Şair neye yarar hatırlamazsa Tevfik Akdağ
Akdağ'dan bahseden hemen her yazı, onun ilk şiirlerinde İkinci Yeni'ye yaklaştığını, hatta öncülerinden olduğunu söyler. Bu bakımdan ilk kitabında değil, sonraki iki kitabında toplumsal meselelere yaklaştığı sürekli tekrar edilir.
Mehmet H. Doğan, İkinci Yeni'nin takipçilerinden, Asım Bezirci ise İkinci Yeni'nin öncülerinden kabul ediyor Akdağ'ı. Ece Ayhan da sahici bir İkinci Yeni şairi der Akdağ için. Kime inanırsak inanalım, kesin bir şey varsa o da Akdağ'ın döneminin önde gelen ve yazdıkları merakla beklenen isimlerinden olduğudur. Pazar Postası, Yelken, Yeditepe, Türk Dili, Ataç ve Papirüs gibi dergilerde yayımladığı şiirlerini Lacivert Kanatlı Bir Kuştur Gece (1968), Çıplak ve Sevinçle (1977) ve Eski İnsan Sözleri (1990) adlı kitaplarında bir araya getirdi Akdağ. Ölümünden sonra yayımlanan toplu şiirleri Kıpırda Ey Aydınlık (1994) ise Eray Canberk tarafından hazırlandı.
*
Akdağ'dan bahseden hemen her yazı, onun ilk şiirlerinde İkinci Yeni'ye yaklaştığını, hatta öncülerinden olduğunu söyler. Bu bakımdan ilk kitabında değil, sonraki iki kitabında toplumsal meselelere yaklaştığı sürekli tekrar edilir. Hâlbuki Akdağ, Turgut Uyar'ın bile iç çamaşırlarından, külotlardan bahsettiği bir sırada özgürlük, kardeşlik gibi daha ziyade 60 ve 70'lerde yaygınlık kazanan toplumsal konulara değinmiş bir şair. Bunun nedeni, büyük olasılıkla Akdağ'ın Attila İlhan çizgisini çıkış noktası bellemesidir kendisine. Bu durum, Akdağ'ın, ilk şiirlerinden itibaren içerik "sorununu" halledip toplumsal duyarlığa epey yakın durmasını ve 60-70'ler boyunca yazılacak toplumcu yahut siyasi şiire en "hazır" şairlerden biri olmasını sağlamıştır.
- "Neden böyle yapıyorsun ben Akdenizliyim/Bana böyle durmazsan gelirim iyi olur/Özellikle vurulurken cezayirli'ler cezayir'de"
*
Eğer bir kıyas yapılacaksa İkinci Yeni şairlerinden en çok Cemal Süreya şiirine yakındır Akdağ'ın şiiri. Özellikle eda ve üslup bahsinde... Akdağ gibi Cemal Süreya'nın da ilk şiirlerindeki o kesif Attila İlhan etkisini unutmamak gerekiyor burada. Yani iki ismin de çıkış noktası çok açık bir şekilde Attila İlhan şiiridir; tabii Eluard, Verlaine ve Lorca etkisini saymazsak... Fakat Süreya, İlhan'ın etkisinden daha çabuk sıyrılır...- Akdağ'ın ilk şiirlerdeki baskın Attila İlhan etkisine dair bir örnek:
- "Bulvarda korkak bir sekiz buçuk vardı/Utanmaz rezil yağmurlu/Küçük beyaz elleriniz tuttu gitti/Küçük sıcak dudaklarınız öptü gitti/ Beni bıraktınız"
*
Akdağ'ın, Kıpırda Ey Aydınlık boyunca İkinci Yeni'ye en çok yaklaştığı şiir "Sıkıntımın Galatası"dır. Bu şiirde Akdağ'ın, dönemin klasikleşmiş dil sapmalarını sürdürdüğünü görüyoruz. Ayrıca, "Sıkıntımın Galatası"na benzer bir şiire, Akdağ'da bir daha rastlamamamız, şairin "dışta kalmamak" veya modaya uymak için giriştiği bir yöntemmiş izlenimi veriyor okura. "Hiç gelme kimse", "bal göz ağzınla piyano", "hiç hayvanistan" gibi kullanımlar genç İkinci Yeni şairlerinin dilsel çalışmalar adına verdikleri uç örneklerden ve bugün için çok da bir karşılıkları yok Türk şiirinde. Zaten İlhan Berk dışındaki İkinci Yeni şairleri de bu tür işleri 60'lardan itibaren terk etmeye başlamışlardı.
*
60'lara gelindiğinde sayıp-dökmeye başlar Akdağ. Bu yıllarda başta Turgut Uyar olmak üzere birçok şair de bu yönteme başvurur. Dönemin "yüzeysel" şairlerinin aksine, Akdağ şiirinde, sayıp dökülen kelimeler arasında çok güçlü bağlar olduğu açıkça görülür. Yani Akdağ, -tıpkı Turgut Uyar şiirinde olduğu gibi- otomatik şiire ve yığmacılığa izin vermez. Bilinç, ilk baştan beri Akdağ şiirini ayakta tutan en güçlü etmenlerdendir çünkü.
*
Çıplak ve Sevinçle, Akdağ'ın, siyasi söyleme artık iyice yaklaştığı kitabıdır. Yine de dönemin popülist şairleri gibi şiirin biçim ve sanat yönünü ihmal etmez. "Salyangozlaşmalar", "inancı nasır bağlayanlar", "milyonla kölenin silahsız gözü" gibi ifadeler bunun en net örneklerindendir. Çıplak ve Sevinçle; Toplandılar, Sonrası Kalır ve Göçebe gibi kitapların çizgisinde ilerler. Slogan atmayan, bağırmayan, meydanlarda okunmaya elverişli olmayan; yoğun ve bireysel trajedinin ön plana çıktığı toplumsal alt yapısı olan şiirlerdir bu kitaptakiler. Bunu, bahsettiğim diğer kitaplarda da görüyoruz. Dönemin toplumcu-gerçekçilerinden, bu kitapların ayrılan noktası işte bu bireysel trajedidir.
*
Yalnız İstanbul değil; Kars, Akdeniz, Cezayir, Adana, Harput, Afrika, Ege, Seyhan, İzmir, Göztepe, Muş, Ağrı, Habusu, Bombay, Subasan, Santiago, New York, Zürich, Madrid, Bağdat gibi yerli ve yabancı birçok şehir ve coğrafya çepeçevre sarmıştır Akdağ şiirini.
*
Kandinsky siyahı kadar bulanıktır Akdağ şiiri...
*
Boşluğa bir tokat, bir küfürdür Akdağ şiiri...
*
Sadece eşyanın sanatına yaslanmaz Akdağ şiiri...
-
- Semira'li İstanbul
- Bir şehir eski yerinde kenara çekilmemiş
- İki yüzünü kullanıyor
- İki yüzüne de İstanbul deniyor
- Denir tabi birinde Semira var
- Kalkıp kalkıp İstanbul'u oynuyor
- Zorla değil ya
- Benim hoşuma gidiyor
- Öteki İstanbul'da kimse yok
- Bayağı yok bildiğiniz gibi yok
- Kimi çağırsam Semira geliyor
- Hem neden gelmesin
- Onun da mı canı sıkılacak
- Sevmeyi eksik etmiyor
- Ben bugünlerde boyuna saklanıyorum
- Semira'sızlıktan olacak
- Yanımdan İstanbul da gitti üstelik
- Semira'nın bakmaları vardı onlar da gitti
- Şimdi iki elimin iç tarafları yüzümde
- Gözlerimi kaçırıyorum
- Oysa İstanbul'un aslı falan yok
- Onu ben uydurdum
- Gerçekte yalnız Semira var sessizce Semira
- Koca burcuyla dönüp dönüp bana geliyor
- Karşımda oturup kalkmaları geliyor
- Güldükçe yanaklarının çukurları geliyor
- İstanbul gibi teslim oluyorum