Yüzyılı değiştiremeyenler için 7 ağıt:
Buradaydılar ne mutlu ne mutsuz. Buradaydılar ve öç almak istedikleri birileri bile yoktu. Zamanın bir anında yerleştirilmiş güvenlik kameraları gibiydiler; neyi kaydettiklerini, neyi gördüklerini kimseye anlatmadılar. Zaten kimse de yanlarına gelip "ne gördün" diye sormadı onlara.
BIRINCI AĞIT: PAZARTESI GELECEK!
Beklediler. Söz veya gelecek. Daha iyi günler için hareketsiz kalmanın içinde durdular. "Başkası ne olsa düşünmüştür ve harekete geçmiştir" cümlesi sürekli fısıldandı kulaklarına. Gece ya da gündüz, başları dik ya da başları yastıkta... Hiç fark etmez. Aslında bir delilik anında ya da anlarında takip edecekleri bütün "izleri" toparlamışlardı. Sonra bir gün "izlerin" içinde kaybolduklarını fark ettiler. Topladıkları izler onları hareketsiz kıldı. Pazartesi gelmedi.
İKINCI AĞIT: BÜYÜK EV ZATEN ABLUKADA...
"Ekmek vardı, tereyağı vardı". Öyleyse utanılacak bir şey yoktu. Böyle düşündüler. Göğe baktıklarında yerli yerindeydi. Haydutlar, dalavereciler yerli yerindeydi. Vurguncular, haydutlar, vurdumduymazlar da öyle. İçleri rahatladı. Ekmek vardı, tereyağı vardı. Gerisinin bir önemi yoktu. Bir düzenin olmasının rahatlığı ile yeni bir düzenin kurulmasının ceremesi arasında yaşayıp gittiler. Büyük Ev zaten ablukada idi. Bu ablukanın içinde ekmek vardı, tereyağı vardı, utanılacak bir şey yoktu. Bir şey daha yoktu aslında; onun adını hiçbiri koyamadı.
ÜÇÜNCÜ AĞIT: HERKES BARBARINI BULMALI...
Konunun tarihle, tarihi bilmeyle bir ilgisi yoktu. En küçük birimden en büyüğüne, tek insandan bir ülkeye herkes kendine "bir barbar" buldu. Biri bir meseleyi "barbar" ilan etti. Biri geçmişte bir anı, herkes barbarını bulunca sorunlarını onun omuzlarına bıraktı. Bir çeşit çözümdü bu. Tarihin işleme ve ilerleme yasası herkes için yeniden yürürlükteydi. Barbarların bir gün tükeneceğini kimse düşünmemişti...
DÖRDÜNCÜ AĞIT: GIDECEK BAŞKA YER BILMIYORUM
Buradaydılar, çünkü gidecek daha iyi bir yer bilmiyorlardı. Yeni bir yerin keşfiyle de ilgilendikleri yoktu. Buranın kendisiyle de. "Buradayız çünkü burada olmanın bir açıklaması yok" diyorlardı. Buradalıklarına bir açıklama getirme zaruriyetleri yoktu. Burada oldukları hiçbir haritada, hiçbir anda, hiçbir haber bülteninde, hiçbir kahvede, hiçbir meyhanede konuşulmadı. Adresli adressizlerdi onlar. Atıl hayatlar... Buradaydılar; ne mutlu ne mutsuz. Buradaydılar ve öç almak istedikleri birileri bile yoktu. Zamanın bir anında yerleştirilmiş güvenlik kameraları gibiydiler; neyi kaydettiklerini, neyi gördüklerini kimseye anlatmadılar. Zaten kimse de yanlarına gelip "ne gördün" diye sormadı onlara... Sadece burada...
BEŞINCI AĞIT: HER ŞEY AYNI DURUYOR
Her şeyin aynı durduğuna, aynı kaldığına inandırdılar kendilerini. Kulaktan kulağa fısıldayarak yaptılar bunu da. Kimse kayda geçmedi. Yazılı ve görsel olarak bir kanıt yok ortada. Her yirmi senede bir "aynılık" yeminleri edildi. Arada birkaç ses, bu şarkıyı farklı bir türde söylemeye kalkıştı. Ama sanki sonradan hepsi aynı firmayla mukavele imzalamış gibi; o eski meşhur şarkıyı ve makamı tutturdular. Bu yenilikçilerin o makama geri dönüşleri "yepyeni bir olay" gibi paketlendi. Oysa, her şey aynıydı. Aynılık, arada bir kendinden sıkılıp sadece aynada kendine çeki düzen veriyordu.
ALTINCI AĞIT: IRMAKLARDAN ALANLARA TAŞINMAK VE NAKLIYE ÜCRETI
Herkesin borcu vardı o nakliye firmasına. Ansızın taşınmanın yüklü ücreti. Herkes cebinde ne var ne yoksa vermedi tabii. Öyle bir matematik, öyle bir plan hiçbir zaman işlemez. Bazıları nakliye firmasında göreve başladılar; taşınacak yeni kişiler buldular. Raporladılar onları. Böylece borçlarını kapatmaya çalıştılar. Bazıları taşındıkları yeri anlamaya çalışırken yok oldular, bazıları ise taşındıkları yeri ne kadar uzun süredir istediklerini fark ettiler. Herkes burada aynı değildi. Herkes için aynı olan tek şey: Nakliye firmasına olan borçlarıydı.
YEDINCI AĞIT: GERI DÖNMEDEN KIMSE İLERLEYEMEZ
Yola çıkıldı mı ömür boyu gidilir demenin "yolun" anlamına dahil olmadığını kimse onlara söylemedi. "Yola çıkıldı mı elbet bir şeyler geride unutulmuştur" denmedi onlara. Biri bunu söyleseydi, biri yola çıkmanın "ilk başlangıç noktasına" tekrar geri dönmek olduğunu söyleseydi, ne olurdu kimse bilmiyor. Oysa yolun tamamlanması ne zaman ve nerede, nasıl geri dönüleceği ve unutulan şeyin ve şeylerin alınmasıyla ilgilidir. Yola çıktılar ama kimse "geride şunu unuttuk, nerede duralım ve geri dönelim" demedi. Zaten yol da onların üzerinde olduğunu fark etmedi.