Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Ehl-i salip yani haçlılar, bütün İslam topraklarından/mülkünden defolup gitmedikçe onlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmanın bile bir müslümana yakışmayacağına inanıyorum. İnanıyorum: Bütün kafirleri topraklarımızdan def edeceğiz.
Yazdıklarımı okuyan bir arkadaş geçenlerde bana sitemle karışık bir uyarıda bulundu. Yazdıklarımda batı aleyhtarlığının ve düşmanlığının çok koyu olduğunu belirterek, bunun gençler üzerindeki etkisini düşünüp düşünmediğimi sordu. Hayır batıyı seven, batılılaşmış, liberalleşmiş birisi değildi kendisi. Demek istediği batı felsefesini, düşüncesini, edebiyatını, sinemasını, müziğini en azından genel hatlarıyla bilmek veya bunlardan haberdar olup neyi nasıl söylediklerini bilmek gerektiğiydi.
Düşüncenin, edebiyatın, şiirin etkileşime açık yönü inkar edilemez. Dünyanın etkileşime açık bölgelerinden birinde yaşayan herhangi bir insan, gözleri ve kulakları açık olduğundan, ortaya bir eser koymaya kalkıştığında; yazdıklarında, söylediklerinde, gösterdiklerinde, çaldıklarında, yaptıklarında/ sanatında daha baskın olanın etkileri hissedilebilir. Bu etki o kişinin sanatını veya söylediklerini bütünüyle ele geçirmişse; o eserdeki büzüşme, yaltaklanma, taklitçilik ve bir çeşit kitch olma hali bakmasını bilen gözler tarafından hemencecik farkedilecektir. Fakat şiirle, edebiyatla, düşünceyle, felsefeyle uğraşan veya bu alanlarda eser veren herkesin bu çeşit bir yozlaşmayı farkettiğini söyleyebilir miyiz?
Kolaycılık her zaman daha çabuk başvurulan bir kolaylığa ve yalancı cazibeye sahiptir. Yazarsın, çizersin, çekersin, söylersin, yontarsın, boyarsın ve ama bunların hiçbirinde bir sahicilik ve yenilik, tazelik yoktur. Olsun. Pazarlama ve reklam diye bir şey var. Onlar senin yardımına yetişir. Yeter ki piyasaya uygun olsun ortaya koydukların. Yeter ki hızla tüketilebilir, hazmı kolay, köşesiz ve sert olamayan yumuşak şeyler olsun. Mesela bir reddiye olmasın içinde. Mesela kapitalist batılı egemenlerin istedikleri iğrenç sistem-işleyişe çomak sokmasın. Mesela ne LA desin ne de İLLA desin. LA demekte çok diretiyorsa; onu da büyük söyleme katabilirler. Çok sorun olmaz. Ama İLLA diyenlerin kimlerin manevi soyundan geldiği bilindiğinden; onlardan uzak durulur. O ses, o söz, o renk, o gerçek, o hakikat karartılır. En azından bunun için uğraşılır.
Batı sinsice ve binbir maske takarak kültürünü insanımıza, müslümana kabul ettirdiği, benimsettiği için onun her girişimine, atağına, yeniliğine, kıpırdanışına karşı kuşkuluyum. Bu sadece şahsi bir tecrübenin bana verdiği bir teyakkuzda durma hali değil. Çok uzun yıllardır batı, gücü yettiğinde bir vahşilik ve acımasızlıkla bize saldırdı, bizimle savaştı, bizi öldürdü, bizim etimizi bile yedi. Buna gücünün yetmeyeceğini düşündüğünde ise binbir maske takarak müslümanları ve zayıf milletleri istila etti, ele geçirdi, sömürdü.
Batının en önemli silahlarından biri değiştirip dönüştürme gücüdür. Ve bildiğimiz gibi batı medeniyetine direnebilecek tek güç İslam’dır, müslümanlardır. Onlar da bunu şeytani zekalarıyla ve oryantalist birikimleriyle çok iyi biliyorlar. Daha evvel bizden tokat yedikleri için, kılıcımızın tadına baktıkları için, toplarımız kalelerinin duvarlarını yıktığı için de biliyorlar. Mamur yurtlarımızı ve bizden aldıkları ilimleri unutmuş değiller.
- Batı üzerine düşünürken veya batılıları okurken, dinlerken, izlerken aklımızdan, hatırımızdan kesinlikle çıkmaması gereken gerçeklerden biri de batı medeniyetinin tevazudan, merhametten, affedicilikten, doğrudan ve doğru sözlülükten anlamadığıdır.
Şairleri, edebiyatçıları, müzisyenleri, filozofları, aktivistleri içinde bizimle yakınlaşan ve yüksek fikirler ileri sürebilen insanlar çıkabilir. Hatta rikkat ve inceliğini serd edebileceği bir vasat bulamayıp kafayı sıyıran epey isim de olmuştur. Fakat.. Bu işin bir de fakat’ı var ki, o fakat iki dünyayı birbirinden ayırmaya ve farklı kılmaya yetiyor da artıyor bile.
İşte ben o fakat’tan konuşuyorum. Konuşmak yetmeyince haykırıyorum. Öfkelenmek için çok sebep var. Onlara güvenmemek ve onlara karşı daima teyakkuzda olmak için binlerce yıllık tarih var. Hatta Adem aleyhisselam’dan beri devam eden hak-batıl mücadelesi var. Çünkü sevgiden, inceliklerden, merhametten, yüce duygulardan, etikten bahseden onlarca, binlerce büyük şairine, edebiyatçısına, müzisyenine, filozofuna rağmen batı medeniyeti hiçbir zaman vahşi olmaktan, sömürgeci olmaktan, haksızlık yapmaktan, zulmetmekten geri durmadı.
Batının bireysel ve ideale, ütopyaya yönelik ‘iyilik’ ve ‘yücelikler’i bizi ilgilendirmiyor. Çünkü bu tür hayalcilikler, batıdaki insafsız, kesif ve kör gerçekliği bertaraf etmeye ne tam olarak niyetli ne de yeterli. Zaten paradigmaların dışında, mürai ahlakın uzağında görünen kişi ve grupların da oralarda yüzyıllardır dolaşan o sari illetlerden beri olmadıkları er veya geç anlaşılıyor.
Hümanizmi kendi iğrenç gerçekliğine perde yapan veya hümanizmin içinde mündemiç kibri -kendini merkezde ve hakikatin sahibi görmenin kibrini- ortaya çıkmasın diye binlerce felsefe, düşünce, roman, film labirentinde hem kendisini hem başkalarını dolandıran batı, eline geçen veya oluşturduğu her fırsatta İslam topraklarını bombalıyor, işgal ediyor.
Ehl-i salip yani haçlılar, bütün İslam topraklarından/mülkünden defolup gitmedikçe onlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmanın bile bir müslümana yakışmayacağına inanıyorum.
İnanıyorum: Bütün kafirleri topraklarımızdan def edeceğiz.