Türkiye ilaç üretebilir mi?
Dilerse ve isterse elbette üretebilir. Lakin öncelikle ilaçtan ne anladığımız, üretmekten daha mühimdir. Zira günümüz kimya ve genetik endüstrisinin ürettikleri ilaç değil mermi. Bunu bilip ona göre ilacı yeniden tarif etmek gerekiyor.
İnsan ve hayvanların bedeni ilaca değil, gıdaya göre yaratılmıştır. Tıbbın görevi de, insanı hastalandırmamaktır. Gıdanın besleyicilik, ilacın ise tedavi edici vasfı yok edilerek ikisi de insana doğrulmuş bir silah.
Örnek vermek gerekirse; diyabet, MS, çölyak, alzaymır, parkinson gibi hastalıklar için işgal tıbbının sahibi ilaç endüstrisinin bir çözümü var mı? Yahut şöyle soralım, ‘ömür boyu kullanacaksın’ denilen şey ilaç olarak kabul edilebilir mi? İlaç tedavi aracıysa ve size verilen şey tedavi etmiyorsa, o ilaç sayılır mı?
‘Zaten amaçları tedavi etmek değil’ diyorsanız, size hak veririz. Zira amaç; hastayı tedavi etmek değil, bağımlı kılmak, yeni hastalıklar üretmek, sürekli hastalık hâline yol açıp, insanı ve insanlığı yönetmek… Gâye bu olunca, kimsenin gerçek ilaç üretmesine de izin verilmeyecektir.
‘İlaç’ diye satılan ve 1,3 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğü olan ürünleri, sadece birkaç ülke veya şirketin üretmesine izin veriliyor. Gerçek ilaca ise asla… Dünya Ticaret Teşkilatı’nın şeytanın bile içinden çıkamayacağı on binlerce sayfalık metinleri tam da bu iş için var. Sadece onun değil, ilaç firmalarının maskarası Dünya Sağlık Teşkilatı ve hatta Dünya Tarım Teşkilatı da kimya, sözde ilaç, aşı ve sözde tohum firmalarını korumak ve kollamak için çalışıyor.
Asıl mühim olan şey, sizin iradeniz ve bağımsız hareket edip edememe becerinizdedir. Türkiye bu düzenbazlıktan bağımsız, yeni bir sistem kurmadan, ne aşı, ne de ilaç üretmesi mümkün olabilir. Hani amacımız gerçek ilaç üretmekse… Bunu yapabilmek için doktorlar ve bürokratik zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bu ise ancak eğitim sistemi değiştirilerek başarılabilir.
- Gerçek gıda ve ilacı olmayan yahut bunu sağlayacak iradesi ve uygulaması bulunmayan toplumların geleceği olamaz. Size aşağıda vereceğimiz örnekler bu iradeden en çok da Amerika’nın mahrum olduğunu ortaya koyuyor. Bu, bize çarenin de karanlığın en dibini bulan Amerika’dan geleceğine işaret ediyor. Ayrıca tıp, Amerika’da bizden daha özgür ve gerçekçi. Zira muhalif bir doktor orada da aforoz edilse dahi bizdeki gibi giyotine çekilmez.
İçeride göreceğiniz tabloda yer alan ülkelere göre, en yüksek nüfusa sahip Çin, kişi başına 688 dolar sağlık harcaması yaparken, ilaç için 99 dolar harcıyor. Bu, Türkiye’de 1227/70 dolar. Nüfus açısından 2. sıradaki Hindistan'da ise 209/15 doları bile bulmuyor. ABD 10.586/1270 ile lider. ABD rakamları soygun ve çukurun dibini gösteriyor.
ABD zaviyesinden bakılınca, Türkiye son derece az harcıyor gözükebilir, peki Hindistan zaviyesinden bakınca ne gözüküyor? Tam 5 kat fazlası… İşin en ilginci ise Hintliler dünyanın en sağlıklı toplumlarından biri. Bunun temel nedeni, bitki kökenli ve baharatla beslenmeleri. Zira bir baharat milyon ilaçtan daha değerli ve koruyucu! Bu da bize çarenin nerede olduğunu gösteriyor.
Günümüzde zenginler daha çok yiyor, daha çok harcıyor, daha çok hasta ve mutsuzlar.
Afrika ve bazı Asya ülkeleri ile teknolojinin girmediği kır hayatında insanlar daha sağlıklı, mutlu ve uzun yaşıyor. Demek ki, hem kadim ve tabiî olanın üstünü örten, hem de işgal eden tıbbın, bize aşı ve ilaç diye verdikleri şifa değil dert…
Zamane insanının en temel hatası, bilimi dinleştirmesi. Tabiri caizse, kendi eliyle şekillendirdiği putuna tapması. Bunun eski putlardan farkı, bedene verdiği zarar. Eski putlara tapmak insanı sadece uhrevî cehenneme götürürken, yeni putlar ise dünyamızı da cehenneme çeviriyor.
Türkiye önce seküler putlardan sıyrılmalı, insanını mutlu edecek bir sistem için eğitim sistemini değiştirip, doktor değil hekimliğe talip tabipler yetiştirmeli. Tabiattaki hiçbir nebat ve canlı küçümsenmemeli, düşman olarak görülüp savaşılmamalı. Tabiatla savaşan da, Batılı ilaç firmalarına teslim olan da kaybeder.
Selam hakikate tabi olanlara olsun!