Yağmur ve hikâye
Bir yağmur altında bu kadar uzun yürümeye bile tahammül edemeyişim gelir aklıma, bir hikâyeye başlasam derim en iyisi. bitirene kadar da yağmur hiç dinmese
sokak lambalarını karşıdan gelen araç farlarından ayırt edemeyeceğim bir yağmurun altında yürüyorum.
birbirini tanımayan yağmur damlaları saçlarımda tanışıyor. avucuma sotelediğim sigaranın kokusunu alamıyorum, ardından “her şehrin kendi kokusu vardır” diyen adama “her kokuyu bastıran bir yağmuru da olmalı her şehrin” deyişimi hatırlıyorum.
ısrarlı bir nefes daha çekiyorum sigaramdan ve ıslak bir duman salıyorum ağzımdan.
nereye gideceği belli olan insanlara hiç bu kadar imrenmemiştim, başlı başına bu bile şükür sebebiymiş.
“şimdi” diyorum, ‘’bir türküye başlasam sabaha kadar bitiremem’’
böyle zamanlarda insanın kendini tenha bir çorbacıya atması adettendir ama eski adetlerin köreldiği taraflarında geziyorum muhtemelen bu şehrin. yoksa üç sigara üst üste bir yağmurda yürüdüğüm görülmemiştir. nereye gideceği belli olan insanlara hiç bu kadar imrenmemiştim, başlı başına bu bile şükür sebebiymiş. attığım her adımda yolun ikiye ayrıldığı hissine kapılmanın getirdiği tedirginlik iyiden iyiye baskı uyguluyor göğsüme.
bilmediğim bir koku dağlıyor burnumu sonra, “yağmur diniyor” diyorum.
ben ne zaman bir hikâyeye girmeye niyetlensem aklıma yağmur gelir. aynı şekilde ne zaman bir yağmura denk gelsem hikâye yazmaya heveslenirim.
- yıllardır kendini tekrarlar durur bu, kanıksadım da neredeyse. bir yağmura yakalansam diyorum bazen, bir hikâyeye başlasam böylece ve o yağmur bitmese de hikayeyi tamamlayabilsem. yağmur bittiğinde bitse hikâyem de.
sonra bir yağmur altında bu kadar uzun yürümeye bile tahammül edemeyişim gelir aklıma, bir hikâyeye başlasam derim en iyisi. bitirene kadar da yağmur hiç dinmese.