubesi şeklinde Oltu Millî İslam Komitesini kuruldu. Altı üyeli komitenin gayesi müstakbel direniş için silahlanmaktı. Karşılarında Ermeni Taşnak Komitesi vardı, işlerini gizlilik ve titizlikle yürütmeliydiler.

Bagdayav’i evinde kuşatmak

Ekim 1917’de talih Türklerin yüzüne gülüp Ermenilere somurtunca komite çalışmalarını hızlandırdı. Çekilen Rus ordusu ağırlıklarını ve cephanelerini Ermeni çetelere bırakmıştı. Eğitimsiz ve silahsız Türklerin 250 kişilik iyi eğitimli Ermeni birliğine karşı şansı yoktu. Birkaç silah deposuna baskın düzenlediler ama Ermeni komutan Bagdayev’i evinde kuşatıp tüm silah depolarının Türklere teslimine dair evrakı imzalatmaları daha büyük bir başarıydı. Güç dengesi bir anda Ermeniler aleyhine değişti böylece.

Komite fırsattan istifade katliama girişmedi, bilakis Ermenilerle ortak bir idare tesis etti. Fakat Erzurum’dan bu tarafa Ermeni çetelerin köyleri yaka yaka ilerlemesi karşısında bir tedbire yönelerek Ermenilere Oltu’yu terk etme çağırısı yaptı. Taşnaklar bile değişen güç dengesine boyun eğmek zorunda kaldı. Birkaç küçük çatışma hariç kan dökülmeden Ermeniler Oltu’dan tasfiye edildi. Fakat bu savaşların bittiği mânâsına gelmiyordu. Giden Ermeniler civardaki birliklere katılarak daha büyük bir güçle Oltu’ya saldırıyorlardı. Komitenin yeni görevi Oltu sınırlarını korumaktı.

1918’de Türk ordusu Erzurum’dan yürüyüşe geçip 25 Mart’ta Oltu’ya girdiğinde komite kendini feshedip ilçe yönetimini orduya tevdi etti.

1918’de Türk ordusu Erzurum’dan yürüyüşe geçip 25 Mart’ta Oltu’ya girdiğinde komite kendini feshedip ilçe yönetimini orduya tevdi etti.

Bu sefer yeni işgalci İngilizlerdi ve ajandaları Ruslarınkinden netti: Bölgeyi Ermenilere bırakmak.

Ne var ki 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’yle I. Dünya Savaşı’ndan önceki sınırlara dönülmesi maddesi gereğince ordu bir kez daha Oltu’dan çıkmak zorunda kaldı. Bu sefer yeni işgalci İngilizlerdi ve ajandaları Ruslarınkinden netti: Bölgeyi Ermenilere bırakmak.

Bir avuç Türk

5 Kasım’da Kars Millî İslam Şûrası teşkil olundu. Bu, formel mânâda ilk müdafaa-i Hukuk teşekkülü idi. Oltu İslam Terakki Komitesi hemen onun şubesi oldu. 13 Nisan 1919’da İngilizler Kars’ı işgal edip şûra üyelerini Malta’ya sürgün edince komite bunu kınadı ve Oltu İslam Şûra Hükümeti’ni kurarak İngilizlerden bağımsızlığını ilan etti. Bu cesur hamleyi boğmak için İngilizler ellerindeki tüm Ermeni birliklerini seferber etseler de Şûra Hükümeti cephelerde başarılı sınavlar verdi. İngiliz komutan ve heyetleriyle yaptıkları müzakere ve yazışmalarda da gayet ılımlı ve bir o kadar da kararlı bir tutum izleyerek diplomaside de ciddi başarılara imza attı.

Kırım’ı anmak, kıyımı anlamak için
Gerçek Hayat

Ordusu, okulları, mahkemeleri, bütçesiyle tam bir devlet hüviyetindeki bu yapı Millî Mücadele tarihindeki en özgün tecrübeydi. 13 ay boyunca gösterdikleri dirayet Erzurum ve Sivas Kongresine, hatta Büyük Millet Meclisine de ilham kaynağı oldu. 17 Mayıs 1920’de Türkiye’ye iltihakla nihayetlenen bu tecrübeyi anlatan ilk belgeselin anca geçtiğimiz hafta yayınlanmış olması ise tarihimize ilgisizliğimizin ve vefasızlığımızın bir kanıtıydı.

‘Bir Avuç Türk Belgeseli’ ilkti. Son olmaması dileğiyle…