Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen’e karşı Cingöz Recai!
Peyami Safa, -1920’leri takiben- Cumhuriyetin ilanıyla kaldığı yerden devam ederek talep enflasyonu çerçevesinde büyük bir hızla artan polisiye hikâyeler furyasına katılan yazarlardan biridir. İyi kalpli hırsız portresini çizdiği ‘Cingöz Recai’ polisiyesi, yayımlandığı ilk hikâyeyle birlikte fenomen olmuş ve okurların gönlünde hep ayrı bir yerde durmuştur.
‘‘Cingöz Recai,
toplumun büyük kesiminin hoşlanmadığı kişileri soyar.
Abdülhamit döneminin mürtekip paşaları,
I. Dünya Savaşı’nın ünlü vagon tacirleri,
para için adam öldürenler,
o dönemlerde ticarete egemen olan azınlık zenginleri,
kurbanlarının önemli bir bölümünü oluşturur.’’
(Erol Üyepazarcı)
Tanzimat’la birlikte topraklarımıza giren dört ‘yabancı’dan biri olan roman’ın (diğer üçü gazete, öğle yemeği, tiyatro) hızlı ve atak bir temsilcisi sayabileceğimiz polisiye türünün ilk yerli üretimi popüler yazarımız Ahmet Mithat Efendi ile başlar (1883). İlk telif eser de Esrâr-ı Cinâyât (Cinayetlerdeki Sırlar) olarak kabul edilir. (‘Dünya edebiyatındaki ilk polisiye roman’ unvanını taşıyan ‘Morg Sokağı Cinayeti’nin Edgar Allan Poe tarafından 1841’de yazıldığını düşünürsek hiç fena bir zamanlama değil.) 20. yüzyılın başlarında yayımlandıkları ülkeleri kasıp kavuran meşhur Batılı polisiye kahramanlarının özellikle II. Meşrutiyet sonrasında dilimize de yoğunlukla çevrilmeye başlanmasıyla zihinlerimiz bu türün matematiğini sever ve -hızla tüketmek üzere- alışır. Yoğun bir alaka mevcut olduğu için doğal olarak bu dönemde birçok polisiye yazılır ve yayımlanır. Ebüssüreyya Sami’nin başarılı telif eseri “Amanvermez Avni”si ile topa girmesiyle devam eden bu polisiye ilgi, araya giren Büyük Cihan Harbi/İstiklal Savaşı’yla doğal olarak azalır ve hem çeviri hem de telif, uyarlama üretim önemli ölçüde biter.
Peyami Safa, -1920’leri takiben- Cumhuriyetin ilanıyla kaldığı yerden devam ederek talep enflasyonu çerçevesinde büyük bir hızla artan polisiye hikâyeler furyasına katılan yazarlardan biridir. İyi kalpli hırsız portresini çizdiği ‘Cingöz Recai’ polisiyesi, yayımlandığı ilk hikâyeyle birlikte fenomen olmuş ve okurların gönlünde hep ayrı bir yerde durmuştur. Takipçilerinin bu karaktere gösterdikleri ilgi muazzam bir seviyededir. Safa, ‘Server Bedi’ mahlasıyla 1924 yılında yazmaya başladığı ‘Cingöz Recai’ serisini 1960 yılında yazdığı ‘Sağdan Üçüncü Söğüt’ isimli kapanış hikâyesiyle sonlandırdığında, geriye, ülkenin siyasi atmosferinden bağımsız olmayan neredeyse 40 yıla yayılmış uzun bir serüven ve kılıktan kılığa, maceradan maceraya, kalptan kalbe girmiş bir karakterin; yaklaşık 50 kitaptan oluşan 4 uzun seri ile 2’si bitmemiş 10 romanı kapsayan dev bir külliyatı kalmıştır. Cingöz Recai, şüphesiz bir Arsen Lüpen uyarlamasıdır. Orijinalliği tartışılır. Ama Peyami Safa’nın hem olay örgüsüne, hem de fondaki ayrıntıların bütününe uyguladığı millîleştirme’yle birlikte karakterin anlam evrenine kattığı yerel renklerle bezeli orijinal makyaj, ortaya başarılı bir ‘yerli’ olmasa da ‘burdan’ anlatılan bir polisiye çıkarmıştır. Hatta Erol Üyepazarcı’ya göre bazı öyküleri orijinal Arsen Lüpen öykülerinden bile iyidir.
CİNGÖZ’ÜN ŞİFRELERİ
Hücum edilmez bir vücut içinde ölmez bir ruhu olan Cingöz Recai, zengin bir aileye mensup, iyi eğitim almış, lisan bilen, bir dönem Amerika’da yaşamış, yakışıklı, entelektüel, kurnaz, cesur, soğukkanlı, zarif, tahsilli, görgülü, sanatsever, cömert, hayırsever ve kibar bir serseridir. İşi, uzmanlık alanı ve en önemli eğlencesi soygundur. Ama eylemini soylulaştırır; “Ben alelade hırsızlıklardan hoşlanmam. Parasını alacağım adam bir hain olmalıdır. Namuslu insanların malına elimi sürmem. Ben öteki hırsızlarla kıyas mıyım? Evvela hainlerin malını alırım; fakir fukaraya dağıtırım; çok cömert bir adamım.”
Kılık değiştirmek, gazeteye sahte ilanlar vermek, akla hayale gelmez şaşırtmacalar yapmak gibi kendine has yöntemleri vardır Cingöz’ün. Hedefi bellidir, zekâsını kullanarak avına yaklaşır. Sınıf bilincine sahip değildir ama kurbanını iyi seçer, ilkeleri keskindir; yalnızca kalantorları soyar. Toplumsal katmanın en altındakilerle işi olmaz. Bu katmanın ‘hoşlanmadığı’ haksız yoldan servet sahibi olmuş zenginleri ‘ders’ verir gibi soyar ve elde ettiği parayı yoksullara dağıtır. Kendi adaletini tesis eder. Klasik anlatıdaki anti-kahraman özelliklerini taşıdığını görürüz, bu sebeple ‘mutlak kötü’ parantezine alınması çok zordur. Cingöz’ün hırsızlık eylemlerinin temelinde yatan duygunun ‘eğlence’ olması, yine bu duygu’nun karakterin zihninde meşrulaştırdığı helal para-haram para ayrımıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Burda bir suçlu ahlakı çerçevesi de çizilebilir. Karakterin kafası bu konuda nettir, garibanlara dokunmaz ve cinayet işlemez mesela. Cingöz, kâğıt üzerinde (kelimenin tam anlamıyla) bir Türk Robin Hood’u gibi duruyor, ama ordusu ve sürdürülebilir bir felsefesi yok. Ayrıca genel ilke malum; kahramanımız suç işlediği için değil bir haksızlığa uğradığı için dağa (dönüşüm-güç toplama-yüzleşme) çıkmalıdır. Cingöz’ün çıktığı dağ, tekil bir yırtıcının eğlence arayışına tekabül ediyor. Ve içe (kendine) dönük bir adalete.
ARSEN LÜPEN İSTANBUL’DA!
Napolyon kadar meşhur, Kazanova kadar sevimli, Bismark kadar diplomat ve Roçhild kadar zengin, merhametli şeytan, kibar hırsız (Arsène Lupin) Arsen Lüpen! Lüpen, ilk olarak 1905 yılında Maurice Leblanc’ın kaleminde hayat bulur. Aslında o da fena halde taklit bir karakterdir. Leblanc, karakterini oluştururken ünlü Marsilyalı anarşist, hırsızların üstadı nâm-ı ve gece işçileri çetesinin lideri unvanıyla maruf meşhur Marius Jacob’tan esinlenmiştir. Yani edebi esinlenme haritasına göre, Cingöz Recai’nin genetik kodlarında bi parça anarşistlik de vardır. Lüpen, her daim esprili ve kibardır, silah kullanmaz, Jiu Jitsu bilir, duygularını belli etmez, rol keser, poker suratlıdır. Hırsızlık yaptığı yerlere mutlaka kartvizitini bırakır. Peyami Safa’nın 1935 tarihli Arsen Lüpen İstanbul’da romanı işte dünyanın en büyük bu iki hırsızını karşı karşıya getirir. Cingöz-Lüpen kozlarını İstanbul’da paylaşacaktır. Esmer ile Sarışın’ın savaşı. Bu savaşın galibi elbette hırsız olmasına rağmen ‘dedektif’ kumaşına da sahip Cingöz olacaktır. Arsen Lüpen, oldukça yetenekli kalburüstü bir hırsızdır ama Cingöz bir hırsız-dedektif olarak Lüpen’i alt ederek gönderir İstanbul’dan. Yani dünyanın en meşhur hırsızı soyulmuştur! Hem de bir meslektaşı tarafından. Cingöz Recai farkıyla.
Cingöz Recai Arsen Lüpen’i alt etmeden önce bu düelloya iyi hazırlanmış ve ilk antrenmanını dünyanın en iyi dedektifi sayılan Sherlock Holmes ile yapmıştır. 1928 yılında yayımlanan 15 kitaplık Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai serisi, Sherlock Holmes ve yardımcısı Watson’un beş ay kaldıkları İstanbul’da, başkomiser Mehmed Rıza ile birlikte Cingöz Recai’yi yakalama çalışmalarını konu edinir. Cingöz’ün belalısı başkomiser Mehmed Rıza, 221 Baker Sokağı’ndan gelen bu efsanevi yardıma rağmen Cingöz’ü enseleyemez. Sherlock Holmes da pes ederek şöyle konuşur; “Watson! Paris’te Arsen Lüpen’in bizi aylarca nasıl uğraştırdığını bilirsiniz. Fakat İstanbul’a geldiğim şu iki ay zarfında Cingöz Recai’nin bana döktürdüğü ter daha fazladır. Zira bu Cingöz Recai İngiliz usulleri kullanan bir Latin dehasıdır. Anglo Sakson ve Latin ırklarının bütün seciyeleri bu adamın şahsında ictimâ etmekle beraber Türklere mahsus fevkalade cesaret, tehlikeden yılmamak, mükemmel projeler tertip etmek kabiliyetini doğuran cevval bir muhayyile de inzimâm ediyor.”
ADRESİM BASİT: CİNGÖZ, TÜRKİYE!
Cingöz Recai, bütün bu hünerlerinin yanında aynı zamanda sinemaya aktarılan ilk yerli polisiye roman kahramanı unvanına da sahiptir. Cingöz, Metin Erksan’ın yönettiği 1954 yapımı ‘Cingöz Recai / Beyaz Cehennem’de Turan Seyfioğlu tarafından, Safa Önal’ın yönettiği 1969 yapımı ‘Cingöz Recai’de ise Ayhan Işık tarafından canlandırılmıştır. Onur Ünlü yönetmeliğinde 48 yıl aradan sonra 13 Ekim’de 3. kez beyaz perdede görünecek olan Cingöz’e bu kez Kenan İmirzalioğlu hayat verecek. Cingöz Recai, fenomen olmuş bir dedektif-hırsız olarak, Peyami Safa’nın aslında para için yazdığı ama sonra karakterle sıkı bir bağ kurarak yıllar içinde daha çok sevdiği ve 40 yıl boyunca peşini bırakmadığı bir anti-kahraman olmuştur. Serüvenlerinde Cingöz’ün yakın arkadaşı (gazeteci) olan Safa, mahlasla yazmasına rağmen Cingöz’ü sahiplenir ve Cingöz Recai için ‘bu da benim zıpır tarafım’ demekten çekinmez. Cingöz Recai, dünyanın en ünlü hırsızı Arsen Lüpen’i alt etmiş ve 221 Banker Sokağı sakini külyutmaz dedektif Sherlock Holmes’a; pelerin, kasket ve piposunu çalarak ders vermiş amansız bir polisiye karakteri ve çektiği numaraları dillere destan olmuş centilmen bir hırsızdır. Her daim, hücum edilmez bir vücut içinde ölmez bir ruhu vardır. Cingöz’ü sevmeye Peyami Safa’dan başlayınız.