Belarus’un Rusya ve AB’yle dansı
9 Ağustos’ta film bitebilirdi ama kimse yeni aktörlerle yola devam etmenin riskini göze alamadı. Rus diktatör, Beyaz Rus diktatörünü seçim başarısından ötürü tebrik ettiğinde Lukaşenko birinci raundu kazandı. Muhaliflerin lideri kadıncağız can havliyle Litvanya’dan teslim bayrağı çektiğinde ikinci raundu kazandı. Velâkin maçın kaç rauntta biteceğini kimse bilmiyor.
Beyaz Rusya Cumhuriyeti, dünyanın gündemine hiç bu kadar girmemişti. 1991’de Sovyetlerden kopmuş, 94’ten beri de tek adam tarafından idare olunan ülkedeki seçimlerin haber değeri yoktu; galip daima belliydi. Göstermelik oy sandıklarından çıkan sonuca bu sefer itiraz eden geniş bir kitle, Turuncu Devrim havasında sokakları doldurunca, bültenler de Belarus haberleriyle dolar oldu.
Batı medyasının “Avrupa’daki son diktatör” dediği Aleksandr Lukaşenko, 9 Ağustos’un kariyerinin en çetin sınavı olacağının farkındaydı.
Elini çabuk tutup rakiplerini muhtelif sebeplerle kodese yollamış, muhalifler üstünde yıldırıcı bir baskı kurmuştu. Seçime tesir etme potansiyeli olan pek çok şahıs, şayet öncesinde derdest edilmediyse, seçim arifesinde veya seçim sabahı maskeli sivillerce panelvanlara atılıp kaçırıldı.
Tecrübeli diktatör aylar evvelinden hazırlığını yapmıştı. Tam bir savaş hazırlığıydı bu. Hava indirme birliklerini ve özel kuvvetleri başkent Minsk yakınlarına konuşlandırmış, külliyetli miktarda isyan karşıtı ekipman stoklamıştı. Emekli polisler hizmete geri çağrılmış; ordu, yedeklerini silahaltına almıştı. Lukaşenko işini şansa bırakmamıştı.
‘Zavallı Şeyler’
Sandıkları da başıboş bırakacak değildi. Muhalif oylar çalınacak, gelmeyen seçmenlerin yerine görevliler oy verme işlemini gerçekleştirecekti. Yüzde 79,7 mütevazı bir başarıydı Luka için. Tutuklanan eşinin yerine aday olan Svetlana Tihanovskaya, 38 yaşında İngilizce öğretmeni bir hanım; diğer iki kadın adayın da desteğini alarak muhalefetin liderliğini üstlenmişti. Taraftarları asıl onun yüzde 80 oy aldığını söyleyip zaferlerini ilan ediyordu. Bu yalan yarışında Lukaşenko, kadın ittifakına tepeden bakarak “zavallı şeyler” diyor, protestocu kalabalığa da “yabancı ülkelerin koyunları” ve “ülke dışındaki patronların kuklaları” sıfatlarını yakıştırıyordu.
- Seçim merkezleri etrafında toplanan kitle hiç de kolay lokma değildi. Bir süredir bazı taraftar grupları statlarda muhalif sloganlar atarak ortamı ısındırmış, şimdi gösterilerde de başı çekiyordu. O gece Belarus’ta Google’a sorulan en çok soru “Molotof yapımı” hakkındaydı.
Dönüm Noktasına Koyulan Nokta
“Slav halklarının en barışçılı”, bir gecede, havai fişeklerle polis kalkanı dövmekte Ukrayna’daki devrimciler kadar mahirleşti. Onlar gibi süratle barikat kurup mevzi tutmayı da tez zamanda öğrendi. Lukaşenko’nun kolay zaferlere alışkın şiddet aygıtı, bu sefer de hasımlarını tepeleyebilecek miydi? OMON denen özel timler, KGB Alfa Birimi fazla mesaiye kalıyor, gazetecilerin ayaklarına, göstericilerin gövdelerine pervasızca ateş ediyordu. En az 5 bin kişi gözaltındaydı; bir kısmı, yer kalmadığı için karakolların bahçesinde kelepçelenerek yüzüstü yere yatırılmıştı.
İsyan dalgası tüm ülkeye yayılmaya başlamışken muhaliflerin lideri Tikhanovskaya’nın kaçırıldığı haberi geldi.
Seçimden evvel iki çocuğunu Avrupa’ya yollayan lider, amatör ve tedirgin bir video kaydıyla, ansızın Litvanya’da zuhur etmişti. Zorla eline tutuşturulmuş görünen bir kâğıdı okuyarak, “Kan ve şiddet istemiyorum, polise direnerek canınızı tehlikeye atmamanızı diliyorum” deyince sokak direnişinin geleceğini büyük bir belirsizliğe atmış oldu. Muhtemelen tutsak kocasının infazıyla tehdit edilerek teslim alınan kadın, bir dönüm noktasına noktayı koymuş görünüyor. Sokaklar henüz durulmamış olsa da.
Diktatör Olmak Gey Olmaktan İyidir
65 yaşındaki devlet başkanının şahsiyeti ve tarz-ı siyaseti de gidişatta önemli bir etken. Babasız, sütçü bir kadının oğlu olarak en dipten gelen biri. Kendisini “Ortodoks ateist” diye tanımlayan Lukaşenko, 1975’te lise aşkıyla evlenmiş, bu evlilikten iki oğlu olmuş, resmen boşanmasalar da başkan olduktan hemen sonra karısı köyüne, babasının evine dönmüş. Lukaşenko’nun 2004’te doğan oğlunun ise özel doktorundan olduğu söyleniyor.
Hitler’i öven, Yahudileri aşağılayan, aykırı beyanları olan biri. 2012’de AB liderleri insan hakları karnesinden ötürü kendisine, yeni yaptırım kararları aldığında “Diktatör olmak gey olmaktan iyidir” demiş birisi. Ekonomide reform talepleri gündeme geldiğinde de şöyle demişti
- “Onlar sadece bu yatırımları özelleştirmek istemiyor, tüm ülkeyi özelleştirmek istiyorlar. Önümüzde ciddi bir oyun var. Direnirsek devlet olmaya devam edeceğiz. Direnmezsek, bizi ezecek ve ceplerine atacaklar.”
Sosyalist söylemlerine rağmen onun da oligarkları eksik değil. Serbest piyasanın pek çok rüknü orada da dimdik ayakta. Yine de Sovyet bakiyesi ülkeler arasında işsizliğin, gelir eşitsizliğinin en az olduğu, en sosyal devletçi idare. Ortalama bir diktatörden daha az çaldığı, ekibinin de Sovyet artığı açgözlü bürokratlar kadar talancı olmadığı söylenmekte. Partileri ve özgür medyayı sevmese de halkta bir karşılığı olduğu kesin. Yüzde 80 değil, ama hasımlarının dediği gibi yüzde 30’larda da değil. Halkıyla 26 yıldır zımni bir sözleşmesi var sanki. İstikrar karşılığı itaat. Peki, şimdiye dek bu kaynakları kıt ülkede itaati nasıl temin etti?
Petrol ve Gaz Karşılığında Öpücük
Beyaz Rusya, adı üstünde bir Rus yurdu. Dili, kültürü, Ortodoks kilisesiyle. Ülkenin her yerinde Çarlık ve Sovyet döneminden kalan derin bir Rusya var. Gizli servisinde, ordusunda, yargısında, piyasasında, medyasında...
Lukaşenko, 90’larda başkanlık koltuğuna oturduğunda “Rus dünyası”nın, “Slav birliği”nin bir parçası olduklarına dair söylemleri dilinden düşürmüyordu.
Bu yüzden Rusya, Belarus’a karşı derin bağları da gözeterek yumuşak güç kullanmayı seçmişti. Ucuz petrol ve gaz, hibeler, krediler… Putin’in emanetçisi Medvedev’in beyanına göre 1991’den beri 50 milyar dolar sarf etmişlerdi. “Petrol ve gaz karşılığında öpücük” stratejisinden iki taraf da hoşnuttu. Minsk, Kremlin’le dostluktan çok şey kazandı. Üst bir birlik kurmak üzere anlaşmalara imza koymanın bir mahzuru yoktu.
Lukaşenko için bunlar sadece bir formaliteydi çünkü. Rusya’nın bir eyaleti, tek telefonla alaşağı edilecek valisi olmaya niyeti hiç yoktu. Gizli bir ulusalcı ajandası vardı ve kendi bağımsız devletini tahkim için zamana oynuyordu. Rus parasıyla hem de. Putin, onun kendisiyle oynadığını, ulus-inşa projelerine yöneldiğini anlayınca musluğu kıstı. Gazprom’un gazabıyla 2008’de ekonomik kriz baş gösterdi ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Belarus mucizesi balon gibi sönmüştü. Lukaşenko’ya karşı Rus medyası da yoğun bir karalama kampanyası yürüttü. Putin bu sefer öpücüğü sopayla istiyordu.
İnce Buz Üstünde Dans
İyimser rakamlar yerini kötümser tablolara bırakınca diktatörle tebaası arasındaki yazısız sözleşme de hükmünü yitirdi. İstikrar kalmayınca itaatin de mânâsı yoktu. Lukaşenko’nun kitle desteği dramatik biçimde azalınca ayakta durabilmek için alternatif dayanaklar aradı. Çin, çok ümit verdi ama aslında pek de umursamadı. İkili oyununa devam edebilmek için Rusya’ya karşı AB’yi hep yedekte tutmaya mecburdu. Bundandır ki Lukaşenko Rusların adamı mı, düşmanı mı, bir türlü anlaşılamadı.
- Sene başında Putin’i, açıkça Belarus’u Rusya’nın bir parçası yapmaya çalışmakla suçladı. Wagner Group gibi paralı askerlerle ülkesinde kaos ve darbe planlamakla itham etti. Haziran sonundaki Zafer Günü Töreni’nde Putin’le görüşmeksizin ülkesine döndü. Bu keskin tavırlarla aslında Kremlin’e naz yapmaktaydı. Ukrayna’da Yanukoviç’i yüz üstü bıraktıkları gibi kendisini de müstakbel isyana karşı yalnız bırakmasınlar istiyordu. Wagner Group’a bağlı 33 askeri rehin alması da bununla ilintiliydi: Seçimle birlikte karışacak sokağa Rusya’nın da müdahil olmasını önlemek. AB’nin devrimine karşı Rus himmeti, Rus darbesine karşı AB ülfeti. Lukaşenko, 26 yıldır ince bir buz üstünde dans ediyordu.
Ne ki Rusya da Avrupa da Belarus’u kendi yanında görmek istiyor. Avrupa, Rusları sınırından uzakta tutmak için bağımsız bir Belarus’a ihtiyaç duyuyor. Ruslar da NATO’nun muhtemel ilerleyişi karşısında onu bir tampon bölge olarak kullanmak muradında. Lukaşenko, şimdiye dek, Ruslara ülkesini Batı’nın oldubittilerinden koruyabilecek tek adam olduğunu lanse ederken, Batı’ya da Rusya’nın Belarus’u yutmasına karşı koyabilecek tek adam olduğu imajını çizdi. AB bu yüzden idealist bir demokrasi talepkârlığıyla stratejik bir oportünizm arasında bocaladı durdu. İkiyüzlü olan sadece Rus diktatörler değildi.
Sıfır Toplamlı Oyun
Rusya devlet içindeki nüfuzunu darbe altyapısı için artırırken, AB de sivil toplumdaki gücünü devrim adına pekiştirmeye çalıştı ama ikisi de Lukaşenko’dan kurtulmak için gereken son hamleyi bir türlü yapamadı. 9 Ağustos’ta film bitebilirdi ama kimse yeni aktörlerle yola devam etmenin riskini göze alamadı. Rus diktatör, Beyaz Rus diktatörünü seçim başarısından ötürü tebrik ettiğinde Lukaşenko birinci raundu kazandı. Muhaliflerin lideri kadıncağız can havliyle Litvanya’dan teslim bayrağı çektiğinde ikinci raundu kazandı. Velâkin maçın kaç rauntta biteceğini kimse bilmiyor.
- Belki Ukrayna’da olduğu gibi Rus milliyetçileri Belarus’ta da bir bölgede üslenir ve Rus ordusunu davet ederler. Ki Vitebsk’te böyle bir şeye yeltendiklerine dair haberler var. Belki derin Belarus’taki ekipler işe el koyar, ülkeyi doğrudan Kremlin’deki diktatöre bağlar. Belki de Lukaşenko tövbe edip Rusluğa geri döner, AB’ye satmaya kıyamadığı ülkesini Putin’in oligarklarına peşkeş çeker. Belki de reformlarla kötü adam olmaktan çıkar, aldığı AB sübvansiyonuyla da halkıyla yeni bir sözleşme yapar.
Ne yaparsa yapsın bu sıfır toplamlı oyunda hep bir memnuniyetsiz karşı taraf olacak ve yapanın yanına kâr kalmaması için elindeki maşaları kullanmaktan çekinmeyecek. Belarus, ya içten içe ya açıktan açığa, kaynamaya devam edecek.