Ölümsüzler diyarının bitmeyen çilesi
Ölümün bir felâket olduğuna inanırız. Hatta küçük kıyamet. O yüzden de bir yandan hasretle dünyaya sarılır, öbür yandan da hararetle ölümsüzlüğü ararız. Ya ölümsüzlük hiç beklemediğimiz bir ânda ayağımıza gelse ve mutaddan çok daha fazla yaşasak ne hissederiz? Hâlâ ölümsüzlüğü ister miyiz? Hayat her daim cazip midir yoksa kimileyin ölüm de özlenebilir mi? Azeri asıllı İranlı yönetmen Rıza Cemali’nin yazıp yönettiği Ölümsüzler Köyü, işte bu sorulara cevap arıyor. Hem de yazık ki sinemamızın pek alışık olmadığı incelerin incesi bir mizah diliyle.
Film bir cenaze merasimiyle açılır. Basit bir yükseltinin üzerine konmuş tabuta bakarak konuşan ve sadece sesi duyulan kişi beklenmedik bir lâf eder: “Ölümün bana gasilhanemi yeniden açtırdı. Umarım böyle işler için şansımı arttırırsın.” İlk ânda en hafif ifadesiyle yüzsüzlük ve patavatsızlık kokan bu cümlelerin aslında bambaşka bir sebebi var. Çünkü tabutun içindeki Cabbar, o köyde 45 yıl sonra ölen ilk kişi. O yüzden burada ölmek, üzülecek bir hadiseden çok adeta sevinilecek bir şey.
- Ama o da ne? Tabuttaki yaşlı adam birden kıpırdanmaya başlamasın mı? Etrafındakiler kaçışır. Cabbar nerede bulunduğunu da, niçin orada bulunduğunu da farkedemeyecek bir hâldedir. Söylemeye hacet yok; gömülemez.
İran’ın derinlerindeki bu dağ köyünde yarım asırdır hiç kimse ölmemiştir.
Bu köyde kötü haber birinin ölmesi değil, ölmemesidir.
Halkı Kendinden Korumak
Film hiç ihtiyaç yokken tahkiyesini bir anlatıcıya yaslar. Anlatıcı, yakınlardaki jandarma karakolunda görevli bir askerdir. Askerliği bitmek üzere bir asker.
Askerler yöre halkını dış düşmandan değil, kendilerinden korumak için orada. Çünkü ahalinin yegâne derdi, bu uzun, upuzun hayata bir ân evvel son vermek. Askerler de ihtiyarlar intihar etmesin diye gayret etmede.
Asker her yerde asker: Anlamıyorsa itham eder! Dağ başındaki bu köyde de öyle. Jandarmaya göre köy ahalisi bir çete ve çetenin elebaşı da Aslan. Köyün bu garabetinin sorumlusu da o. Gerçekten de Aslan aslen oralı değildir ve 45 yıl önce köye adımını attığından beri köyde hiç kimse ölmemiştir. Bekâr ihtiyarlar canlarından bezmiş bir hâlde yaşamaya devam etmekteler.
- Askerin Aslan’ı elebaşı sayması haksızca mı? Değil. Çünkü Aslan eski bir cellâttır ve mesleği icabı birçok insanın canını almıştır. Üstelik köylülere, kendisini öldürerek köyü yeniden ölümlüleştireceğini vaadetmiştir. Belki bu vaad gerçekleşir diye aralarından hiçbiri köyden ayrılmaz.
Aslan yıllar önce bu ıssız köye, idam ettiği katillerin aile fertleriyle karşılaşmamak için gelmiştir. Ve bir vicdan yüküyle: İdam ettiği bir eşkıya çetesi bir gece Aslan’ın köyünü basar. Çıkan çatışmada Aslan’ın babası bir şakiyi öldürdüğü için idam edilir. Hem de bizzat Aslan tarafından. Bu suçluluk hissi Aslan’ı yollara düşürür. Lânetlendiğini düşünen Aslan, gittiği yere de kendi lânetini bulaştırdığına inanmakta.
Köy halkı da Aslan’ın lânetlenmişliğine inanır. Ölümsüzler diyarının yaşlı sakinlerinin beheri ölümsüzlükten bıkıp usanmıştır. Bazıları ise lânetin sebebini Aslan’a değil, kendi evlenmemelerine bağlamakta.
Dedeler Köyünden Bir Menzil Aşkın
Aslan Dede tam 100 yaşında. Ve ne kadar isterse istesin, ölmeyi başaramamakta. Öte yandan Aslan da kendini suçlu hissetmekte. O yüzden de öleceği güne kadar ölümün çaresini aramakta; bıkmadan-usanmadan. Ne yapıp etmeli, kendisini unuttuğunu düşündüğü Azrail’e mevcudiyetini hatırlatmalıdır.
- Sırrı nedir Aslan’ın? Ve çok daha mühimi, ölümsüzlüğün sırrı nedir? Yahut ölümsüzlüğe ulaşan biri için ölüme kavuşmanın sırrı ne?
İhtiyarlar için yaşamak hakikaten azap... Başta ağrı ve sızı olmak kaydıyla bütün yaşlılık hâllerine duçardırlar; altını kirletmek dahil. Ama bir türlü ölememekteler. Kendisine bakmaktan aciz, o yüzden de ancak biraraya gelerek birbirlerine bakmaya çalışan ihtiyarların işi zordur. İntihar teşebbüslerinden başarısızlığa mahkûmiyetlerini kabullendiklerinde de köyün kahvesinde soluğu alıp kahveci güzeli Sare’yi seyredalarlar. Aslan hem köylülere ölümün sırrını bulacağına söz vermiştir, hem de bununla çelişik bir şekilde askerlere de intihar etmeyeceğine.
Amansız Azrail Arayışı
İntiharı başaramayan Aslan köyden gitmek ister. Seyahatin ardından gözcüsü askerle birlikte Aslan köyüne ulaşır. Bütün köy, üzerinden silindir geçmişe dönmüştür. Aslan’ın köyü tam bir harabedir. Yolda karşılaştıkları beyaz giysili adam Ölümsüzler Köyü’nden uzaklaşmaktadır. Aslan’a göre o beyaz kıyafetli kişi Azrail’den başkası değildir. Aslan ve yanındaki asker nihayet Ölümsüzler Köyü’ne geri döner.
Bir kısmı Aslan’ı ısrarla intihara teşvik ederken başka bir kısmıysa “İş olacağına varır.” edasında. Asker ise bu akılalmaz durumu gayet apaçık izah eder: hurafe! Tıpkı bizimkiler gibi.
45 yıldan sonra köyde nihayet birinin ölmek üzere olduğu haberi gelir. Köylüler toplanıp müstakbel cenaze evine giderler; orada Azrail’le karşılaşmak ümidiyle. Bakarlar ki bir ihtiyar ölüm döşeğindedir ama henüz ölmemiştir.
Ölmez de.
Namını duyan çevre köylerden insanlar, ölümsüzlüğü tatmak için köye akın eder.
Azrail’i Beklerken
Nihayet bir gün Aslan köylülere ölmenin çaresini bulduğunu söyler: Hamamda suya dalıp bir daha çıkmamak. Ne ki askerler bu plânı başarmalarına da mâni olur.
Çok geçmeden askerlerden birinin babasının çok hastalandığı haberi gelir. Çare hazırdır: Hastayı ölümsüzler diyarına getirmek. Öyle de yaparlar. Askerin gayesi babasının ölmemesi iken ihtiyarların gayesi hasta adamın sayesinde Azrail’i tekrar köylerine getirmek. Hasta adamı gördüklerinde umutları iyice artar: Nihayet ölebileceklerdir.
Uzun vakitlerdir ölümün gelmesini hasretle bekleyen köylüler, yazık ki emellerine bir türlü nail olamaz. Onlar da el-mecbur işi cinayete taşır. Ama sonuç değişmez. Hamamda suyun altında kalma girişimi de başarısızlıkla neticelenir.
- İhtiyar bekârlar tam da ölmekten vazgeçip yeniden hayata sarılmaya karar verdikleri ânda köydeki bir ölüm haberiyle sarsılırlar. Teslim etme makamındayız: Asker haklı çıkmıştır. Ölümsüzlük bir hurafeden ibarettir. Nihayet yıllardır bekledikleri Azrail köylerine gelmiştir. Ama o da ne? Hani ölümü dört gözle bekleyen ihtiyarlar nerede? Hepsini ölüm korkusu sarmalamıştır. Bu sefer başka bir plân yaparlar: Azrail’i köyden kovacaklardır. Ama nasıl?
Satirik, hatta grotesk bir mizahla örülü film, akla ziyan hikâyesine rağmen bir vakit sonra seyircisini avuçlarının içine hapsetmekte ve anlattıklarına muhataplarını inandıramadığında bile (İnandıramadığını iddia veya ifade etmiyorum.) teshiri altına almayı başarmakta. Hem de ilk kez kamera karşısına geçen bir avuç ihtiyar köylünün vasıtasıyla.
Azeri asıllı İranlı yönetmen Rıza Cemali’nin yazıp yönettiği ve pastoral yabanıl doğa manzaralarıyla bezeli bir Azeri köyünde Türkçe çektiği Ölümsüzler Köyü (Piremardha Nemimirand) adlı filmi 2019 tarihli. İlk filmi bu kırattaki bir yönetmenden istikbalde çok şey beklemek hakkımız.
Film zahiren bir türlü ölemeyen bir avuç ihtiyarın ölme arzusunu anlatırken hakikatte hepimizin derinlerinde saklı ölüm korkusunu dillendirmekte. Israrla istenen, aslen sakınılandan ibaret.