Anita KaverGerçekten gerçek değilmiş
“Görünene göre karar verenler, ne kadar az şey gördüklerini bilmeyenlerdir.” Robert Southey,
“Gerçek olmayacak kadar naifti, gerçekten gerçek değilmiş” diyor bir twitter kullanıcısı arkasından. Tam 10 yıldır kendisi yazıp oynadığı kurgu hikâyesine on binlerce kişiyi inandırmış, bir gün birisi çıkmış, o kişinin aslında gerçek olmadığını söylemiş ve hikâye aslında burada başlamış. Sosyal medya tarihine ‘Anita Kaver sendromu’ olarak geçmeye aday bu olayın yankıları hâlâ sürüyor. Bilhassa muhafazakâr sosyal medya kullanıcılarının 10 yıldır “Twitter”dan tanıdığı, sonradan Müslüman olmuş, babası Türk, annesi İspanyol olan ve İspanya’da yaşadığını söyleyen hoş görünümlü Anita Kaver, kendisine edilen içten ve samimi duaları da alıp bir gün ansızın ortadan kayboldu.
“Arkadaşlar, burada birçoğunuz Anita ile muhabbet etmiştirsiniz bir defalık yazıyorum ve bir daha bu konuyu açmayacağım… öyle biri aslında yokmuş… İstanbul’da yaşayan aile baskısı yüzünden 10 yıl boyunca başkasının hayatını oynamaya karar veren bir… sahtekarmış…” diye başlayan bir twit dizisiyle karşılaştı geçen hafta twitter kullanıcıları.
Aldatmacaya ortak olduğu için özür dileyen kişi, Anita’nın twitlerinde sürekli ‘arkadaşım, dostum’ diye söz ettiği ‘Fatma’ydı. Tabi bu paylaşımdan sonra Fatma’nın da gerçek olup olmadığı anlaşılamadı. Çünkü gerçekle yalan bir kez karışmıştı. Bundan sonra kim ne derse desin, inandırıcılığı kalmayacaktı. Sonrası, kişilerin kendi zihin haritalarıyla boşlukları doldurmasına kaldı. Kimi Fatma’yı samimi bulurken, kimi de Fatma’nın Anita olduğuna kanaat getirdi.
Merhametin sömürüsü
- Sevimli hidayete erme mâcerasıyla, 10 yıl boyunca Twitter hesabından birçok kullanıcıyla iletişime geçen Anita, aralarında ünlü gazeteci ve siyasilerin de olduğu birçok gerçek hesap sahibi tarafından takip edilip paylaşıldı. Tivitleri yüzlerce kez retveetlendi ve yorumlandı. Takipçi sayısı da hayli fazlaydı.
“İlk defa sabah namazı kılacağım, arkadaşım anlattı, 2 sünnet 2 farz 4 rekât. Ben de niyet ettim Allah’ım sabah namazının 2 sünnet 2 farzını kılmaya deyip hiç selam vermeden kılmıştım 4 rekât” şeklinde yeni Müslüman olmuş birisinin saflığıyla paylaşımlarda bulunuyor, hasta annesinin hallerini, ona nasıl baktığını anlatarak dualar istiyordu. Dertlerini, anılarını, geçmişini ve karantina günlerini bile takipçileriyle paylaştı, yorumlar yaptı, şahsi sohbetlere girdi, özel ilişkiler kurdu. Ne kadar doğru bilinmese bile kendisine para gönderenler olduğu söyleniyor. Tabi bu da gerçeklik algısı bozulduğu için asla inanılmayacak bir mesele.
Bir kullanıcının, “Şu Anita Kaver'ın sahte hesap olmasını da sabahtan beri aşamıyorum. Abi kıza o kadar dua ettik, biz kim için dua ettik yaa..” ifadesi aslında tam da duyguların, merhametin bir şekilde sömürülmesinin yansımasıydı. Kimbilir belki de onunla bir gelecek hayali kuran erkeklerin şaşkınlığı, ona empati yapan kadınların şaşkınlığından daha fazlaydı. Çünkü sosyal medya böyle bir yerdi. Kişilerin inanmak istediği dünyayı başarılı bir şekilde sunar, her türlü duyguyu sömürmeye dayalı algoritmalar kurarak cam fanusun içine hapsederdi.
İnsan kaç kişiyi duasına ortak eder
Mütedeyyin kesimin Anita’ya inanması, ona dualar etmesi, hem sonradan Müslüman olan birinin kendisini yalnız hissetmemesi için gösterilen azami hassasiyetten hem de kaybolmuş İslam coğrafyası olan Endülüs duyarlılığından kaynaklanıyor. Dindarların eskiden beri hidayet hikâyelerini sevdiğine yönelik bir ön kabul var. Yanlış da değil. Bunun altında yatan sebep, işte tam da bu.
Ülke değiştirmek gibidir inanç veya fikir değiştirmek. Yeni fikirler tamamen yabancı, ne yapacağınızı bilemez, neresinden tutacağınızı kestiremezsiniz. Tıpkı Anita’nın “Ya abicim ben zaten zar zor bu dinden nasibimi almışım, Yok bidattı, yok böyle bir gece yoktu vs yazıp durmayın. Bu gecelerin varlığından haz almıyor, manevi havasının olduğuna inanmıyorsan inanma, biz bayıla bayıla ediyoruz dualarımızı, Allah’ınızı seviyorsanız rahat bırakın bizi” paylaşımında olduğu gibi, birçok konuya yabancı, ama tutunacak da bir dal arar. İşte tam da burada samimi Müslümanlar devreye girip, onun için dua eder, doğru yolu gösterir, kendisini yalnız hissetmemesi için elinden ne geliyorsa yapar. Böylesine naif duyguların sömürüsünün yapıldığına şahit olmak, gerçeklik algısının çok daha hızlı ve kuvvetli bir şekilde bozulmasının sebeplerindendir. İnsan kaç kişiyi duasına ortak eder ki?
- Yalan haberin kişiyi ekrana daha çok bağladığı gerçeğinden yola çıkarak, sosyal ağlarda yalan haberli algoritmalar kurulduğu ve yalan haberin daha hızlı dolaşıma sokulduğunu artık öğrendik. Gerçeklik algısı sanal gerçeklikle yer değiştirince, insanlar varolduğunu ve hatta yaşadığını ispat etmenin tek yolu olarak sosyal ağlarda görünür olmayı da kabul etti.
Hatta bir kişi hakkında araştırma yapmak için, öncelikle onun sosyal ağlarına başvuruluyor artık. Sosyal ağlarda bulunamayana şüpheyle yaklaşılıp, internet âlemine ‘iz’ bırakmamasını “saklayacak bir şeyleri olduğuna” yoruluyor. Bu da sosyal ağların hayatımızdaki yerini daha da sağlamlaştırıyor.
Farklı gerçekliklerin cazibesi
Oysa sosyal ağlar, gerçekliği farklı şekilde yaşamaya sebep oluyor. Gerçek hesaplarla fake hesaplar karışıyor, birbiriyle etkileşime geçiyor ve ortaya kendi gerçekliği olan devasa bir kamusal alan çıkıyor. Yaşadığımız hayattan farklı olan bu gerçeklik, insana her türlü özgürlüğü sunma bakımından ucu açık bir sahtekârlık imkânı da tanıyor.
Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” sözü tam da burada devreye girerek, kişiler kendilerine oldukları gibi görünecek bir platform bulamayınca, göründükleri gibi olmaya çalışırken kimlik bunalımına girebiliyor.
Zira teknoloji tam da “istediği kişi olma” imkânını sunmuyor muydu insanlara? Birey olmak, yeni kimlikler kazanmak ve en cazibi de Andy Warhol’un 1960’lardaki kehaneti gibi, “Bir gün herkes on beş dakikalığına şöhret olacak” sözünün gerçekleşme kolaylığı, yanlış yolda olduklarını anlasalar bile vazgeçmelerinin önündeki en büyük engel.
Anita Kaver sendromunun bu durumlarla birçok ortak noktası olsa da, farklı yönleri de çok. Öncelikle 10 yıl emek harcayıp Anita karakterini ortaya çıkartan, kurgu hikâyesiyle on binlerce kişiyi inandıran şahsın psikolojisiyle, buna inanmaya hazır kitlenin psikoloji ayrı ayrı ele alınıp incelenmeli. Sosyal ağlarda neye ne kadar inanmalı veya güvenmeliyiz sorusu her geçen gün daha fazla önem taşıyor. Her fırsatta uzmanlar bu ağları doğru kullanma ipuçlarını veriyor esasında ama Matrix’in içinde çok da doğru anlaşılamıyor. Aradan uzun yıllar geçmesine gerek yok, 3-5 yıl sonra insanlar Anita Kaver sendromunu hatırladığında, ne kadar da masum duygular içerisinde kandırıldıklarını fark edecekler. Zira dünya gün geçtikçe daha da çok kirleniyor.