İhtilâlde üç portre: iki infaz bir sürgün

SAMET TINAS
Abone Ol

Ölüme metanetle giden adam, Fatin Rüştü Zorlu. Canice işkence edilen bakan, Hasan Polatkan. Politikadan lojistiğe, Numan Esin.

Ölüme Metanetle Giden Adam: Fatin Rüştü Zorlu

Fatin Rüştü Zorlu

27 Mayıs kanlı darbesinde merhum Adnan Menderes’ten sonra belki de ismi en çok zikredilen diplomat ve siyasetçidir Fatin Rüştü Zorlu. Dönemin Dışişleri Bakanı olan Zorlu, Demokrat Parti milletvekilliği de yapmış ve Yassıada Mahkemesi’nde haksız yere idam sehpasına götürülen devlet adamlarından biri olmuştu.

Dedesi Osmanlı Devleti’ne iltica eden Rus İbrahim Paşa, Yusufelili Zor Derebeyi Ali Paşa’nın kızıyla evlendirilir. Nesline miras kalacak Zorlu soyismi de buradan kalmadır zaten. Fatin Rüştü, 2. Meşrutiyet’in ilânından sonra 1910 yılında İstanbul’da doğar. Liseyi Galatasaray’da okur ve Paris Politik Bilimler Enstitüsü’ne gider. Ardından Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirir.

1933 yılında Mustafa Kemal’in de hazır bulunduğu nikâhla dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın kızı Emel Hanım’la evlenir. Lozan’daki yabancı devletler lehine olan Boğazlar Meselesi’ni düzeltmek için toplanan 1936 Montrö Konferansı’na katılır. Paris ve Kuybişef maslahatgüzarlığı, merkez şifre müdürlüğü yapan Zorlu 1932’den itibaren Dışişleri Bakanlığı’na bağlı çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1951’de Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri, 1952’de ise büyükelçilik… Elçiliği esnasında Türkiye’nin rotasını çizecek olan Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’nda (NATO) Türkiye daimî temsilciliğinde bulunur.

İnönü ve Demokrat Parti, 27 Mayıs ve Türkeş
Gerçek Hayat

Bürokrasideki vazifesinin yanı sıra siyasette de aktif bir rol aldı Zorlu. Önce 1954’te, ardından da 1957’de Demokrat Parti’den Çanakkale milletvekili seçildi. Adnan Menderes’in başını çektiği Demokrat Parti hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı, Devlet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı vazifelerini îfâ etti.

Zorlu’nun en büyük adımı ise 1957 yılında oldu. Kıbrıs Türklerini EOKA terörüne karşı korumak için Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulmasını sağladı. “Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” diyen CHP Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü’nün aksine Kıbrıs Adası’nın tekrar kazanılması için büyük bir gayret gösterdi.

Kıbrıs için komisyon kurdu. Türkiye ile olan bağlantılarını ortaya koymak adına belgelerle dolu “Beyaz Kitap”ı hazırlattı. Eseri İngilizce ve Fransızca’ya çevirterek yabancı temsilciliklere dağıttırdı.

Türk Mukavemet Teşkilatı’nın EOKA’ya karşı mücadelesi sonrasında Londra ve Zürih Anlaşmaları imzalandı. Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarının hukukî olarak garanti altına alınmasıyla Zorlu, Türkiye’yi Kıbrıs Türk halkının ve yeni kurulacak Kıbrıs Devleti’nin üç garantör devletinden biri olmasını sağladı. Keza 1974’teki Kıbrıs Harekâtı’nın hukukî dayanağı Yunanistan ve Birleşik Krallıkla birlikte Türkiye’nin de garantör olmasından geçmişti.

27 Mayıs Darbesi’ni gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi Fatin Rüştü Zorlu’yu idama mahkûm etti. 16 Eylül 1961’de idama giderken büyük bir metanet gösterdi. Yassıada komutanı Tarık Güryay hatıralarında olayı şöyle anlatır: “(…) Beraberce sehpaya doğru yürüdük. Ne masaya ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istedi. Hatta heyecandan eli titreyen cellâda: ‘Oğlum ne titreyip duruyorsun? İlmik senin değil, benim boynuma geçecek’ dedi. Sonra âdeta kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi: “Allah memleketi korusun, haydi Allahısmarladık!” dedikten sonra, ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. Boyu uzun olduğu için, ayakları masaya basmıştı. Cellât masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.”

  • Tek suçu mason olmamak olan Zorlu’nun 17 Eylül 1990’da cenazesi İmralı Adası’ndan alınarak İstanbul’daki Anıtmezar’a getirildi.

Canice İşkende Edilen Bakan: Hasan Polatkan

Hasan Polatkan

Yassıada Mahkemeleri’nin îdama mahkûm ettiği Demokrat Parti Eskişehir milletvekili ve Maliye Bakanı olan Hasan Polatkan 1915’te milletvekili seçildiği Eskişehir’de dünyaya geldi. Kırım Tatarları sülalesinden gelen Polatkan, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini Eskişehir’de tamamladı. Çocukluğu Cihan Harbi ve Millî Mücadele yıllarının çetin günlerine tesadüf ettiğinden sokak lambalarının altında kitap okuyarak kendisini yetiştirmek mecburiyetinde kaldı.

Gitgide malî konulara merak saran Polatkan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. 1936’da mezun olup Ziraat Bankası Müfettiş Yardımcılığı’na tayin edildi. Hileli 46 seçimlerinde Eskişehir’den Demokrat Parti adayı olmayı başararak siyasî hayata atıldı. 1950 seçimlerinde yine aynı şehirden mebus olmayı hak etti ve birinci Adnan Menderes hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev aldı.

  • Halil Ayan’ın yerine Maliye Bakanı olan Polatkan, işçi ve çiftçiler için birçok yeniliğin önünü açtı. İşçilerin sağlık ve kıyafet konusundaki eksikliklerinin giderilmesinde Ziraat Bakanlığı’ndan ayrılan bütçenin arttırılmasında büyük çaba harcadı. Malî bakımdan hızlı büyüme hedefini kendisine şiar edindi. Bütçe açıklarının dış kaynaklardan kapanmayacağını gördüğünden iç kaynaklara yöneldi.

İhtilâlden bir gün evvel Başbakan Menderes ile birlikte Eskişehir’de bir programa katılmıştı. Kendisiyle Kütahya’ya geçerken ihtilâlciler tarafından tevkif edildi ve Ankara Harp Okulu’na sevk edildi. Burada bir müddet bekletildikten sonra diğer Demokrat Partililer gibi Yassıada’ya gönderildi.

Yassıada’daki muhakemeler sürerken çeşitli işkencelere mâruz kaldı. Elinde sigara söndürüldüğünü ifade eden ailesi O’nun bir askere “Bizi öldürecekseniz hemen öldürün ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum” feryadında bulunduğunu nakleder.

Muhakemesi esnasında en çok dile getirilen husus “CHP Mallarının Yasayla Hazine’ye Aktarılması Davası” oldu. Maznun sıfatıyla konuşan Polatkan, müdafaasında “CHP Mallarının Hazine’ye İadesi Kanunu”nun altında imzası olan ancak daha sonra Demokrat Parti’den istifa eden vekiller yerine kendisinin neden bu kanundan dolayı yargılandığını sorarak mahkemenin usûlsüzlüğüne dikkat çekti ancak kimin umurunda? Hüküm çoktan verilmişti gizli eller tarafından, çünkü o da mason değildi.

16 Eylül 1961’de sabaha karşı infaz gerçekleşti. Ölüme giderken yanına gelenler arasında hemşehrisi bir üsteğmene konuşan Polatkan, son sözlerini “Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah’a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeşlerime de söyleyin” şeklinde dile getirdi.

Boynuna ilmek takıldığında “İp, gömleğimin üzerinde kalmasın” diyerek hayata gözlerini yuman bu kibar insan da diğer arkadaşları gibi İmralı Adası’na defnedildi. TBMM’nin 1990 yılında aldığı iade-i itibar kararıyla Topkapı’daki anıt mezara nakledildi.

Politikadan Lojistiğe: Numan Esin

Numan Esin

1929 senesinde Çanakkale Biga’da dünyaya gelen Numan Esin, Harp Akademisi’ne girmiş ve okulu teğmen rütbesiyle bitirerek Türk Silahlı Kuvvetlerine dâhil olmuştu. TSK’nın çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra Harp Akademisi’nde öğrenci iken 27 Mayıs 1960 İhtilâli’ne katılmış ve bu hareketin İstanbul teşkilatında bulunmuştu.

İhtilâlin kaçınılmaz olduğunu gören milliyetçi subaylar darbe içinde darbe yaparak vaziyeti daha az hasarla atlatmaya çalıştıkları bir hengâmda Milli Birlik Komitesi’ne girmiş ve geçici Anayasa tasarısının hazırlık çalışmalarına katılmıştı. Hatta darbe sırasında İstanbul’da Birinci Ordu Karargâhı’nda Harekât Başkanlığı’nı yürütmüş; ihtilâlin sembol kavramlarından olan “Vatan-Namus” şeklindeki parolasını ortaya atmıştı. 1960’ta “14’ler Grubu” adı altında tutuklananlar içinde yer almış ve Madrid’e sürülmüştü. Bir dönem Madrid Büyükelçiliği’nde görev yapan Esin ancak 1965’te Türkiye’ye dönebildi.

  • Esin ölmeden evvel katıldığı bir panelde “İhtilâl oldu iktidar sahipleri tutuklandı. Ancak biz, bunların yurtdışına gönderilmesi taraftarıydık. Bakanlar Kurulu’nun ileri gelenleri, Başbakan, Fatin Rüştü, Hasan Polatkan... Bir de tahkikat komisyonunun azgın sayılan birkaç üyesini gönderelim diyorduk. Diğerlerini de köylerine gönderelim ve üç senelik planlama yapalım. Yeni bir Anayasa ile referandumda halkın oyunu alalım dedik. Ama böyle ağır bir hükümle mahkûm edilmelerine karşı çıkıyorduk” sözleriyle diğer ihtilâlcilerden farklı olduklarını vurgulamaya çalıştı.
Türkiye’ye döndükten sonra Alparslan Türkeş ile birlikte önce Cumhuriyet Köylü Millet Partisi (CKMP), sonra kurucularından olduğu Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içinde çalıştı. 1965 seçimlerinde CKMP’den milletvekili adayı gösterilse de seçilemedi. Partinin genel başkan yardımcılığını uhdesinde bulundurdu.

60 İhtilâli’nin acı hatıraları henüz unutulmamıştı ki memleket 12 Mart 1971 muhtırasıyla sarsıldı. Esin “cunta faaliyetleri” içinde olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. “Boğaz Köprüsü’ne sabotaj planladığı” iddiasıyla suçlanıp sıkıyönetim mahkemesince idamla yargılandı. Bu dönemde işkenceye de maruz kalmasına rağmen bütün suçlamalardan beraat etti.

1975’te Vatan gazetesini satın aldı. 78 yılına kadar gazeteyi idare ettiği hâlde kendi ifadesine göre “ekonomik yönden zorlanınca” kapatmak mecburiyetinde kaldı. Ardından uluslararası nakliyecilik ve turizm alanında ticarî çalışmalara girişti. Artık ismi uluslararası nakliyecilikte duyulmaya başlamıştı. Esin Uluslararası Nakliyat firmasının sahibi olarak bu sektörün duayen isimleri arasında yer aldı. Nakliyattan başka turizm ve “rent a car” işleriyle de uğraştı. Politikadan sonra böylesine büyük bir ticarî firmanın başına geçmesi aleyhindeki propagandaları da arttırdı.

91 yaşında geçtiğimiz aylarda vefat eden Numan Esin sessiz sedasız bir törenle defnedildi. 27 Mayıs’ın önde gelen isimlerinden olan Esin’in vefatı, başkanı olduğu 1961 Anayasası ve Demokrasi Vakfı’nın verdiği ölüm ilânı ile duyuldu. Hem askerî he de siyasî hayatında birçok kırılmanın içinde yer aldı ancak ticarî hayatı hepsinin önüne geçti. Bu sebepten ölümüyle ilgili ilk haberi lojistik sitesi yayınlandı. 7 Ocak 2020’de Üsküdar Selimiye Camii’nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Biga’daki aile mezarlığında defnedildi.

27 Mayıs darbesi süflâ İnönü'nün aşağılık fiillerinden...
Gerçek Hayat

“Devrim ve Demokrasi Bir 27 Mayısçının Anıları” adlı bir de kitap kaleme alan Esin, eserinde Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutmaktan çok kendi düşünce, prensip ve felsefesini anlatmıştır.