Vahdettin Işık: Dergiler düşünce dünyamızın muhafızıdır
İslamcı Dergiler Projesi’nin yürütücülerinden Vahdettin Işık ile Türkiye’de dergiciliğin dijitalleşme karşısında nasıl bir süreçten geçtiğini ve düşünce birikiminin önemi hakkında konuştuk.
“İslamcı Dergiler Projesi” ile 500 derginin 20.000’e yakın sayısını dijitalleştirerek önemli bir projeyi hayata geçirdiniz. Bu fikri meydana getiren en önemli motivasyon neydi?
Karşılaştığımız olayların bir anlamda birbirini tekrarlayan olaylarmış gibi geldiğini hissettim. Dolayısıyla niye böyle oluyor diye düşününce geçmişi hatırlama ihtiyacı duydum.
Ben zaman zaman geriye dönük olarak okumalar yapıyorum; ne zaman hangi konularla uğraşmışız. Kendi düşünce serüvenimizin akışını takip etmek isterken geriye dönük okumalar yapıyorum. Şunu farkettim: Hayatta bazı şeyler sandığımız kadar çok hızlı değişmiyormuş.
İkinci olarak da mesela AK Parti’nin doğuşunu o geriye dönük okumalar sırasında aşama aşama görebiliyorsunuz. Bu durumda yaşadığımız bazı olaylar ve durumları bağlamında anlamak için geriye dönük okumalar yapma ihtiyacını daha yakından fark ediyorum.
Bunlar bireysel tecrübelerdi.
Bir de ben medeniyetimizin çöküş sürecini, 19. yüzyıldan beri yaşadığımız tecrübemizi fikri bakımdan, kurumsal yapılanmalar bakımından ve siyasi süreçlerdeki yansımaları bakımından inceliyorum. Özellikle de II. Meşrutiyet ve sonrasını çalıştığımda gündemlerimizin ve ihtilaf hatlarımızın ne kadar büyük benzerlikler gösterdiğini görünce hafızayı açığa çıkarmak üst başlığı altında çalışmalara yoğunlaştım.
Dergiler ise bu serencamı takip etmek için çok önemli bir mecra. Zira bizde fikir akımları genellikle dergilerde kendilerini buluyor ve ifade ediyorlar. Bütün bunlar İDP ve benzeri çalışmaları doğuran bir çabanın da zeminini oluşturuyor.
Geçmişe dönük bir okumanın ne gibi faydalarını gördük?
Her şeyden evvel bugüne hangi gündemler, ilgiler, tartışmalar ve mücadeleler sonrasında varıldığını görmüş oluyorsunuz.
Mesela kif’ten “Süleymaniye Kürsüsünde” yahut “Asım” şiirlerini okuduğunuzda yahut Elmalılı Hamdi Efendi’nin “Teceddüd” yani yenilenme meselesine dair makalelerini okuduğunuzda, Filibeli Ahmed Hilmi’nin yahut Sid Halim Paşa’nın metinlerini gördüğünüzde içinde yaşadığımız dünyanın, gündemlerin aslını, esasını daha yakından anlıyorsunuz. Hafıza önemli. Feleğin çemberinden geçmiş bir tecrübe ile düşünen insanla genç ve tecrübesiz bir insanın arasında nasıl bir fark varsa, geçmişe dönük okumalar yapmış bir insanla güncele gömülmüş bir insanın meselelere yaklaşımı arasında da böyle bir fark oluşuyor.
Dergilerin modern dönem Türk İslam düşüncesini oluşturmadaki rolü neydi hocam? Bir dönemin insanını inşa etmese bile onlara rehberlik etti diyebilir miyiz?
Dergiler, yaklaşık 160-170 yıldan beri, bizim düşünce dünyamızın hem kendini oluşturduğu hem de kendini ifade ettiği çok esaslı bir mecra. Bu bütün fikir ve siyaset akımları için geçerli.
Bildiğiniz gibi biz yaklaşık 2 asırdan beri yeniden yapılanma yoluyla mevcudiyetimizi korumaya çalışıyoruz. Seleflerimiz, Avrupa modernleşmesi sonrası yaşanılan yenilgiler ve meydan okumalar karşısında hem kendilerini hem de muhataplarını yeniden tanımlamaya çalıştılar. Bu süreçte de farklı fikir akımları ve söylemler ortaya çıktı. Geleneği olduğu gibi korumak isteyenlerden tutun da onu bütünüyle değiştirmek isteyenlere kadar birçok fikir akımı ve teklif halen Türkiye’nin düşünce ve siyaset dünyasını şekillendirmeye devam ediyor. Ve bütün bu fikirlerin kendilerini ifade ettikleri ana mecra dergiler oldu. Gelenekçi söylem de Batıcı pozitivist söylem de İslami bir yenilenmeyi esas alan teklif de dergilerde kendini ifade etti. Beyânülhak, İçtihat ve Sırat-ı Müstakim dergileri bu akımların taşıyıcı organları oldu mesela.
Projede bilhassa 80’ler ve sonrası mukayeseli biçimde ele alınmıştı. Dönemin tartışma konuları, sosyal meseleleri ele alma biçimleri mukayese edildiğinde dergilerimiz ne durumda? Sizce bir düşünce evreni yaratıyor mu güncel dergilerimiz.
Görebildiğim kadarıyla günümüzdeki dergilerin gündemi oluşturma ve taşıma bakımından 80’li, 90’lı yıllara göre etkisi oldukça zayıfladı. Bunun çeşitli sebepleri var. Çünkü bilginin dolaşımında yeni imkanlar ve zeminler ortaya çıktı. Mesela dijital zeminler insanların kendilerini ifade etmesinde çok ciddi bir mecraya dönüştü.
Bir de dün kendilerini ifade etmek için çok fazla kurumsal imkana sahip olmayan insanlar bugün hem kendi fikirlerini derinleştirmek için hem de muhataplarına ulaşmak için yeni zeminler buldular. Mesela akademi ve sivil entelektüel platformlar bu açıdan büyük bir zemin oldu. İnsanlar bu zeminlerde kendilerini ifade ediyor. Tabii bu durumun başka yansımaları oldu.
Birincisi, günceli ifade etmek için sosyal medya zeminleri her gün biraz daha fazla kullanılıyor.
İkincisi, daha derin ve kalıcı ilgiler ve gündemleri müzakere etmek için AKADEMİK dergiler ve çalışmalara yöneldi insanlar. Bu fikir ve ideolojilerin de akademikleşmesi, dolayısıyla da beraberindeki sorunlarla bizi muhatap ediyor artık.
Üçüncü olarak da çoğalan imkanlar ve çeşitlenen ilgilerle sanat dergilerinin rağbet görmesine yol açıyor.
Ne var ki, bu kadar çoğalan imkân ve zeminlere rağmen dergilerin gündem oluşturma konusunda eskisi kadar etkili olamadıklarını söyleyebiliriz.
Dijitalleşme pek çok şeyi etkilerken, basılı yayınları da dönüştürdü. Dijitalleşmenin dergilerin yayın biçimleri ve türlerinde nasıl bir değişime şahit oluyoruz? Özellikle 80 sonrası dergilerle karşılaştırıldığında sizin gözlemlerinizi dinlemek isterim.
Biraz önce de bahsettiğim gibi, dijitalleşme ile birlikte özellikle sosyal medya zeminleri fikirlerin taşıyıcı mecrasına dönüştü. Bir anlamda dünün dergilerinin üstlendikleri rolü bu mecralar almaya başladı. Ama bu mecralar fikrin üretiminden ziyade tüketimine yarıyor. Bir mevzuyu derinlemesine okumaya-yazmayı değil de herkesin kendi iddiasına alıcı bulmasına yönelik bir işlev görüyor sosyal medya.
Dijitalleşmenin doğurduğu bir başka zemin de dijital dergiler. Hem akademide hem de sivil zeminde gittikçe daha fazla dijital dergi görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz. Çünkü dijital dergi maliyeti az, dolaşımı kolay ve küreselleşmeye elverişli bir imkân oluşturuyor. Küreselleşme ve dijitalleşme sürecinin doğal bir yansıması bu.
Ben bu sürecin daha da yaygınlaşacağını düşünüyorum. Özellikle çok dilliliğin yaygınlaşması bu zemine olan rağbeti daha da artıracak. Çünkü benim burada yazdığım bir yazı dünyanın her yanında okuyucu bulabiliyor. Diğer yandan dünyanın herhangi bir yerinde yazılmış bir yazıya da ben ulaşabiliyorum. Bu imkân insanlara yeni bir cazibe alanı açıyor.
Dijital dünyanın düşünme biçimi, hızlı tüketim, daha çok görsel daha az metin denklemi içinde dergiler nasıl bir sınav veriyor?
Hem okuyucu olarak hem yazar olarak hem de dergi çıkarma süreçlerinde bulunmuş birisi olarak söylüyorum, dergilerin kitap ve gazetelere göre bir farklılığı var. Gazete çok aktüel ve güncel olanı, gelip geçici olanı daha çok konuşuyorken kitaplar ve dergiler daha kalıcı emeklerin, sonraki kuşaklara kalacak birikimlerin, meselelerin odaklandığı yayınlardır. Dergiler biraz daha hem ciddi hem güncelle irtibatlı olmalıdır doğası gereği. Onların olmadığı bir düzlemde uzun tecrübelerin ve onlardan damıtılmış fikirler yarına taşınamayacaktır.
Bir yanıyla dergilerin o güncelle olan irtibatını sosyal medya ve dijital mecralar dolduruyor ama kanaatimce dergiler kalıcı gündemleri uzun birikimlerin sonucu oluşturduğu fikri emeklerini taşıma konusunda varlığını hâlâ bir süre daha sürdürmeye devam edecekler. Ne kadar sürdürecek bilmiyorum ama en azından mevcut haliyle değerlendirildiğinde dijital zeminin kazandığı alan karşısında beklendiği kadar kısa bir zamanda dergilerin varlığı ortadan kalkmayacak. Fakat bir de elimizde dijital dergiler var. Bu dergiler hem maliyetlerinin düşük olmasından hem okuyucuya kolay erişilebilir hem de okuyucusunu kolay genişletebildiğinden dergiciliğe de yeni bir soluk kazandırmış ve kendisini başka kitlelere açabiliyor.
Sosyal, siyasal ve iktisadi gelişmelerin hızı karşısında dergilerin dijitalleşmesi bir ihtiyaç mı? Ne düşünüyorsunuz? Ve bu nasıl bir dijitalleşme olmalı?
Dijitalleşmesi ve bilginin daha çeşitli kaynaklardan yayılması ilim adamı için riskli değil aksine zenginleştirici bir fırsat. Fakat bir yandan bilginin kolay ulaşılabilir ve elimizin altında oluyor olması da fikri dünyadaki bilginin peşinde okumaya yönelen bir insan tipi yerine bilgiyi araçsallaştıran bir insan tipi doğuruyor. Mesela aktüel politik tartışmaların içinde olan bir kişi bir aforizma kullanarak durumu yorumluyor, o bilgi aslında ona ait değil fakat kendine ait olduğunu zannediyor.
Bizde haber ve bilgi arasında bir fark vardır. Gelenekte haber size ulaşmış herhangi bir veridir. Ayet bile olsa o haberdir sadece. Bilgi o haberi sizin işleminiz, hayatla irtibatlandırmanız ve kendi tecrübenizden dağıtarak hayatınızda eyleme ve amele dönüşen yön tayin edici anlam yüklediğinizde o bilgi olur. Dijital zeminlerde ortaya çıkan yeni imkanların haberdar olmakla bilgi sahibi olmak arasında ciddi bir farkındalık zayıflaması oluşturduğunu düşünüyorum. Geleneğimizde iki güzel kavram var. Biri malumatfuruş olmak diğeri de alim. Alim başka birisidir, malumatfuruş başka birisidir. Dijital kaynaklarda malumatfuruş insan tipinin yaygınlaşması sorunu var. Bunun önüne gelenekten aktarımı doğru şekilde korurken yeni dünyaya aktarılması geçilebilir. Geleneğimizde ilim hoca talebe ilişkisiyle olur. Yine de dijitalleşmenin dergicilik açısından imkanların genişlemesi olarak görüyorum. Önemli tartışmalardan birisi belki de hâkim paradigmanın batılı zihniyetin elinde olması olabilir.
Son olarak yeni bir proje daha yürütüyorsunuz sanırım. Düşünce ve yayıncılık dünyamıza zenginlik katmasını umarım. Projeyle ilgili bizi bilgilendirebilir misiniz? Bu projeyle neyi hedefliyor, nasıl bir katkı sunmasını umuyorsunuz? Ve hangi ihtiyaca karşılık bir boşluk doldurmasını umuyorsunuz?
Evet, bir süredir atölye okumaları ile başlayıp uzun vadeli bir projenin modellemesi için yürüttüğümüz bir çalışmamız var. Projenin esasını İslam ve Batı İlişkileri Literatürünü açığa çıkarmak ve mevcut literatürü bir araya getirmek oluşturuyor. Derdim, Tabii, büyük bir işten bahsettiğimin farkındayım. Hem yaklaşık iki yüzyıllık bir süreden hem de Avrupa’dan Uzak Asya’ya, Sibirya’dan Afrika’nın derinliklerine uzanan devasa bir dünyanın hikayesinden bahsettiğimin farkındayım. Ama bizim bu işe bir yerden başlamamız gerekiyor. Benim usulüm şu: Ben bir ihtiyacı tespit ederim; meseleyi üstlenecek muhataplar bulmaya çalışırım ve işe başlarım. Gerisi hepimizin işi olur. Sonrası süreç içerisinde tamamlanır.
Şimdi de uluslararası ilişkilerimizin ve tecrübeli insanlarımızın çoğalmasını, dijitalleşmenin getirdiği imkanları, farklı dil birikimlerine sahip insanların bir arada çalıştığı kurumlarımızın varlığını dikkate alarak bu işi daha fazla geciktirmemek gerektiğini düşündüm. Önce yaklaşık 1,5 yıl süren bir metin okuma yoluyla ilgi ve kavram ortaklığı oluşturmayı hedefleyen bir çekirdek ekip oluşturduk. Sonrasında da bir model çalışma ile başlangıç yaptık.
Bu çalışmada tüm dünyanın ve doğal olarak Müslümanların yaşadığı süreçleri büyük ölçüde Batılılaşma ya da Batı Modernitesinin yayılması olarak gören hâkim literatürün sorgulanmasına imkân veren bir şey olup olmadığını görmek istiyoruz. Zira tüm insanlığın serüvenini salt Doğu-Batı, modern-geleneksel, dindar-laik ve eski-yeni gibi keskin ikilikler üzerinden okumaya bizi icbar eden hâkim bir dil ile karşı karşıyayız. Bu ikilikler, dönemi esas olarak Batılılaşma yanlıları ve karşıtları arasındaki bir rekabet olarak okuyan dikotomik anlatımlara yol açıyor. Bu tür indirgemeci anlatılar, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çok sayıda sorunu beraberinde getirmektedir. Mesela bu yaklaşım Müslümanları bir özne olarak görmezden gelmekte ve hepimizi "Batılılaşmanın" pasif alıcıları olarak görmektedirler. Tarihimizde yaşanılan hemen her şeyi de Batı’nın etki tarihi perspektifinden ele almaktalar. Yetmiyormuş gibi, Post-kolonyal teori ve çoklu modernite anlayışı gibi daha fail merkezli yaklaşımları kullanılarak süreçlerin çok yönlü anlaşılmasını engellemektedirler.
Biz projede, büyük ölçüde dikkate alınmamış belgelerden yararlanarak önemli bir mirası görünür hale getirerek kendimizi, muhataplarımızı ve olup biteni kendi gözümüzle bir kez daha düşünmek için imkân oluşturmayı hedefliyoruz.
Projemiz doğurgan yani süreç içerisinde birbirini besleyen yeni başlıklar ve süreçler olarak yenilenen adımlarla birlikte farklı aşamalardan oluşan bir proje. Verileri toplayıp kategorileştirdikten sonra yayın kısmına geçeceğiz inşallah.
Projenin birinci aşaması 4 ana başlıktan oluşmaktadır:
Umarım hedeflerimizi gerçekleştiririz.
Umarım hocam, nice güzel projelere. Teşekkür ederim.