Sosyolojik bir fenomen olarak modern halk bakkalı: Bim*

ŞAHKURT EMİRDAĞLI
Abone Ol

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini kapsam dışı tutuyorum, çünkü o piramidin en tepesinde wi-fi yazıyorartık. Kendini gerçekleştirmenin en kısa yolu. 1956 yılında kurulan Türkiye’nin ilk ulusal mağazazinciri Gima ile ivme kazanan süpermarket fikri’nin farklı markalarla çığ gibi büyüyerek alışverişekonomisinin merkezine oturmayı başarması, 90’larda alan hâkimiyetini yitirmeye başlayanmahalle bakkallarının da sonunu hazırlayacaktı

‘’BİM tarzı girişimcilikte öne çıkan ilkeler;

yerellik, küçüklük,

gelenekselle modernin karışımı bir tarz

ve “kendi kendine hizmet” anlayışıdır.’’

Mustafa Özel

İnsanoğlunun yeryüzü macerasında bir kırılma noktası olarak; ‘ihtiyaçlar’ yerine isteklerin tercih edilmesi bahsi önemli bir yer kaplar. Arzunun keşfedilmesi, ilkel dönemin hayatta kalmak üze­rine bina edilmiş o talepler piramidini fena halde yıkmıştır.

Popüler-politik-aşırı acıklı pırasa: Mahsun Kırmızıgül’ün Art-House sineması
Cins

As­lında konu malum, kapital sistem post-modern tüketiciye ‘arzu’ satar, bir yudum al hayatı hisset, yola düş fark yarat, tarzını göster şampiyon ol, ısır ve özgürlüğün tadını çıkar gibi. Bu bağ­lamda arzu varken, yalnızca temel ihtiyaçların karşılanması ilkel bir dürtü sayılır artık. Temel’in üzerine çıkılan o kaçak katlar ise, post-modern zamanların meselesidir elbette.

Avcı-toplayıcı olarak tabiatla başlayan alış-veriş serüvenimizin yerleşik hayata geçişle birlikte, takas-para gibi iktisadi biçimler­le-birimlerle ilerlediği ve nihayetinde modern bir form bulduğu aşikâr. Bir zamanlar ‘tüketiciler’ -farklı medeniyetlerdeki benzer örnekleriyle de kaim olmak üzere- çarşı, bedesten, forum, pazar, trajan gibi toplu teşhir yerlerinde satılan ürün ve malzemeleri ‘ihtiyaca binaen’ koduyla ve kesedeki akçeye göre temin eder­lerdi. Ekonomik düzenin geleneksel işleyişi böyleydi. Ama devir değişti.

İşte alışverişin haz verici doğası. Süpermarket fikri dünyanın sos­yo-ekonomik gidişatına etki etmiş en önemli kavşak nok­talarından biridir. Kendini iyi hissettiğin ‘yer’in tanımlan­dığı ilk düzlem.

Değişen devrin ilk işaret fişeğini 6 Eylül 1916’da Clarence Saunders isimli Amerikalı bir girişimci yaktı. Tenessee eyale­tinin Memphis şehrinde dünyanın ilk süpermarketi unvanıyla açılan Piggly Wiggly, tüketim alışkanlıklarını değiştirecek ve bu eğlenceli ‘toplu ayin’i meşrulaştıracak oldukça havalı bir modele sahipti. Öyle havalıydı ki, ürünleri kendi başınıza özgürce seçip, toplu halde bir sepete doldurarak kasa (katarsis) isimli bir bi­linmeze doğru ıslık çalarak ilerleyebiliyordunuz. Rüya gibi bişey. İşte alışverişin haz verici doğası. Süpermarket fikri dünyanın sos­yo-ekonomik gidişatına etki etmiş en önemli kavşak nok­talarından biridir. Kendini iyi hissettiğin ‘yer’in tanımlan­dığı ilk düzlem. Ve 1946 yılın­da New York’ta kredi kartının ortaya çıkmasıyla birlikte dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. (AVM’lerin doğuşu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında neşvünema bulan banliyö yaşantısıyla ilgilidir, o da ayrı bi yazı konusu)

1990’lar post-modern tüketi­cinin ortaya çıktığı yıllar olarak anılır, ihtiyaçtan arzuya doğru uzanan o yol. Maslow’un ihti­yaçlar hiyerarşisini kapsam dışı tutuyorum, çünkü o piramidin en tepesinde wi-fi yazıyor artık. Kendini gerçekleştirmenin en kısa yolu. 1956 yılında kurulan Türkiye’nin ilk ulusal mağaza zinciri Gima ile ivme kazanan sü­permarket fikri’nin farklı markalarla çığ gibi büyüyerek alışveriş ekonomisinin merkezine oturmayı başarması, 90’larda alan hâ­kimiyetini yitirmeye başlayan mahalle bakkallarının da sonunu hazırlayacaktı. Toptan Fiyatına Perakende Satış sloganıyla 1995 yılının Mayıs ayında hayatımıza giren B.İ.M, (Birleşik Mağazalar A.Ş.) perakende market zincirleri arasında faaliyet gösteren öncü bir kuruluş olarak dikkatleri üzerine çekerken, takip eden yirmi yılda fenomen bir marka değer haline gelerek ekonominin olduğu kadar, sosyolojinin de konusu olmayı başardı. Öznesinden yayılan etkileşimin gündelik hayatın içinde sızarak, mizahın, in­ternet efsanelerinin ve caps akımının taşıyıcı imgesi haline gel­mesi, Bim meselesinin hem yatay hem de dikey eksende konu­şulmasını zorunlu kılıyor. Durum, kültürel referansları açısından da mühim ayrıca.

Tüketim alışkanlıklarının, yaygınlığın, arz edilenin ve piyasaların da bir dili vardır.

Bir hinterlant biçimi; Bağcılar ve Kazablanka!

Bim’i bir süpermarket olmanın ötesine taşıyan şey, ürün ve mar­ka tercihlerinin sınıfsal bir etiket olarak kabul edildiği düzlemin meselesidir. Gerçeği yansıtmayan bir kabul ve bütün’ü ıskala­yan kusurlu bir etiket. Zaten Bim’i gariban Migros’u ya da Siyah Türklerin Carrefour’u gibi şablonik yakıştırmalarla belli bir gelir grubunun hatta sınıf’ın alışveriş tercihlerinin sonucunda ortaya çıkan toplam bakiye olarak okumak, arzın talep üzerinden elde ettiği iktisadi gücün stratejik boyutlarını ka­çırmak anla mına gelecektir. Tüketim alışkanlıklarının, yaygınlığın, arz edilenin ve piyasaların da bir dili vardır.

Aşırı uçları devre dışı bırakırsak, ortalama halk kitlesinin alışveriş yapacağı marketi asla ideolojik bir eksene oturtmayacağını söyle­yebiliriz.

Yani halk, kalite-fiyat performansını beğendiği ve cebine dost olduğunu düşündüğü bir markayı rahatlıkla benimseyebilir. Türkiye’nin sahil bölgelerinde açılan Bim şubelerinin ürün sirkülas­yonu ve doğal müşteri potansiyeli de bunu doğrular nitelikte aslın­da. Hatta el yükselterek şunu da iddia edebiliriz; bugün bir liberal, bir ülkücü, bir muhafazakâr ve bir sosyal demokratı aynı anda ya Mevlana Türbesinde, ya Recep İvedik filminde ya da bir Bim mağa­zasında görebilirsiniz ancak. Mustafa Özel bu bağlamda şöyle diyor mesela; ‘’BİM farklı bir kâr modelini temsil ediyor. Etkili girişimci­ler, tıpkı büyük hekimler gibi, stratejik model okuyucularıdır. Her sektörü şekillendiren, kazancı ve gücü sektörler arasında keskin biçimde kaydırabilen şey, stratejik değişim modelleridir. Modeller bazen yavaş oluşur, bazen çok hızlı. Şirketin stratejik manzarasının hangi hızla ve nasıl değişeceğini tahmin edebilenler, ona bir gele­cek hazırlarlar’’

BİM, mekan ve geç dönem minimalist üslup

‘Mekân’ kavramının alışkanlıkları besleyen doğası, insan unsurunu minder dışına çıkarmaz, bu bilakis tercihlerin tahkim edilmesini sağlar. Ticari işletmelerin ‘ruhunu’ oluşturan temel motivasyonlar arasında mekân tasarımı önemli bir kalemdir. Süpermarket dedi­ğimiz fikrin, muhatabı aradan kaldırarak, müşterinin kendini özgür ve rahat hissetmesi, esasına dayalı bir 20. yüzyıl cinliği olduğunu hatırlarsak, mekân tasarımı denildiğinde akla makarna ile ketçabın yan yana konulmasından başka yöntemlerin de gelmesi gerekir.

  • Bim şubeleri, efsanelere konu olan çift kapılı girişinden itibaren huzurlu ve sakin bir mağaza atmosferiyle karşıladığı müşterilerine, kaos ve karışıklığın olmadığı, sade, sessiz, rahat bir alışveriş ortamı sunar.

Bu ortam, aradığınız ürünü bulmak için fazladan bir efor sarf etmeyeceğiniz, kafanızı çok yormayacağınız ve temel ihtiyaç mad­deleri dışında ‘akıl çelecek’ bir ürün davetiyle karşılaşmayacağınız garantisine de sahiptir. Minimalist bir üslubun hâkim olduğu raf düzeni, ürünlerin yarı açık koli veya direkt olarak palet üzerinden sunumu gibi faktörler arzu’yu kışkırtmaya dayalı alışveriş düzenine biraz ‘aykırı’ hareketlerdir. Ama kimse iyi vakit geçirmek için Bim’e gelmiyor zaten, mağazada kalış süresi bu sebeple diğer marketlere göre oldukça kısa. Müzik yayını ve diğer sair kapital numaraların çekilmediği mağazalarda, ortalıkta gezinen fazladan personel görmenin mümkünü yok. Reyon görevlisi, peynirci ya da kasap gibi büyük marketlerin şık abilerine de rastlayamazsınız burda. Sizinle fazla poşet vermemek üzere savaşan neza­ket sahibi iki kasiyerle aksamayan bir ‘düzen’ kurmak gerçekten önemli bir başarı. Evet, mağaza dekorunun hiçbir albenisi yok, kabul. Ama müşteriler arasında dekorun güzelliğini pek umursayan da yok zaten. Marka ve ambalaja fazladan ödeme yapmak isteme­yen her sınıftan insanın, zamandan ve paradan maksimum düzeyde tasarruf etmek üzere tercih ettikleri bir market çeşidi bu.

Mağaza dekorunun hiçbir albenisi yok, kabul. Ama müşteriler arasında dekorun güzelliğini pek umursayan da yok zaten.

Yoğurt yada play station!

Bim’in ürün yelpazesi oldukça geniş olmakla birlikte bu genişliğin yer yer fantastikleşebildiğine de şahit oluyoruz. Bulgur ile İphone 5 ya da yoğurt ile PlayStation’ın yan yana satıldığı bir mağaza burası. 80 ilde örgütlü bir halk hareketi olarak BİM, alışveriş üzerinden şekillenen bir yaşam biçimi değil elbette. Müşterilerinin mekân ve markayla kurdukları idiyet duygusunun kuvvetli olmasının, fiyat-kalite performansına duydukları aşırı güvenle yakından ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyada Le’Tütün isimli bir sigara paketinin resmini gerçek sanan çok sayıda vatandaşın BİM mağaza­larına koşup, 1.99 TL’lik fiyatıyla oldukça cazip duran bu sigaradan almak istemelerini bu duruma örnek olarak gösterebiliriz. Fiyatı ne olursa olsun müşteriye bunun ‘içilebilir’ bir sigara olduğunu düşün­dürmek meselesi.

  • Bim imajını yalnızca ‘ucuz’ olmasına borçlu değil yani. İmaj önemli. Şirket politikası gereği bayilik, şube ya da franc­hise vermemeleri böyle de okunabilir.

BİM kurumsal olarak sosyal medyadan uzak duruyor, bu mecrala­rın kitle iletişimine zarar verdiğini düşünüyor olmalılar. Yurtiçi ve yurtdışında (Fas, Mısır) toplamda 6 bine yakın mağazası ve 25 bin çalışanıyla hizmet veren, yıllık net karı 250 milyon liranın üzerinde seyreden bir perakende devinden söz ediyoruz sonuç olarak ve sos­yal medyasız devam ediyorlar yollarına. Gerekli etkileşimi aldıkları yer ise hiç şüphesiz her hafta gerçekleştirdikleri kapsam dışı alen­girli ürünlerin satışının yapıldığı Bim Aktüel ürünler günü. Müşteri kitlesini selamlayarak, yeni müşterilerine tanışma hediyesi verdik­leri bu stratejik hamlenin en çok konuşulduğu hafta; Star Wars The Force Awakens filminin gösterime girmesiyle birlikte filmin lisanslı ürünlerinin tüm mağazalarda satışa sunulacağının duyurulduğu o muhteşem Cuma’ydı herhalde. Belki de ilk defa Bim’e ayak basan bazı Star Wars hayranları için enteresan bir tecrübe olmuştu bu. BİM ve Star Wars şokunun ardından Batman v Superman filminin lisanslı ürünlerinin satışa sunulması da büyük ses getirmişti. Pe­rakende satışta hard-discount /yüksek indirim modeliyle oyuna dahil olan Bim, Alman Aldi ya da İspanyol Mercadona gibi model olarak aldığı indirim marketlerinden; kendine özel markaları, ‘’Le’’ serisi içecekleri ve BİMCell’i ile çoktan ayrıldı bile. BİM’in ücra bir ilçeye yeni açacağı şubesinin neden büyük sevinç ve kutlamalarla karşılandığına da biraz kafa yormak lazım galiba. Bağcılar şubesi ile Kazablanka şubesi muhtemelen aynı şeyi söyleyecektir bize.

Ne tam şehirli ne tam köylüy­dü, arada sıkışmış acı çeken bir hali vardı Bim’in.

Bim poşetini mizah dergilerine taşıyarak bu imgenin popülerleş­mesini ağlayan ilk isim Umut Sarıkaya’ydı. Hayatı satır aralarından gören mizah anlayışıyla kalbimize taht kuran Sarıkaya’nın ‘Güzel Bir Gündü’ isimli hikâyesinden alıntıladığımız bir pasajla bitirelim; ‘’En sonunda gerçeği kabul etmeye karar verdim. Ben diğer insan­lar gibi yaşamımı, hayata bakış açımı Jim Morrison, John Lennon ya da Dostoyevski’yle özdeşleştirmiyor, kendimi onlar gibi göre­miyordum. Ben ne yazık ki köşedeki sokaktaki Bim marketiydim. Sattığı ürünleri reyona koymak yerine kolilere istiflemesiyle; dağınık, özensiz ama samimi yapısıyla tıpkı bana benziyordu.

Endüstriyel futbola kısa bir ara Taylandlı peri masalı: Leicester City
Cins

Asla bir Migros ya da Bauhaus olamayacaktı ya da belki de olmak istemiyordu (tam bilemiyorum). Migros’lardaki gibi müzik yayını yaparak müşterisinin gaza gelip daha çok alışveriş yapmasını sağlayacak kadar kurnaz değildi. Ne tam şehirli ne tam köylüy­dü, arada sıkışmış acı çeken bir hali vardı Bim’in. Evde oturup Bim’den aldığım Le’porta’yı içerken “Acaba şu dünyadaki tek Bim insanı ben miyim?” diye düşündüm. Sonra geğirdim, Le’porta’nın asidi olmayan asidi burnumu yakmadı. Hava kara­rıyordu, güzel bir gündü. Evet gerçekten güzel bir gündü…’’

*Bu yazıda herhangi bir ürün yerleştirme kullanılmamıştır.