Sansür yasasına tepki çok büyük

SEVDA DURSUN
Abone Ol

Gıdalarla ilgili teklifin kabul edilmesi durumunda, getireceği cezalar yüzünden kadim bilgiler bilimsel olmadığı için aktarılamayacak. Bu “sansür” sayesinde, bir gazlı içeceğin zararı veya MSG’nin (Çin tuzunun) bağımlılık yapıcı etkisi söylendiğinde yahut kanser ve kısırlık yaptığı kesin olan maddeler anlatıldığında tüketicinin alışkanlıklarını değiştirme kapsamına sokularak cezaya tabi tutulacak. Bu cezaları tayin etmek için ise Çin virüsünde olduğu gibi bir ‘Bilim Kurulu’ oluşturulacak.

  • DÜZENLEME NE GETİRİYOR?
  • 34 maddelik teklif ondan fazla kanunda değişiklik ön görüyor.
  • ● Dünyada hiçbir örneği olmayan teklife göre Gıda Bilim Kurulu kurulacak.
  • ● Kadim ve geleneksel doğrular bilimsel olmadığı gerekçesiyle anlatılamayacak.
  • ● Zararlılar, zehirler ve genetiğiyle oynanmış tohumlar, işlenmiş gıdalar ve kadim bilgiler bilimsel olmadığı gerekçesiyle konuşulamayacak, haberleştirilemeyecek.

  • ● Konuşan kişiler ve haber yapan tüm medya kuruluşlarına 20 ila 50 bin lira para cezası uygulanacak.

Ağızlara susturucu takacaklar
Gerçek Hayat

Sevda Dursun

Gıda, Tarım ve Ormancılık Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında AK Parti milletvekillerince TBMM’ye sunulan 34 maddelik kanun teklifi, gıda ve beslenme alanında dünyada örneği olmayan yasak ve cezalar getiriyor. Teklif kanunlaşırsa bilhassa 28. 29. ve 31. maddelere göre; gıda ve beslenme alanında halkı bilinçlendirme amacıyla gazete ve internet sitelerinde haber yapılamayacak, ekranlarda konuşma yapılamayacak. Yapılması durumunda bilimsel olmadığı iddiasıyla konuşmacılar ve yayın mecralarına 20 ila 50 bin lira arası idari para cezası kesilecek.

Akademisyenler, doktorlar ve sivil toplum örgütlerinin sert tepki gösterdiği teklif, sansür ve susturma kanunu olarak tarif ediliyor.

Reklamlarda kişileri aldatma yöntemine izin veren teklif, gıda baronlarının istediği şekilde konuşmayanları suçlu ilan edecek gibi gözüküyor. RTÜK kanununda da değişikliği öngören teklif, gıda ve tarımla ilgili pek çok kanunda da değişikliğe gidecek. Bu teklif yasalaşırsa, bilimsel olmadığı iddiasıyla hiç kimse gıda ve beslenmeye dair hile, tuzak, aldatma ve yalanlara karşı eleştiri yapamayacak. Eleştiri yapan kişi ve çıktığı medya kuruluşu ceza alacağı için, yayınlar otomatik olarak sansürlenmiş olacak. Parası olan dev şirketler 20 veya 50 bin lirayı göze alsa da, pek çok kişi için bu cezalar susturucu görevi görecek.

Zaralı Yiyecekler Anlatılamayacak

Teklifin kabul edilmesi durumunda, getireceği cezalar yüzünden kadim bilgiler bile bilimsel olmadığı için aktarılamayacak.

Teklifin kabul edilmesi durumunda, getireceği cezalar yüzünden kadim bilgiler bile bilimsel olmadığı için aktarılamayacak. Bu “sansür” sayesinde, bir gazlı içeceğin zararı veya MSG’nin (Çin tuzunun) bağımlılık yapıcı etkisi söylendiğinde yahut kanser ve kısırlık yaptığı kesin olan maddeler anlatıldığında tüketicinin alışkanlıklarını değiştirme kapsamına sokularak cezaya tabi tutulacak. Bu cezaları tayin etmek için ise Çin virüsünde olduğu gibi bir ‘Bilim Kurulu’ oluşturulacak. Bilim Kurulu’nun tarafsız olacağına kimse inanmıyor ve kurulmasındaki amacın sansürcülük olduğu kanaatindeler. Biz de teklifi tartışmak üzere Gerçek Hayat olarak uzmanlara sorularımızı yönelttik. Bu teklifin geri çekilmesi gerektiğini söyleyen uzmanlar, insanlara zararlı gıdalardan bahsetmenin ve koruyucu sağlığın ülkenin geleceği açısından son derece önemli olduğunu ifade ediyorlar.

Bilim Kurulu Ev Kadınlarından Oluşmalı

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

‘Gıda Bilim Kurulu’ kurulacaksa, endüstriden ve bilimden bağımsız kurulmasını tavsiye eden Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, bağımsız bir Gıda Kurulu’nun sağlımızın sigortası olacağını belirtiyor. Küçükusta’nın hayli ilginç ve beğenilecek teklifi şu şekilde: “Bu kurul, bilim adamlarından değil, yoğurdunu kendi çalan, turşusunu kendi kuran, sirkesini kendi hazırlayan, yemeğini kendi yapan ev kadınlarından, annelerden oluşmalıdır. Kurula endüstriden tek bir temsilci bile kabul edilmemelidir. Endüstrinin, insanların kendi ürettiği yiyecek ve içeceklere yönelmesinden ve onlara işlenmemiş gıdalarla ve geleneksel usullere göre, ataları gibi beslenmesini tavsiye edenlerden ciddi şekilde rahatsız olduğu bellidir.”

Yasayla getirilmek istenen Bilim Kurulu’nun amacının endüstrinin âli menfaatlerini gözetmek ve korumak olduğunun altını çizen Küçükusta, en büyük sorunumuz olan çığ gibi artan kronik hastalıkların önlenmesiyle ilgili şu tavsiyelerde bulunuyor:

  • ● İşlenmiş ve bilhassa da aşırı işlenmiş, paketlenmiş yiyecek ve içeceklerin yerini endüstrinin elinin değmediği gıdaların alması gerekir.
  • ● Geleneksel beslenme modeline göre yani atalarımız gibi beslenmemiz şarttır.
  • Amacı gerçekten ‘halkın sağlığı’ olan politikacıların yapması gerekenler:
  • ● Halkın işlenmemiş ‘hakiki gıdalara’ kolay ve ucuz erişimi sağlanmalıdır.
  • ● Küçük üreticiler ve esnaf teşvik edilmelidir.
  • ● İşlenmiş gıdalara mutlaka ‘özel tüketim vergisi’ getirilmelidir.

Maske Takmanın Bilimsel Kanıtı Yok

Kanser Mütehassısı Yavuz Dizdar

Gıda konusunda medyada konuşma yasağı getirilmesi kanun teklifinin birkaç muhatabı olduğunu söyleyen Kanser Mütehassısı Yavuz Dizdar, yasanın haklı ve haksız yönlerine dikkat çekiyor. “Birinci kesim, bir yiyeceğin sakıncası konusunda ya da bir usûlün, bir üretim yönteminin sakıncası konusunda bilgi anlatanlar. Ben bunun içerisine dâhil oluyorum” diyen Dizdar sözlerini şöyle sürdürdü:

  • “Benim açıklamamla kimse uygulamasını değiştirmez, ama bir süre sonra kendi akıllarıyla düşünüp, gözden geçirip, söylenenlerin mesnetsiz olmadığını anlıyorlar. Bu açıklamalarımdan dolayı da şahsî olarak herhangi bir kazancım yok. Diğer yanda spesifik bir ürünü tavsiye edenler var, hatta bakıyorsunuz o ürün kendileriyle ilişkili olabiliyor. Fakat kanun teklifini hazırlayanlar her iki kesim için de bilimsel olarak kanıt istiyor”

Maske takmanın da bilimsel kanıtı olmadığını söyleyen Dizdar, geçen sene yayınlanmış bir çalışmada grip virüsüne karşı maskelerin herhangi bir koruyuculuğu olmadığının söylendiğini hatırlatıyor. Dizdar, yasa teklifiyle ilgili çelişkileri şu ifadelerle aktarıyor: “Bunun gibi C vitamininin fazlasının alınmasının olumlu ya da olumsuz etkisinin olabileceğini gösteren her iki taraftan da yayın bulabilirsiniz.

Paça Çorbası Suç Unsuru

Bir civciv kırk günde 20 gramdan 2 buçuk kiloya gelebiliyorsa, bu hayvanın ne bir tavuklukla alakası var, ne de yenebilir ürünle alakası var. Öte yandan verdikleri antibiyotikleri bildiğimiz için, vücudunda bol miktarda kimyasal atık taşıdığını biliyoruz. Bunun yenebilir olduğunu kendileri kanıtlamaları gerekiyor.

Yasa teklifini hazırlayanlar kanıt isterken, somut bir şeyin olacağını zannediyorlar herhalde. Kanıt olmadığı için biz zaten hep gıda konusunda geleneği esas alıyoruz, çünkü gelenek yüz yılların bin yılların süzgecinden geçme avantajını taşıyor. Bunun dışında da bir kanıt yok. Bir civciv kırk günde 20 gramdan 2 buçuk kiloya gelebiliyorsa, bu hayvanın ne bir tavuklukla alakası var, ne de yenebilir ürünle alakası var. Öte yandan verdikleri antibiyotikleri bildiğimiz için, vücudunda bol miktarda kimyasal atık taşıdığını biliyoruz. Ben buradan yoruma giderek, bunun yenmemesi gerektiğini söylerim. Bunun yenebilir olduğunu kendileri kanıtlamaları gerekiyor.

  • Diyelim ki işkembe çorbası yiyin diyoruz. Bir flora taşıyor üstünde, siz bunu alırsanız vücudunuza adapte edebiliyorsunuz. Bunun doğrudan işkembe çorbası şeklinde araştırmaları yok ama başka çalışmaların karşılıkları var. Bu kuşkusuz kokoreç için de paça için de geçerli. Bunun bir zararı var mı?

Bu gelenekte olan bir uygulama. Haftada bir veya iki kere yediğinizde bir sakınca yoktur diyoruz. Ve serbest bırakıyoruz. Görünen o dur ki, bu şekilde zararı olmayan geleneksel bir çorbanın tavsiyesine de yasak gelecek. Çünkü kanıtını ispatla diyecekler, işkembe çorbasının ne kanıtı olacak? Bin yıldır yenen bir yiyecek. Bizim önerilerimiz koruyucu beslenmeye yönelik önerilerdir. Dolayısıyla insanlar bunu isterlerse yaparlar, istemezlerse yapmazlar.”

Hadis-i Şerifler De Cezaya Girer Mi?

Gıda Hareketi Başkan Yardımcısı Mesut Sevgili

Teklif TBMM’den geçse bile Cumhurbaşkanınca veto edileceğine inandıklarını dile getiren Gıda Hareketi Başkan Yardımcısı Mesut Sevgili, hiç kimsenin bazı uluslararası şirketleri koruma uğruna Türkiye’nin itibarıyla oynamaması gerektiğini ifade ediyor. Sevgili’nin görüşleri ise şöyle:

“Hadis-i Şeriflerdeki beslenme tavsiyeleri dahi bilimsel olmadığı için ceza alabilir. Diyanet’in bir vaizi Hadis-i Şeriflerdeki beslenme tavsiyelerini anlatsa, bir tabip İbn-i Sina’dan örnekler verse veya İbn-i Sina ile Galen’in kendisi gelse fikirlerini bir televizyonda söylese, gazeteye demeç verse para cezası alır.

  • Bu işten millet mi kazançlı çıkacak, küresel şirketler mi? Ayrıca hakaret içermeyen eleştiri birilerini neden rahatsız ediyor? Yoksa gizlemek istedikleri bir şeyler mi var? Hiç şüpheniz olmasın, endüstrinin bilmemizi istemediği yığınla suçu, hukuksuzluğu ve oyunu var. Salgına dönüşen kalp yetmezliği ve krizi, damar ve alerjiler, diyabet, kanser ve kısırlık durduk yere mi çıkmıştır? Bilimin şirketlerce nasıl kullanıldığını bilmeyen var mı?

Aslında gerçeği herkes biliyor. Bu kanun iddia edildiği gibi toplumu değil, gıda tröstlerini korumak için çıkıyor. Çünkü bu şirketler toplumun bilinçlenmesinden rahatsız. Hakikatin söylenmesinden, kadim ve geleneğin anlatılmasından rahatsız. İnsanlığın uyanmasından rahatsız. Gıdayı silah olarak kullanıyorlar. İnsanlık bilinçlenirse bu etkili silah ellerinden çıkar.”

Yiyeceklerimiz Zehirimiz Oldu

Ziraat Mühendisi Erkan Şamcı

Kimi insanların bundan nemalanmak için uyduruk bir takım ürünlerin reklamını yaptığını söyleyen Ziraat Mühendisi Erkan Şamcı, devletin bunlara müdahale etmesi gerektiğini söylüyor. Ancak yüzyıllardan beri gelen Türkiye’nin unutulmuş beslenme alışkanlıklarının da hatırlatılması gerektiğini ifade eden Şamcı, bunun yanı sıra paketli veya paketsiz gıdaların güvenliği, beyaz veya kırmızı ete enjekte edilen antibiyotiklerin zararlarının da insanlara anlatılmasının önemine değiniyor. “Bugün bir elmaya 15 kez zehir atılabiliyor. Eğer gıda güvenliğini de kapsayacak bir şey çıkacaksa, her şeyden önce Türkiye’deki çiftçilerin eğitilmesi lazım.

Siz zehire ilaç derseniz, bütün millet zehiri alıp hayatına uygularken ‘ilaçladım’ der. Elindeki ilaç değil zehirdir, ilaç şifa verendir.

Eğer bir kanun çıkacaksa her şeyden önce hedef kitlesi; toplumu yanıltan, eksik bilgi veren, madalyonun sadece bir tarafını gösteren, etiketlerinde ne olduğunu belirtmeyen üreticilere yönelik çıkmalı. Gıda Bilim Kurulu kurulacaksa da, bütün kesimlerden insanların olması lazım. Yoksa kısıtlı, etki altında kalmış bir Bilim Kurulu’ndan Türkiye’yi kucaklayacak bir çözüm beklemek boşuna olur. Her türlü üreticiden, tüketiciden, doktordan, veterinerden, hepsinden çok sesli bir bilim kurulu oluştururlar umarım.”

Geleneksel kültürümüzün "İlaçlar gıdanız değil, gıdalar ilacınız olsun" dediğini hatırlatan Şamcı, bizim yiyeceklerimizin zehrimiz olduğunu söylüyor ve şu endişelerini ekliyor: “Bir taraftan da dev gibi fabrikalar, arkalarında bir sürü koruyucu madde, mısır şuruplarıyla toplum sağlığını ileri derecede bozabiliyor. Çoğu dış kaynaklı firmalar ve yerli olanların büyüklerini de bunlar satın aldı. Bilim Kurulu bunlara da dokunabilecek mi? Hazır gıdaların içine kattıkları tüm sistemi bozan, tüm sağlığımızı bozan şeylere bir şey diyebilecek mi? Asla diyemeyecekler. Çünkü o şirketlerin toplam ciroları Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’ndan büyük. Her zaman olduğu gibi bir şeyler kısıtlandığında yine zenginlerin dediği olacak, bundan da nemalanacak başka birileri ortaya çıkacak.”


Bilimcilere Bırakılmayacak Kadar Ciddi

Sade Hayat derneği başkanı Faruk Günindi

Sade Hayat derneği başkanı Faruk Günindi, gıdanın bilimcilere bırakalamayacak kadar ciddi bir konu olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullanıyor:

“Bu yasa teklifi Türkçe yazılmış olsa da bu topraklardan olmadığı belli. Biz, doğru bildiğimizi söylemeye, üretmeye ve kullanmaya devam edeceğiz. Gıda, bilimcilere bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur.”