Güney Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan’ın tarihî başarısı
Ermenistan’ın 1850’lerde başlayan yükselişi, etkisi uzun yıllar sürecek bir mağlubiyet ile durmuş oldu. Bu da başka bir sonuca odaklanmamız gerektiğine işaret eder. Postkolonyal dönemin bitmiş olduğunu söyleyebiliriz. Emperyalizmin desteği ile güçlenen veya ayakta duran yerel unsurların da kaybetmeye başladığı bir döneme girildi. Bu da derin bir değişime işaret etmektedir.
Ateşkes anlaşmasının duyurulduğu ilk andan itibaren Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın Kafkaslarda sahada galip olduğu hâlde masada kazanamadığı veya kaybettiği yönünde birçok açıklama ile karşılaştık. Ateşkes anlaşmasının içeriği bütün boyutları ile belli olmadan gündemi belirleyen açıklamaların isabetli yorumlar içermeyeceği açık olmasına rağmen kötümser havanın çok hızlı bir şekilde yayılmasını önemsemek gerekiyor. Bugünkü kaybetme korkusunun temelinde uzun süren kayıp tarihimizin etkisi büyüktür. Bu ruh hâlinin Kafkaslarda da hüküm sürdüğünü söyleyebiliriz zira orada da Rus askerî varlığının memnuniyetsizliğe yol açtığını gördük.
- Azerbaycan Türk ordusunun Karabağ’da kazandığı zafer gerçek bir başarıdır. 27 Eylül’de başlayıp 10 Kasım’da ilan edilen ateşkes anlaşmasıyla Azerbaycan’ın Kafkaslardaki üstünlüğü resmiyet kazandı. Amerika, Fransa, İngiltere ve İran’ın açık destekleri fayda sağlamadı ve Ermenistan mutlak bir yenilgi ile sahneden çekildi. Ermenistan’ın yenilgisi ile Fransa başta olmak üzere ilgili devletler çok açık bir kayıp yaşadı. Türkiye, 90’larda başlayan yeni dönemde çok çekingen ve oldukça kararsız bir tutumla sürdürdüğü politikasını terk ederek Güney Kafkasya’daki varlığını oldukça cesur bir şekilde ilan etti. Bunlar görünen sonuçlardır fakat daha esaslı sonuçların derinlerde ortaya çıkacağını belirtmemiz gerekir.
Ateşkes anlaşması ile Rusya’nın yeniden Güney Kafkasya’ya indiği ve bunun tarihin tekerrürü olduğu yönündeki görüşler, derinlerde ortaya çıkacağını vurguladığımız sonuçla tezat teşkil etmektedir. 1804’te Gence’de Cevat Han’ın mağlubiyeti ile Güney Kafkasya’nın umumî vaziyeti de belli olmuştu. Rusya, Kafkasya’da ulaşabileceği ileri noktaların tamamını ele geçirerek Anadolu’yu dahi tehdit eder hâle gelmişti. Ermenilerin yükselişe geçmesi de Rusya’nın Güney Kafkasya’daki varlığı ile doğrudan alakalıdır. Ermeni çeteler ya da Rus devlet çarkı içinde önemli mevkilerdeki Ermeniler olgusu Kafkasya Türkleri üzerindeki baskının farklı katmanlarına işaret eder.
- 2. Dağlık Karabağ Savaşı’nda Kafkasya Türklerinin mutlak zaferi ile İran’ın da kaybettiğini belirttik. Bugünkü İran’ın hakiki çehresinde İngiltere etkisini unutmamak gerekir. İngiltere, Pehlevî Hanedanlığı ile İran coğrafyasındaki etkisini arttırmıştı. Dinî ve mezhebi ortaklık, Fars kültürünün galebe çalmasında rol oynayabiliyordu. Bu da tarihte, Anadolu için bir huzursuzluk sebebiydi.
İslam devriminin Fars milliyetçiliği ile özdeşleşmesi, İran Türklerinde milliyetçi eğilimlerin yayılmasına imkân verdi. İran’ın Kuzey Azerbaycan’ın zaferinden rahatsızlık duyması yeni durumu anlamamız açısından önemlidir. Güney Kafkasya’da yeni bir güç yükselişine şahitlik ediyoruz fakat bunun asırları aşan sonuçlarının daha derinlerde olduğunu da tespit etmemiz gerekiyor. Kuzeyden ve güneyden uygulanan baskılar Kafkasya Türklerini istikrarsızlaştırıyor, kimliği üzerinde olumsuz etkiler bırakıyordu. Bugünkü zafer ile bu istikrarsızlık durumu ortadan kalktı. Mehmet Emin Resulzadelerin kuşağının gayretleriyle fasit daire kırılmış, Anadolu Türkleri ile yoğun ilişkiler tesis edilmişti. Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü kurtarmasını da bu ilişkilerin bir neticesi olarak görmek gerekir. Türkiye ve Azerbaycan’ın 1990’larda başlayan yeni dönemdeki kopmaz ilişkileri küllenmiş hatıralar üzerine kurulmuştur.
Çok az kimse II. Karabağ Savaşı’nın bir buçuk ay kadar sürebileceğini tahmin etmiş olmalı. Rusya’nın müdahalesinden endişe ediliyordu ve Azerbaycan’ın muzaffer olacağı daha ilk günlerden anlaşılınca Azerbaycan ordusunun acele etmesi gereği üzerinde durulmuştu. Rusya’nın ve Batılı güçlerin müdahalesi ile Ermenistan’ın bir yerde kurtarılacağı ve Azerbaycan’ın sınırlı bir kazanım elde edeceği düşünülüyordu. Savaş kırk dört gün sürdü. Ermenistan’ın 1850’lerde başlayan yükselişi, etkisi uzun yıllar sürecek bir mağlubiyet ile durmuş oldu. Bu da başka bir sonuca odaklanmamız gerektiğine işaret eder. Postkolonyal dönemin bitmiş olduğunu söyleyebiliriz. Emperyalizmin desteği ile güçlenen veya ayakta duran yerel unsurların da kaybetmeye başladığı bir döneme girildi. Bu da derin bir değişime işaret etmektedir.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde denediği ve Libya’da geliştirdiği yeni savaş stratejisinin ne kadar etkili olduğu en bariz bir şekilde 2. Karabağ Savaşı’nda görüldü. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın kırk dört yıl konuşulacağını belirttiği konulardan biri de savaş stratejisindeki bu değişimdir. Yenileşme tarihimiz askerlik sahasında modernleşme arayışı ile başlar. Azerbaycan Türk ordusu, bu sahada meydana gelen değişimlerden faydalanmayı bildiği için kesin bir zafere ulaştı. Bu değişimin düşünce tarihimizde de derin etkileri olacaktır.
Ahmet Cevat, “Çırpınırdın Karadeniz” şiirini 1914’te yazmıştı. Bir beklentisi vardı: Türk kardeşleri yola çıkacak, Karadeniz’in rüzgârları ona yol verecek, Türk ordusu gelip bayrağı Kafkaslara dikecekti. O bayrağın Karabağ’a da dikilmesi gerekiyordu. Yüz yıl sonra Karabağ’a tekrar Türk bayrağı dikildi. Bunun büyük ve kalıcı bir değişim olduğunu görmemiz gerekir. Azerbaycan Türk ordusunun başarısını çöküş döneminin kavramlarıyla tanımlamak doğru olmaz.
Burada bir faslın da Enver Paşa için açılması gerekir. Onun gayreti ve cesareti ile Rusya ve İngiltere karşısında Güney Kafkasya’da başarıya ulaşabileceğimiz anlaşılmıştı. Dağlık Karabağ zaferinin geçmişle gelecek arasında köprü olacağı açıktır.