Kırım’ı anmak, kıyımı anlamak için
Rusya Kırım’ı işgalinden seneler evvel Karadeniz civarındaki riskleri bertaraf etme adına kararlı bir strateji izledi. 2008’de Batı yanlısı Gürcistan’da askerî oldubittilerle ülkeyi parçalayıp Osetya ve Abhazya’yı güvenli tampon bölge hâline getirdiğinde karşısında kararsız bir NATO ve dirayetsiz bir Beyaz Saray bulmuştu.
“Birbiri ardı sıra gelen Türk kavimlerinin müzesi” olan Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının üstünden tam 7 yıl geçti. İlk işgalden bu yana ise 238 yıl. Çok eski ve trajik bir hikâyede yeni ve dramatik gelişmeler yaşanıyor şimdi. Rusya, son günlerde Ukrayna’yla yeni bir savaşın fitilini ateşleyebilecek sürtüşmelere giriyor... Karadeniz’in kuzey sahillerinde neler oluyor?
Gerilim tırmanırken sivillere bölgeyi terk etmeleri çağrısı yapılıyor. Ukrayna da Rusya da yığınak yarışına girmiş durumda. Kötü şöhretli Rus komando birlikleri Spetnaz da sahnedeki yerini aldığına göre en azından gerilimin bir süre daha düşmeyeceğini öngörebiliriz. En doğru öngörüler içinse yapmamız gereken şey olayların nasıl ve niye bu noktaya geldiğini hatırlamaya çalışmak.
Atlar zıt istikamete koşarken
Rusya’nın Ukrayna’yla cepheleşmesinin arka planındaki esas dava Kırım. Uzun ve kanlı savaşların ardından kaybettiğimiz Kırım’daki Türk varlığı, Çarlık ve Sovyet dönemlerinde Moskova idaresindeyken köktenci yöntemlerle büyük oranda tasfiye edilmişti. Milyonlarcası göçertilmiş, kalanlar da sert bir asimilasyona tabi tutulmuştu. 1954’te ise Kruşçev Kırım’ı Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Ukrayna’ya bağlamıştı. 1991’de Doğu Blokunun dağılmasından sonra da yarı özerk yönetim statüsü kazanmıştı.
1994 Budapeşte Memorandumunda Rusya, ABD ve İngiltere, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü garanti altına almıştı. 1997’de Rusya, Ukrayna’ya 100 milyon dolar vererek Sivastopol limanındaki donanmasının varlığını uzatan bir anlaşmayı kotarmıştı. Rusya’nın Kırım’daki askerî varlığını sürdürmesi Ukrayna’da Moskova yanlısı hükümetlerin varlığına bağlıydı velâkin Ukrayna halkı çoğunlukla yüzünü Avrupa’ya dönmüştü. Atlar zıt istikametlere koşuyordu ve arada kalan Kırım bundan en büyük zararı görecekti.
Kasım 2013’te Rus yanlısı cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç AB’yle ortaklık anlaşmasını askıya alınca başkent Kiev’de şiddetli protestolar patlak verdi. Kontrolü kaybedeceğini anlayan Yanukoviç Şubat 2014’te Rusya’ya kaçtı. Yeni yönetim Batı yanlısı, Rus karşıtıydı; onlara yönelik en şiddetli protestolar da Kırım’da yapıldı.
Yeşil adamlar
Vaktiyle nüfusu ve sosyo-kültürel yapısı radikal biçimde tahrip edilmiş 2,3 milyonluk Kırım’ın resmî sayımlara göre yüzde 58’i Rus’tu. Yanukoviç son seçimde Kırım’dan yüzde 52 oy almıştı. Seçmenleri, Kırım’ın Ukrayna’ya değil Rusya’ya bağlı olması gerektiğini daha yüksek sesle dile getiriyorlardı şimdi. Yalnız da değillerdi. Üslerinden çıkmaları anlaşmalara aykırı olan Rus askerleri çeşitli şehirlerde silahlı faaliyetlere girişmişti.
Rus bayrağı ve sembolleri kullanmayarak kendilerini milis olarak gösterme kurnazlığına kimseler kanmasa da bu faaliyetlerin başarısız olduğu söylenemezdi. 26 Şubat’ta Kırım Tatar Millî Meclisi 7 bin kişiyle sokağa çıktığında karşılarında bunları buldu. Üzerlerinde hiçbir amblem olmadığı için “Yeşil Adamlar” denen ve içlerinde Rus özel kuvvet unsurlarının da bulunduğu bu milisler başta parlamento olmak üzere devlet kurumlarını zapt etmeye başladı.
Baskıncılar parlamentodan referandum kararını silah zoruyla alarak “Kırım, Ukrayna'ya mı bağlı kalsın, Rusya'ya mı?” sorusunu bu defa tüm yarımadaya dayattılar. 16 Mart’taki referanduma Tatarlar ve Ukraynalılar boykot kararı alarak katılmadı. Şıracının şahidi bozacı; galipler bu yasadışı oylamaya katılımın yüzde 83 olduğunu ve yüzde 97’sinin Rusya’ya bağlanmak yönünde oy kullandığını söylediler.
- BM ve pek çok uluslararası kurum referandum sonuçlarını tanımasa da Putin kendi yazdığı senaryoya göre oynanan oyunda son sahneye hazırlanıyordu. İlhak kararını imzaladı, Duma jet hızıyla onadı ve ertesi gün yani 18 Mart 2014’te Kırım resmen ve fiilen Rusya tarafından ilhak edildi.
Putin’in işgal kararını duyurduğu konuşmasında hukuka değil jeo-politiğe atıf yapması meselenin aslını izhar ediyordu: Karadeniz Filosu’nun güvenliği! 1991’den beri Rusya’nın en öncelikli jeo-stratejik gündemlerinden biri, belki de birincisi budur ve bu da Kırım’ın stratejik konumunu anlamayı zorunlu hâle getirmektedir.
Dondurulmuş krizler
Kırım yoksa Karadeniz yok, Akdeniz hiç yok. Sıcak denizlere inme hayalini rüyasında dahi göremez Rusya. Kırım’ı sadece Karadeniz’e açılan bir kapı sanmamalı. O kapı aynı zamanda Karadeniz’den Rusya’ya doğru da açılıyor. Orası kaybedilirse tüm güney sınırları tehlike altına girecektir. En büyük donanmasının orada olması beyhude değil. Kuzey Buz Denizi’nde de donanması var ama yılın dokuz ayı donan bir denizde kapana kısılmış gemilerin ona faydası ne ki?
- Rusya Kırım’ı işgalinden seneler evvel Karadeniz civarındaki riskleri bertaraf etme adına kararlı bir strateji izledi. 2008’de Batı yanlısı Gürcistan’da askerî oldubittilerle ülkeyi parçalayıp Osetya ve Abhazya’yı güvenli tampon bölge hâline getirdiğinde karşısında kararsız bir NATO ve dirayetsiz bir Beyaz Saray bulmuştu. Obama, Putin karşısındaki dirayetsizliğiyle alay konusu olmuştu. O kifayetsizlik 2014’teki Kırım istilasının da habercisiydi aslında. Putin’in kolay zaferleri askerî bir dehaya değil fırsatçılığa dayanmaktaydı.
Moskova’nın pervasızlığı, Batı’nın aymazlığı Kırım faciasından sonra da sürdü. Rusya, Ukrayna’daki ayrılıkçıları silahlandırarak, özel birlikler ve ağır silahlarla takviye ederek Donbas ve Donetsk’te kendi yörüngesinde bir tampon bölge oluşturmayı da başardı. 3 bini sivil 13 bin kişinin öldüğü çatışmaların ardından kazandığı bu toprakları ilhaka ise taktik sebeplerle gerek duymadı. “Dondurulmuş krizler” şimdilik yeterli onun için.
Baskılar, baskınlar
Kırım’da ilhakın ceremesini en çok çekenler Tatarlar oldu. Kıyımlardan geçe geçe nüfusları zaten yüzde 13 civarına düşmüş olan Türklerin 30 bini işgalle birlikte göçmek zorunda kaldı ve çoğu Kiev’i tercih etti. Rusya demografik yapıyı bir kez daha Türkler aleyhine bozmak için kendi beyanlarına göre 205 bin, gayri resmî beyanlara göre ise 600 bin Rus vatandaşını yarımadaya iskân etti.
Kalanlar içinse karanlık bir devir başladı. Rusların ilk icraatı 18 Mayıs’taki millî anma gününü yasaklamak oldu. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu gibi Tatar lider ve kanaat önderlerinin Kırım’a girişlerinin yasaklanması ikinci adımdı. Bunu sivil toplum kuruluşlarının terör örgütü sayılarak kapatılması takip etti. 15 kişi hapishanelerde hayatını kaybetti, 16 kişi kaçırıldı ve bir daha kendilerinden haber alınamadı; onlarcası faili meçhul cinayetlere kurban gitti.
Tatarların televizyonu ATR Rus istihbaratının baskınına uğradı ve Kırım Haber Ajansı dâhil 28 medya organıyla birlikte yasaklandı, internet siteleri engellendi. Camiler ve dinî eğitim kurumları baskınlardan en çok nasibini alan hedefler arasındaydı. Cemaat “Aşırılıkçı”, “İslamcı terörizm” gibi yaftalarla kötü muameleye ve keyfî tutuklamalara maruz kaldı. Tatarca eğitim veren okullar millî okul statüsünden çıkarıldı. Hansaray gibi asırlara direnen yapılar restorasyon adı altında Türk kimliğinden uzaklaştırılmak istendi, birçoğu tahrip edildi.
Hüzünlü yıldönümü
Bu ihlâller pek de kimsenin umurunda gözükmüyor. Diplomatik kınamalar ve ekonomik yaptırımlar, Rusya’yı ne işgalden ne de zulümden geri adım attıracak değil. Kırım, tüm bölgedeki meselenin can damarı ve Rusya onu müzakere konusu dahi etmemeye kararlı.
Ona tüm bu domino taşlarını armağan eden Obama’nın iki dönem boyunca yardımcılığını yapmış Biden şimdi birinci adam. Olan bitenden kendisi de mesul değilmiş gibi “Bu hüzünlü yıl dönümünde, önemli bir gerçeği tekrar vurguluyoruz: Kırım, Ukrayna'nındır” türünden laflar etse de dengeleri değiştirme adına somut adımlar atmaya niyetli ve muktedir mi, net değil.
Sahte iyimserliğe lüzum yok: Çariçe II. Katerina’dan beri çilesi bitmeyen Kırım’ın işgalden kurtulması için gereken irade ve strateji yakın-orta vadede ufukta gözükmüyor.