Kahramanmaraş ve Yugoslavya depremlerine kısa bir bakış

DAVUT NURİLER
Abone Ol

1999 depremi ile yaşanan ölümlerin gerçek sebebinin deprem değil, sağlıksız yapılar olduğunu öğrendik. Her fırsatta bu gerçeği hatırlamak zorundayız.

1766 yılında İstanbul’un yaşadığı deprem felaketinin, Kahramanmaraş’ta yaşanan asrın felaketi ile ciddi benzerliği vardır. Arşivlerde geçen kayıtlara göre kıyamet-i suğra, yani küçük kıyametle anılan bu felâket, arkasında çok sayıda kurban ve devasa enkazla Osmanlı tarihinde derin izler bırakmıştır.

Fatih Sultan Mehmed döneminden kalan orijinal caminin bu sallantıda yıkıldığını ve günümüzdeki Fatih Camii’nin, Sultan 3. Mustafa tarafından temelden yeniden inşa edildiğini biliyoruz. Günümüzden 2,5 asır önce yaşanan İstanbul deprem felaketinden sonra zamanın yönetimi, evlerin yığma taş ve tuğla yerine ahşaptan yapılması yönünde irade ve müeyyideler getirmiş ve İstanbul’un dört bir tarafında ahşap yapılar boy göstermeye başlamıştır.

Depremden korunma amacıyla başvurulan bu inşaat usulü ile İstanbul ve Osmanlı’nın diğer bazı şehirlerinde ahşap konak ve evlerin hayatımıza girmesi ile sonuçlanmıştır. Ancak depremden kaçan İstanbul’u başka bir tabiî tehlike bekliyordu: YANGIN.

Bu tabiî felaket sebebiyle geç Osmanlı tarihinde itfaiye kurumunun, halk dilindeki adı ile tulumbacıların özel bir yeri vardır. Hatta müziğimizde yangın var, yangın var tekerlemesi ile başlayan hareketli türkünün bu yıllardan kaldığını ve hâlâ dilden dile dolaşmakta olduğuna şahidiz. Özetle depremden kaçarken yangın felaketinin kucağına düşmüş bir İstanbul ile karşı karşıya kaldığımızı anlatmaya çalıştım.

Kanunlar değişti ama...

Kahramanmaraş depremi.

1999 yılında yaşanan Marmara depremine kadar bu âfet ile ilgili 1939 Erzincan depremi ve Anadolu’da arada bir tekrarlanan bazı deprem haberleri dışında konuya ilgimizin çok sınırlı kaldığını söylemek gerekir. Marmara depremi ile millet ve devlet olarak acı âfet gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldık. Bu felâket sonrasında günlük hayatımıza kadar artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ifadelerini çok sık duyduğumu hatırlıyorum.

2000’li yıllarda inşaat sektörünü ilgilendiren bir çok kanunun baştan sona değiştiğini, bağımsız denetimin kânûnî bir zorunluluk hâline getirildiğini biliyoruz. Kahramanmaraş merkezli deprem ise Marmara depremi sonrası çıkarılan kanunların uygulama noktasında yetersizliğini açığa çıkardı.

1950’lerden 1999 yılına kadar sanayileşme sürecinde olmamız sebebiyle köylerden şehirlere yaşanan büyük akım ile şehirde yaşayan nüfus oranımız adeta patlama yaptı. En büyük yığılma İstanbul’a oldu. Altmışlarda bir buçuk milyon civarında olan İstanbul’un nüfusu, iki binli yıllarda 15 milyona dayandı. Bu büyük değişimle, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimiz, her tarafında gecekondu denen sağlıksız, plansız, gayrı insânî bir yapılaşma ile yüz yüze kaldı. O dönemin devlet kurumları, belediyeler bu çirkin yapılaşmayı sadece seyretti.

Ev değil mezar inşa ettiler

1999’dan önce içinde yaşadığımız coğrafyanın bir gerçeği olan deprem yok sayıldı, içinde yaşayanlar bu ilkel yapıların bir mezar olduğunun farkında değildi. 1999 depremi ile yaşanan ölümlerin gerçek sebebinin deprem değil, sağlıksız yapılar olduğunu öğrendik. Her fırsatta bu gerçeği hatırlamak zorundayız. Daha da önemlisi, bu gerçeği doymak bilmeyen kâr hırsıyla insanımıza ev yerine mezar satan bazı müteahhitlere anlayacakları dilden(!) öğretmenin zamanı geldi. Uzun yıllar mühendis olarak inşaat demiri üretimi ile uğraşmış bir kişi olarak, gözümüzün önünde yıkılan binaları seyrederken bu felâketin en önemli sebeplerinden birinin, betonarme binalardan demir çalmak olduğuna dikkat çekerek, Balkanlarda yaşanmış bir deprem felâketini dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

  • 26-27 Ekim 1969 yılının akşamında Bosna-Hersek’in Banja Luka şehrinde en büyüğü 7 olan 3 büyük deprem yaşandı. Banja-Luka merkezli olan ve 100 km çapında bir alanda yıkım yapan sarsıntı, binlerce ölü ve yaralının yanında, 50 binden fazla binayı kullanılamaz hâle getirdi.
  • Banja Luka Depremi Yugoslavya yönetimini nasıl değiştirdi?
  • Banja Luka Deprem felâketi konusuna girmeden önce kısaca SFRJ (SOSYALİST FEDERAL YUGOSLAVYA CUMHURİYETLERİ) olarak anacağımız Yugoslavya üzerine kısa bir değerlendirme yapmak isabetli olacak.
  • Ne yazık ki bizim literatürümüzde Yugoslavya üzerine yazılmış kitap, akademik çalışma yok gibidir. Birinci dünya savaşından sonra yani ulus devletlerin ve milliyetçiliğin hızla yükseldiği yıllarda Yugoslavya’nın çok uluslu bir devlet olarak ortaya çıkmış olması, Avrupa’nın o yıllardaki siyasî gidişatına uygun değildi.
  • İkinci dünya savaşından sonra ise Tito liderliğinde sosyalist bir devlet konseptine göre yeniden düzenlenen eski Krallık Yugoslavya’sı, 1990 yılına kadar varlığını sürdürme başarısı gösterdi. Bu başarıyı izah için farklı değerlendirmeler duyuyor, okuyoruz. Ancak Tito’nun başarısını en mantıklı bir şekilde izah eden iki teze yer verelim.
  • 1) Komünist Yugoslavya yönetimi tek parti rejimi olarak, bir çok hak ve özgürlüğü kısıtlama pahasına, azgın Sırp ve Hırvat milliyetçiliğini dizginlemeyi başarması sayesinde devletin devamını sağlamıştır.
  • 2) Bağlantısızlar hareketinin lideri olarak Tito’nun eski Yugoslavya’sı, kısa zamanda dünyanın en itibarlı ülkeleri arasına girmeyi başardı, bu da onun daha erken dağılmasını önledi. Yugoslavya üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Hırvat tarihçi Prof. Dr. Tvrtko Jakovina ‘Soğuk Savaşın Üçüncü Yüzü’ adlı kitabında ilginç analizler ileri sürer. Bu analizlerden biri de Bağlantısızlar hareketinin Yugoslavya’yı ayakta tutan en önemli faktörlerden biri olduğu tezidir.
  • 26-27 Ekim 1969 yılının akşamında Bosna-Hersek’in Banja Luka şehrinde en büyüğü 7 olan 3 büyük deprem yaşandı. Banja-Luka merkezli olan ve 100 km çapında bir alanda yıkım yapan sarsıntı, binlerce ölü ve yaralının yanında, 50 binden fazla binayı kullanılamaz hâle getirdi.
  • Deprem ile yıldızı parlayan devlet adamı Cemal Bijediç
  • Bu deprem felaketi Yugoslavya’nın uğradığı en büyük tabiî âfet idi. Yaraların sarılması için kollar sıvanmış ve devlet tüm kurumları ile zararları gidermek için harekete geçmişti. Âfet, Bosna’da yaşandığı için en büyük görev Bosna’nın kendisine düşmüştü. Bu büyük felaketin yaralarını sarma çalışmaları yeni bir siyasî figürün önünün açılmasına imkân sağladı. Cemal Bijediç’ten bahsediyoruz. 70’li yılların başından, şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybettiği 1977 yılına kadar Yugoslavya’da başbakanlık yapan Cemal Bijediç, arkasında derin izler bıraktı. Hakkında kitaplar yazılan ve Yugoslavya devletinde en üst mevkiye ulaşmayı başaran ilk Boşnak isim idi.
  • Tito ve Cemal Bijediç.
  • 1968 yılı dünyanın birçok yerinde sıra dışı protestoların yaşandığı bir yıl idi. Başta Paris olmak üzere batının bir çok şehrinde üniversite gençliği ayağa kalkmış, Sovyetler Birliğinde ise Çek baharı başlamıştı. Aynı yıllarda Hırvat milliyetçileri BM’de bağımsız Hırvatistan için gösteri yaparken, Belgrad’da da öğrenciler kalabalık gruplar hâlinde sokaklardaydı.
  • Tüm bu karışık zamanlarda Tito siyasî karizmasını kullanarak, yükselen Sırp ve Hırvat milliyetçiliğini bastırmak amacıyla Cemal Bijediç’i başbakan yaparak ustalığını gösterdi. İlerlemiş yaşı sebebiyle Tito, dış gezilere kendi yerine çok güvendiği Cemal Bijediç’i göndererek Bağlantısızlar hareketini, tarihinin en popüler seviyesine çıkarmayı başardı.
  • Başbakan Cemal Bijediç, Müslüman Arap dünyasında büyük bir sempati ile karşılanmış, 1974 yılı petrol ambargosu ile zenginleşen petrol üreticisi Arap ülkelerinin dolarları, büyük alt yapı ihâleleri üzerinden Yugoslavya’ya akmaya başlamıştı. O yıllarda henüz uyanma dönemindeki Komünist Çin’in meşhur lideri Mao Tse Tung‘un muhatap alarak uzun görüşme yaptığı ender liderlerden biri de Cemal Bijediç oldu.
  • Yugoslavya’ya milyarlarca dolar döviz akışını sağlayarak ciddi bir refah artışı sağlayan ve temeli bağlantısızlara dayanan bu dönem, 1990’a kadar devam etti. 1990 başlarında iyice azgınlaşan Sırp ve Hırvat ırkçılığı, hem Yugoslavya’nın hem de bu refahın sonunu getirdi. Dağılan Yugoslavya sonrasında bağlantısızlar hareketi yok olmasa da hiçbir zaman eski gücünde olamadı.
  • Büyük doğal felaketler genelde vurdukları bölgelerde büyük değişimlerin önünü açar.