Türkçenin kırgın hikâyesi: Sabahattin Ali
“Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun... Biz istiyoruz ki, bu topraklar ve onun üzerinde yaşayan insanlar,hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın... Dünya işlerinde politikamız, şunun bunun kölesi gibi peşinden gidilerek değil, bu milletin selametini en iyi sağlatacak yolları müstakil olarak seçmek şeklinde kendini göstersin.”
1
İçine roman, öykü, şiir, çeviri, öğretmenlik, gazetecilik, muhaliflik, mahpusluk ve daha bir sürü şey sığdırılmış kısacık muhteşem bir yaşam… 25 Şubat 1907’de şimdilerde Bulgaristan sınırında bulunan Türk toprağı Eğridere’de doğan yepyeni bir Türkçe. Osmanlı ordusunda zabit olan babasının memuriyeti sebebiyle diyar diyar dolaşarak geçer çocukluğu. İlk mektebe Üsküdar’da başlar. Çanakkale Harbi başladığında babasının tayini Çanakkale’ye çıkınca okula orada devam eder. Savaşı gözleriyle görür. Capcanlı.
2
Çanakkale Savaşı’ndan sonra, yazarımızın ailesi İzmir’e yerleşir. İzmir’in işgalinde yeni sıkıntılarla karşılaşacaklardır ama… Okulu tamamlamak için Edremit’e gitmek zorunda kalır. 1921’de okul bitince yolu önce İstanbul’a düşer. Ardından ‘öğretmen okulu’ için onun da bahtına ‘parasız yatılılar’ kervanına katılmak düşer. Bu yıllarda hikâye ve şiirler gelir. Dergilere gönderir. Yayınlarlar. Hikâyesi benzerleriyle aynıdır: kırgın bir çocukluk.
3
Öğretmen çıkınca, Yozgat’a tayini de peşinden gelir. Taze bir öğretmen, yaşlı bir genç, kırgın bir çocuk ve istekli bir yazar olarak gittiği Yozgat açmaz pek kendisini. Bir yıl ancak dayanır, bu taşra şehrine. Yeni aşklar ve onlar için yeni şiirler gelir elbette ancak yine de gözü dışarıdadır. Kaçmanın yollarına bakar. Çözümü bulur. MEB, yabancı dil öğretmeni yetiştirmek için proje başlatır. Dâhil olur. Böylelikle 1928’de Almanya yoluna düşer.
4
Alman elinde de şiirlerine devam eder. Sevmiştir ama sevdiği tarafından sevilmemiştir şair. Hikâye değişmez çoklukla. Aşk; oğlan sevip de alamayınca işte. Usanmaz ve şiirler yazmaya devam eder. Cevap alamaz. Almancayı öğrenir ancak henüz ikinci yılını tamamlayamadan Türkiye’ye geri döner. Rivayetler çok ama ‘Bu parazit Türkleri buradan kovmalı’ diyen bir Alman öğrenciye, iki tokat aşk ettiği için Almanya macerası kısa sürmüştür.
5
1930’da döndüğü Türkiye’de önce bir süre İstanbul’da kalır, sonra Almanca öğretmeni olarak çeşitli illerde görev alır. Komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hapis yatar bir süre. Sonra tekrar öğretmenlik, sonra başka sıkıntılar. Atatürk ve İsmet İnönü’yü eleştirdiği bir şiiri sebebiyle 1,5 yıl hapis cezası alır önce. Memuriyetten atılır sonra. 1932’de girdiği cezaevinden Cumhuriyet’in 10. yılı sebebiyle verilen afla 1933’de ancak çıkabilir.
6
Serbest kaldıktan sonra İstanbul’daki yakınlarını araya sokar ve kendisine Hasan Ali Yücel’in de vasıtasıyla Atatürk hakkında bir şiir yazarsa affedileceği söylenir. ‘Benim Aşkım’ başlıklı (aslında komik bir) şiir, Varlık Dergisi’nde yayınlanınca bir süre sonra Atatürk’ten izin alınarak memuriyete iade edilir. Daha sonra askerlik gelir ve kapısını çalar şairin.
7
Askerlik sonrası Ankara’ya yerleşir ve öğretmenliğe devam eder. II. Dünya Savaşı sonrası çıkan seferberlik üzerine yeniden askere gider ve daha sonra efsane olacak Kürk Mantolu Madonna’yı bu zaman zarfında yazar. Askerlik sonrası dergilerde yazmaya devam eder. Bu sıralar hem sağdan hem de soldan çeşitli eleştirilerin karşısında bulur kendisini. Etrafındaki tartışmalar gittikçe alevlenir.
8
1944, 1945 ve 46 yılları ömrünün en zor yılları olur şairin. Hakkındaki ithamlar ve tartışmalar giderek artar. Pek çok dava açılır. Nihal Atsız’la yaşadıkları gerilim en bilinenidir. Bu süre zarfında yazdıkları yüzünden tekrar hapis yatmak zorunda kalır. 1947 yılında hapisten çıktıktan sonra bir kamyon alıp nakliyecilik yapmak istediğini söyler çevresine. Dostlarının da desteğiyle bir kamyon alır. Ve 1948’de ‘Edirne’ye peynir götüreceğim’ diyerek yola çıkar. Amacı elbette peynir ticareti değildir. Bulgar sınırından yurt dışına çıkacaktır
9
Son kaldığı cezaevinden tanıştığı bir arkadaşı üzerinden irtibata geçtiği bir şahısla, sınırı geçmek için kendisine rehberlik etmek üzere anlaşır. CHP üyesi, milli emniyet mensubu Ali Ertekin isimli bu şahıs tarafından henüz sınırı geçmeden yolda öldürülür ama. Kuyucaklı Yusuf’un, İçimizdeki Şeytan’ın, Kürk Mantolu Madonna’nın, Sırça Köşk’ün yazarı 2 Nisan 1948’de henüz 41 yaşındayken öldürülür yani. Katili Ali Ertekin yakalanır, suçunu itiraf eder. Dört yıl ceza alır. Birkaç hafta hapis yatar hatta. Sonra serbest kalır. Hepsi bu.