Şeylerin prangasından kurtulmak için
Dışına çık koşturmacanın, iş kapmanın, birileriyle kapışmanın, güçlü ve haklı olmanın, bağırıp çağırmanın, ahkam kesmenin, birilerini terbiye etmenin, sosyolojik analizlerin, küreselleşmenin. Bunu bir kez olsun denediğinde ne denli zor olduğunu göreceksin.
Dışına çık her şeyin. Gazetelerin, televizyonların, internetin, haberlerin. Bunu bir kez olsun denediğinde ne kadar zor olduğunu göreceksin. İletişim denen illetle maluluz çoğumuz. Çoğumuz yorgunuz. Kızgınız. Öfkeliyiz. Asabiyiz. Hastayız. Rahatsızız.
‘La rahete fiddünya’ diye bir güzel söz var. Dünyada rahat yoktur. Fakat bizim rahatsızlığımızın kaynağı daha çok nefsimizi alt mertebelerde tutuyor oluşumuzla ilgili. Eşyaya ve gidişata bu emmare nefsin nazarıyla, istek ve arzularıyla bakıp yönelmemizle ilgili. Hırsımızı doğru hedefe yönlendiremiyor ve bu hırsın ayarını yapamıyoruz. Taşkın arzularımızı terbiye edemiyoruz. Gözlerimizi nasibimiz olmayan şeylere dikmekten kurtulamıyoruz. Bunlardan uzaklaşamadığımız için de kalpten, gönülden uzaklaşmış oluyoruz. Çoğumuzun durumu acınası. Dramatik. Fakat bunu göremeyecek kadar kalabalığız, meşgûlüz. İşgal edilmiş haldeyiz.
Dünyasının ve ahiretinin abat olmasını isteyen her kişi iyilerle beraber olmak, onlarla birlikte bir hayat sürmek için gayretli olmalı.
Dışına çık koşturmacanın, iş kapmanın, birileriyle kapışmanın, güçlü ve haklı olmanın, bağırıp çağırmanın, ahkam kesmenin, birilerini terbiye etmenin, sosyolojik analizlerin, küreselleşmenin. Bunu bir kez olsun denediğinde ne denli zor olduğunu göreceksin. Göreceksin dört bir yandan kuşatıldığını. Ruhuna, aklına eziyet ettiğini. Sendeki yücelik potansiyeline haksızlık ettiğini ve kendine zulmettiğini de göreceksin. Bu yüzden böyle huzurdan uzaksın. Oysa omuzlaman gereken zorluk bu değil. İçinde kolaylık olan zorlukla karıştırma bunu.
Dışına çık kolayca öğrendiklerinin. Genel geçer doğruların, genel geçer yanlışların. Bizi oyalıyorlar kardeşim. Bir çırpıda belirlenen ve çabucak buharlaşan sorunlara itibar etme. Bunlar insanı hafifmeşrep yapar. Burada önemli bir şeylere ise sadece dokunulur. Mesele ne kadar önemli olursa olsun onun hakkında şöyle bir konuşulur ve o konu geçiştirilir. İşte bu hafifmeşrepliktir. Sen o zorlu tefekkür, tezekkür yolunu tut. Soyluluk imanla, aşkla eylemektir. İnandıklarına sabır ve inatla tutunmaktır. Geçiştirmek ve önemsizleştirmek şeytanın işidir.
- Tuzakları gör ve onlara düşme. Onları geçip git işte. Bize tuzak kuruyorlar kardeşim. Her laf kalabalığı, her abartılı sunum, her pohpohlama, her ayartıcı zevk tuzaktır.
Seni kardeşlerine karşı tutuyorlarsa, sen kardeşlerinin aleyhine söz ettiğinde seni öne çıkarıyorlarsa; bil ki bu bir tuzaktır. Hem de şeytanca ve münafıkça bir tuzak.
Bize kız. Fakat bizi onların tuzağına düşmeden, onlara şirin görünmeden uyar. Bizi Tur’dan inen Musa (as) gibi yakamızdan sars. Ama bize kardeşlerim diyerek yap bunu. Bize düşman muamelesi yapma. Biz kardeşiz ve Samirilerin batıl ve kötü olduğunu biliyoruz. Bize ahkam keserken samirilerin yanına, yöresine, gölgesine düşme. Onlardan güç ve destek alarak bize saldırma. Küfür düzeninin, kapitalizmin ve bizdeki yürütücülerinin çarkına çomak sokmayacaksan ne diye konuşuyorsun ki? En büyük tuzaklardan birisi de kardeşlerinin eksikliklerini, yanlışlıklarını bu şekilde düzeltebileceğine inanmandır. O tuzağı gör ve oradan çık. Sen bizi kötüleyip aşağıladıkça oralarda yani vardığın o bereketsiz yerlerde sana itibar ediliyor. Bunu göremiyor musun?
Batılı kavramların ve düşünüş biçimlerinin, izmlerin aklını ve kalbini zehirli bir sarmaşık gibi sarmasına izin verme. Bu en tehlikeli ve baş edilmesi en zor istila biçimlerindendir. Mesela onlarla Tahsin Görgün gibi mücadele et. Onların felsefi ayartmalarına kapılma. Tarihi tamamen kendi lehlerine ve ‘öteki’lerin aleyhlerine icat ettiklerinin farkına var. Müslümanların tarihlerine, birikimlerine, ilimlerine, siyaset etme biçimlerine, mücadelelerine, savaşlarına bakarken, onları mütalaa ederken gavurların metodolojilerini kullanırsan aklın bulanır. Her şeyi birbirine karıştırırsın. Bütün gavurlukların dışına çıkabilmek için dua et, gayret et, geceni gündüzüne kat. İşte o zaman müthiş bir güvenle, gülümserlikle, açıklıkla bize anlatabilirsin.
Sezai Karakoç yıllar önce ‘düşüşü yüceltme’ demişti. Cennete iman edenleriz biz. Yeniden oraya varmak için yaşıyoruz. Elest bezminin sırrını keşfetmek için yaşıyoruz. Verdiğimiz bir söz var. O söze, o ahde sadık kalmak ancak müslüman, mümin olmakla ve kalmakla mümkün. O yüzden İslam ve diğerleri diyoruz. Diğerlerinin değersiz oluşuna biz karar vermedik. Biz kelamı, emri anlamak ve yaşamakla mükellefiz. Allah bizi karanlıklardan aydınlığa çıkardı. İman etmeyenleri ise aydınlıklardan karanlığa daldırdı. O aydınlığı da o karanlığı da yok sayamayız. Karanlıkta yapılmış yorumlarla çok oyalanma. Onları gör, bil ama onları hakikatin yerine ikame etmeye çalışma. Fark et ve aş. Bunları fark et ve onların içinde dönüşmeden dışarı çık. Vahyi ve sünneti kabul etmeyen ve bu iki kıstasla çelişen her şeyin dışına çık.
Kendine bak, kendini gör, kendini tart. Zaaflarını fark et. Sana bağışlanmış imkanları fark et. Ona göre yaşa, ona göre adım at. Varacağın ve konaklayacağın yerleri ona göre belirle. Hiç bir yerde nefsinden kaçamazsın. Nefsin daima seninle birliktedir. Zaten nefis kendilik demektir aslında. Öyleyse seni kışkırtacak, hak yoldan çıkaracak veya gevşekliğe ve postmodern ibahiliğe düşürecek ortamlardan ve topluluklardan uzak durmaya çalış. En azından bu konuda dikkatli ve uyanık ol. Sufilerin uyarılarına kulak ver. Onlar der ki: Sende eğer zayıflık ve dünyalıklara karşı meyil varsa; sadıkları ve ebrarı terkedip sefihlerle takılma. Çünkü yanıp pişmemiş her kişi, bulunduğu yere ve kişilere benzer.
O halde dünyasının ve ahiretinin abat olmasını isteyen her kişi iyilerle beraber olmak, onlarla birlikte bir hayat sürmek için gayretli olmalı. İyi fikirlerle donanmak, aklı ve kalbi yüceliklerle beslemek de bizi terbiye eder. Din bizi bu dünyada sınırlayarak cennetin sınırsızlığına ve sonsuzluğuna hazırlar. Bütün güzellikler ve sırlar ilahi sınırların içindedir vesselam.