Blinken bizi neye çağırıyor?

BÜLENT TOKGÖZ
Abone Ol

Blinken kibar biri; Trump ve ekibi gibi zücaciye dükkânına girmiş fil misali davranan bir tip değil. Ancak bu onun söylemlerinin daha bir ihtiyatla karşılanmasını gerektiriyor. Görünen o ki kendisi mesaisini daha fazla Çin ve Asya üzerine yoğunlaştırmak istiyor. Türkiye’yi Brett Mcgurk’e havale etmek niyetinde. Mcgurk’ün niyeti ise sır değil: Bizi Suriye’den atmak, bağımsız, birleşik Kürdistan’ı kurmak.

ABD’nin çiçeği burnundaki Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Afganistan’daki barış müzakerelerinin merkezine Türkiye’yi oturtan bir mektuba imza attı. Afganistan Devlet Başkanı Muhammed Eşref Gani ile Afganistan Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah’a yollanan mektup pek çok bakımdan şaşırtıcı ve irdelenmeye değer. Türkiye’nin canına kast eden PKK ve FETÖ gibi örgütlerle birlikte hareket eden bir yönetimin bu “jest”inin sebeb-i hikmeti ne ola ki?

Mektupta “Türkiye hükümetinden bir barış anlaşmasını son hâline getirmek için önümüzdeki haftalarda iki tarafın da katılacağı üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yapmasını isteyeceğiz” ifadesi geçiyor. Toplantıya Rusya, Çin, Pakistan, İran, Hindistan ve Birleşik Devletler olmak üzere altı devletin bakanlık düzeyinde katılmasından söz ediliyor. Hedefse “meseleleri daha temelde ve hızlı bir şekilde çözüme, kalıcı ve kapsamlı bir ateşkese doğru ilerletmek.”

Mektup, ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’dan müzakereleri hızlandırmaya dönük yazılı önerilerini paylaşmasının isteneceğini belirtiyor.

Mektup, ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’dan müzakereleri hızlandırmaya dönük yazılı önerilerini paylaşmasının isteneceğini belirtiyor. Ancak bu önerilerin “taraflara bazı şeyleri dikte etmek” gibi bir gayesinin olmadığını da derhal vurguluyor.

Keskin ve saldırgan

Mektuptaki kritik bölümlerden biri şurası: “Taliban'ın baharda gerçekleştirebileceği saldırıları önlemek ve taraflar arasında siyasi çözüme yönelik diplomatik çabalarımızı desteklemek amacıyla, 90 gün boyunca şiddetin azaltılmasını sağlayacak iyileştirilmiş bir öneri hazırladık. Temsilci Halilzad'ın sizinle paylaşacağı öneriyi olumlu şekilde değerlendirmenizi tavsiye ediyorum.” Yani dikte etmiyoruz ama onu dinlemezseniz başına gelecek olanlar hiç de hoş şeyler olmayacak!

  • Blinken mektubunda ülkesinin 1 Mayıs'ta Afganistan'dan tam çekilme dâhil "tüm seçenekleri" ele aldığını kaydediyor ama şunu söylemeyi de ihmal etmiyor: “Amerikan askeri geri çekilmesinin ardından ABD'den kuvvetlerinize mali yardımın devam etmesine rağmen, güvenlik durumunun kötüleşeceğinden ve Taliban'ın hızlı bölgesel kazanımlar sağlayacağından endişeliyim.”

En ilgi çekici ifadelerden biri ise şu: “Bu mektupta ana hatları çizilen kolektif çalışmaya dair tutumumun aciliyetini anlamanız için bunu size izah ediyorum.” Mektubun tamamında bu aceleci tutum kendini belli ediyor ve Afgan yetkililere şayet ellerini çabuk tutmazlarsa treni kaçıracaklarını haber veriyor. Amerikan askerlerini taşıyan tren gittiğinde geride Taliban’la baş başa kalacaklarını ve birdenbire tırmanacak şiddetle baş etmelerinin mümkün olmayacağını neredeyse açıkça ve tehditkâr bir biçimde dile getiriyor.

Blinken mektubunda ülkesinin 1 Mayıs'ta Afganistan'dan tam çekilme dâhil ''tüm seçenekleri'' ele aldığını kaydediyor ama şunu söylemeyi de ihmal etmiyor

Mektuptan anlaşılan o ki Biden ve ekibi, Eşref Gani’yi “hem gerekli bir ortak hem de barış anlaşması yolunda bir engel” olarak görüyor. Tam da bundan ötürü mektup “keskin ve saldırgan” olmakla eleştiriliyor. Nitekim Afganistan tarafının mektuba verdiği tepkiler de hiç yumuşak değil.

Empoze edilen bir barış

Devlet Başkanı Gani, gelecekteki iktidar geçişlerinin “başkaları” tarafından yapılan planlara göre gerçekleşmeyeceğini duyurdu. Birinci yardımcısı Emrullah Salih daha açık konuştu: “Zorla empoze edilen bir barışı asla kabul etmeyeceğiz.”

Devlet Başkanı Gani, gelecekteki iktidar geçişlerinin “başkaları” tarafından yapılan planlara göre gerçekleşmeyeceğini duyurdu.

Gani’nin kıdemli danışmanlarından Muhammed Muhakkik ise mesajdaki zayıflığın ABD Dışişleri’nin Afganistan’ın yapısını tanımamaktan ve zorlayıcı bir dille yazılmış olmasından kaynaklandığını söyledi. Ona göre zorlanması gereken Kabil değil Taliban. “Onlar bize katılmalı, biz onlara değil” dedi mealen.

ABD ile Afganistan yönetimi arasındaki ihtilaf saklanamayacak kadar bariz. Eşref Gani ocak ayında ülkeyi ziyaret eden özel temsilci Halilzad ile görüşmeyerek tavrını zaten belli etti. Barış için ilk şart olarak şiddetin sona ermesini gören Kabil hükümeti Taliban’ı şiddeti tırmandırmakla suçlarken bir anlaşmaya varmak hiç de kolay değil. Ayrıca iktidarlarını Taliban’la bölüşmek için de oldukça isteksizler. Taliban’ın anayasa, azınlık ve kadın hakları konusundaki görüşlerini de kabul edilemez buluyorlar.

Barış için ilk şart olarak şiddetin sona ermesini gören Kabil hükümeti Taliban’ı şiddeti tırmandırmakla suçlarken bir anlaşmaya varmak hiç de kolay değil

Doğrusu Taliban da onların hükümetinin cüzi bir parçası olmak için can atmıyor. İşgalcinin kuklası olarak gördüğü bir ekiple çalışmaya mecbur da görmüyor kendisini. Çünkü onun stratejik okumasına göre yabancı asker desteği çekildikten sonra Kabil hükümetinin kendisi karşısında şansı yok. Haksız da sayılmaz.

Üç büyük risk

Kesin olan şu ki şayet 1 Mayıs’ta yabancı güçler ülkeden tamamen çekilir ve bu süre zarfında bir barış anlaşması yürürlüğe girmezse Afganistan’da savaş aniden şiddetlenecek; belki de hiç olmadığı kadar. 6 Ocak’ta tekrar başlayan görüşmelerden hiçbir sonucun çıkmayışı bu bakımdan hiç de hayra alamet değil. Gözüken o ki Afganistan ve kaos kelimesi uzunca bir süre daha birlikte anılacak.

1 Mayıs’ta Afganistan
Gerçek Hayat

Bu manzara, ABD’nin Türkiye’yi barış görüşmelerinin odağına yerleştirmeyi istemesinin sebebini izah edebilir. Washington’daki Türkiye karşıtı ekipler onu bir başarı hikâyesinin tam ortasına çekmek için niye heveskâr olsunlar ki? Onlara yaraşan Türkiye’yi bir başarısızlık hikâyesinin içine çekmek olabilir anca.

ABD’nin Türkiye’yi barış görüşmelerinin odağına yerleştirmeyi istemesinin sebebini izah edebilir.

Belki daha fenası: Afganistan’da mukadder kaosun sorumlusu olarak Türkiye’yi göstermek. Taliban’ın tırmandıracağı şiddeti Türkiye’nin hanesine yazmak… Oyuna katılırsanız başarısızlığa yazgılı bir süreçte beyhude yere yıpranacaksınız. Katılmazsanız oyunbozanlıkla ve barış karşıtı olmakla itham edileceksiniz… Blinken Türkiye’yi bal yemeye değil, can sıkıcı bir kıskaca çağırıyor.

  • Türkiye’nin Afganistan’la güçlü ve özel tarihî bağları var, doğru. Ciddi bir askerî hizmet siciline sahip ve kayda değer bir yumuşak güç barındırıyor; bu da doğru. Ancak böyle bir gücün altını oymak, bölüp parçalamak için elinden geleni yapan ABD’nin ansızın Türkiye’nin hayrına koşmasında yadırganacak çok şey var. “Sen beni Afganistan bataklığından kurtar, ben de seni Suriye’den salimen çıkarayım” türünden bir teklif içeriyor olabilir mi bu kurgu? Mümkün ama milyonda bir ihtimalle.

Türkiye teklifi kabul etmekle üç büyük risk daha almış olacak: Şimdiye dek görüşmelere ev sahipliği yapmış Katar sahnenin dışına atıldığını düşünebilir; coğrafyanın tüm yükünü çekmiş, savaşın da barışın da kilidi olan Pakistan devre dışı bırakıldığı hissine kapılabilir; işler sarpa sararsa Katar için çok sorun değil ama Türkiye’nin bölgede askerleri bulunuyor, 1 Mayıs’ta çekilme tamamlanmazsa bu askerler kaosun ortasında hedef hâline getirilebilir.

Kibar biri

Türkiye’yle ilgili kurduğu ilk cümleye “sözde stratejik ortak” diye başlamış bir dışişleri bakanından bir hayır gelir mi sorusu hiç de amiyane değil; bunu görmemiz gerekiyor. Senatoda yapılan onay oturumunda “Stratejik ya da sözde stratejik bir ortağımızın en büyük stratejik rakiplerimizden biri Rusya ile yakın olması kabul edilemez” demişti. Türkiye’yi Rusya’ya doğru iten kendileri değilmiş gibi.

  • “Türkiye birçok konuda bir müttefikin davranması gerektiği gibi davranmıyor. Bu bizim için önemli bir zorluk. Bu konuda çok dikkatliyiz” diyen biri Blinken. Türkiye mademki bu kadar güvenilmez bir müttefik, şu hâlde bu kadar hayatî bir müzakere sürecinin göbeğine onu niye oturtuyorsunuz? Bunun cevabı yok.

Evet, Blinken kibar biri; Trump ve ekibi gibi zücaciye dükkânına girmiş fil misali davranan bir tip değil. Ancak bu onun söylemlerinin daha bir ihtiyatla karşılanmasını gerektiriyor. Görünen o ki kendisi mesaisini daha fazla Çin ve Asya üzerine yoğunlaştırmak istiyor. Türkiye’yi Brett Mcgurk’e havale etmek niyetinde. Mcgurk’ün niyeti ise sır değil: Bizi Suriye’den atmak, bağımsız, birleşik Kürdistan’ı kurmak.

Türkiye sözde stratejik müttefikiyle ince buz üstünde ölümcül dansına uzun süre devam edecek.