Bakû sokaklarında Türkiye ve Azerbaycan ordusu

SELÇUK TÜRKYILMAZ
Abone Ol

Türkiye ve Azerbaycan’ın yani Anadolu ve Kafkasya Türklerinin birbirine yakınlaşma ve zor zamanlarda destek olmalarının tarihini 1900’lü yılların başlarına kadar götürebiliriz. Savaşların ve tabiî âfetlerin zorluklarına karşı yardımlaşmalar aradaki engelleri kaldırmıştı. Fakat en güçlü ve unutulmaz bağlar Kafkas İslam Ordusu’nun Bakû Seferi ile kuruldu.

1918’de 15 Eylül günü Bolşevik, Ermeni ve İngilizlerden oluşan işgal güçlerinin savunma hatları kırılınca bugünkü gibi Bakû sokaklarında yine büyük bir sevgi seli oluşmuştu. Türk ordusu Bakû’ya girdiği vakit halk kurmay başkanı Mürsel Paşa’yı omuzlarında taşıdı. Bu açıdan yüz yıl sonra Türkiye ve Azerbaycan ordusunun hemen hemen aynı sokaklarda yan yana yürümesi sevinç ve hüznün bir arada yaşanmasına sebep oldu.

Son dönemde Kafkas İslam Ordusu’nun hatıralarına tekrar tekrar atıf yapılmasını, yeni bir dönemin inşası bağlamında ele almak gerekir. 27 Eylül’de başlayan yeni dönemde Azerbaycan ordusunun ulaştığı büyük başarı, Kafkas İslam Ordusunun kurduğu temeller üzerinde anlam kazanır.

Kafkasya Türkleri, geçmişte bir defa başarmış olduklarını biliyorlardı. Mehmet Emin Resulzade “bir su gelen arka bir daha gelir” atasözünü “bir defa yükselen bayrak bir daha yükselir” şeklinde çokça tekrar edilen bir vecizeye dönüştürmüştü. Kırk dört günlük savaş, geçmişte verilen mücadelelerin sonuçsuz kalmadığının göstergesidir. Artık Azerbaycan, Güney Kafkasya’da güçlü bir aktör olarak sahneye çıkmıştır. Bu savaş, fikrî düzeyde de sonuçlar doğurdu. Anadolu ve Kafkasya Türkleri, aynı milletin evlatları arasındaki dayanışmanın büyük başarılara yol açabileceğini göstermiş oldular. Bu elbette Enver Paşa, Nuri Paşa ve Kafkas İslam Ordusunun komutan ve erlerini, şehid ve gazilerini tekrar tekrar anmamız gerektiğini gösterir. Artık tarihimizle savaşmanın fazla bir mânâsı kalmadı.

Azerbaycan, Güney Kafkasya’da güçlü bir aktör olarak sahneye çıkmıştır. Bu savaş, fikrî düzeyde de sonuçlar doğurdu.

10 Aralık günü her iki devlet başkanının katıldığı resm-i geçidi kırk dört günlük muharebe ile elde edilen başarının tasdiki olarak görebiliriz. Ordumuzun Bakû sokaklarında boy göstermesi de tarihimizin en önemli hâdiselerinden biridir. Hakikaten yüz yıl sonra aynı heyecan ve sahiplenme ile iki kardeş ordunun bütün dünyaya gövde gösterisinde bulunması, Güney Kafkasya’nın geleceğine dair çok güçlü mesajlar içermektedir.

Güney Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan’ın tarihî başarısı
Gerçek Hayat

Başkan Erdoğan’ın Ermenilere ve Ermenistan’a yönelik mesajı da çok açıktı. Kapıları sonsuza kadar kapalı tutmak gibi bir kararın olmadığı, birtakım şartlara riayet edildikten sonra yeni adımların atılabileceği yönündeki sözler Güney Kafkasya’nın tamamına yönelik yeni bir bakış açısına işaret eder. Erdoğan, İran ve Gürcistan’ı da içeren yeni bir girişimden bahsetti. Bu tarz öneriler herhalde belirli bir hazırlıktan sonra dile getirilir.

  • Ermenistan, zorunlu olarak Zengezur bölgesinden belirli bir alanı Azerbaycan’ın kullanımına açacak. Burada inşa edilecek yollarla Nahcivan, Azerbaycan’a bağlanacak. Tasarlanan yolların hayata geçmesiyle birlikte Güney Kafkasya’da birçok sorun çözüm aşamasına gelecektir. Bu da Ermenistan’ı Batılı emperyalist devletler için kullanışlı bir araç olmaktan çıkarır. Fransa’nın devlet ciddiyetinden uzaklaşma pahasına Dağlık Karabağ hakkında kararlar alması, Ermenistan’ın kullanışlı bir araç olarak önemini kaybettiğine işaret eder. İki Türk ordusunun omuz omuza vererek elde ettiği başarının birtakım sonuçlar doğuracağı açıktı. Şimdi bu sonuçları inşa etmek gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tören esnasında yaptığı konuşmada Batılı emperyalist devletler vurgusu oldukça dikkat çekiciydi. Türkiye’de muhafazakâr muhaliflerin de dâhil olduğu çevreler, emperyalizme yönelik eleştirileri kabullenmek istemez. Bu, bağımlılık ilişkisinin sonucudur. Fransa’nın kendini küçük düşürme pahasına attığı adımlar, Batılı emperyalist devletlerin bölgemizle alakalı birtakım adımlar atacağını gösteriyor. Sayın Erdoğan aynı anda hem Ermenistan halkına hem devlet yetkililerine hem de diaspora Ermenilerine seslendi.

10 Aralık’ta yapılan tören, Güney Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan ekseninin ete kemiğe büründüğünü gösterir.

Daha önce de gündeme geldiği gibi Fransa’da yaşayan Ermenilerin, Ermenistan üzerinde ciddî bir nüfuzu var. Onlar, Türkiye için de önemli bir sorundu. Eğer diaspora Ermenileri, Fransa gibi emperyalist devletlerin desteği ile hareket etmeseydi, Türkiye ve Azerbaycan için tehdit olamazlardı. Emperyalist devletlerin müdahale araçları Ermenilerden ibaret değildi. FETÖ ve PKK gibi müdahale araçları da emperyalist devletlerle ilişkiye girerek coğrafyaya zarar verdi. Fakat II. Karabağ Savaşı, son tahlilde coğrafyanın aslî unsurlarının sözünün geçerli olacağını gösterdi. Coğrafyanın aslî unsurlarının bu durumdan birtakım dersler çıkaracağını düşünebiliriz. Emperyalist merkezlerle işbirliği içinde hareket eden bağımlı yapıların kaybetmeye başladığı bir dönemde olduğumuz açıktır.

  • 10 Aralık’ta yapılan tören, Güney Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan ekseninin ete kemiğe büründüğünü gösterir. Bu durumun hem içeride hem de dışarıda muhalif unsurlar tarafından memnuniyetle karşılanmadığını söyleyebiliriz. Bunu, Amerika ve Avrupa Birliği ekseninin Türkiye’nin kararlı tutumundan rahatsızlık duymasının yansıması olarak görebiliriz.

Bağımlı yapılar, yapay sorunları gündemde tutarak Güney Kafkasya’da elde edilen büyük başarıyı görünmez kılmaya çalıştı. Belirli düzeyde bir başarıya ulaştıklarını söyleyebiliriz. Bu süreçte dinî ve la-dinî bağımlı yapılar daha çok ABD seçimlerinin sonuçlarıyla ilgilendi. Oradan çıkan sonuca göre coğrafyamıza yeniden biçim verebileceklerini düşünüyorlar. Fakat Bakû sokakları artık eski günlerin geride kaldığını göstermeye yetiyor.