Saadetin başı, sünnete uymaktır
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurdular: Allahutaala, bizleri ve bizim gibi aciz kulları, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) tabi olma devletiyle ve onun yolu üzerine daim olma nimetiyle rızıklandırsın. Sünnet-i seniyyeye (çok mühim ve kıymetli olan âli yol) uymanın bir zerresi, dünyevi bütün lezzetlerden ve uhrevi (ahiret ile ilgili) nimetlerden kat kat daha faziletlidir. Gerçek fazilet, onun sünnet-i seniyyesine tabi olmaya bağlıdır. Asıl meziyet, onun yolu üzerde olmaktır.
Mesela Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine uymak (ve gece kalkıp ibadet etmeyi kolaylaştırmak) niyetiyle öğle uykusuna yatmak, sünnet-i seniyyeye muhalif bir şekilde binlerce gece ibadet etmekten daha hayırlıdır. Yine “Cenabıhakk’ın emridir,” diye azıcık bir şeyi Allah yolunda infak etmek (nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama), kişinin nefsinin arzusuyla dağlar kadar altın infak etmesinden daha faziletlidir.
Hazreti Ömer (r.a.), bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate dönüp baktı. Cemaatin içerisinde bir zatın olmadığını görünce oradakilere onun nerede olduğunu sordu. “O, bütün geceyi ibadet ile ihya eder. Belki bu vakitte uyuyakalmıştır,” dediler. Hz. Ömer (r.a.), “Keşke gecenin tamamında uyusaydı da sabah namazını cemaat ile kılsaydı. Elbette bu, onun için daha faziletli olurdu,” diye buyurdular.
Sapkınlık ehli olanlar, pek çok riyazet ve şiddetli gayret gösterseler bile onların bu yaptıklarına asla itibar yoktur. Zira onların amelleri hak dine uygun olmadığı için onlar, Allahutaala indinde hor görülen kimselerdir.
Bir hareket dine muvafık olursa Allahutaala’nın rızasına kavuşturur; uygun değilse Allahutaala’nın rızasından mahrum bırakır. Allah’ın rızasından mahrum bırakan davranışın neticesi de sevap değil azaptır.
Bütün saadetlerin başı ve aslı, sünnet-i seniyyeye tabi olmaktır. Bütün fesatların ve kötülüğün başı da ona muhalefet etmektir. Allahutaala, sizleri ve bizleri sünnet-i seniyyeye tabi olmakta sabit kılsın. Âmin (Mektubât-ı Şerîfe, c.1, m. 114).