Saçlar üç numara
Cahit Koytak’ın ‘futbol oynayan çocuklar’ şiirindeki umulmadık goller peşinde koşan çocuklardık, futbol literatürüne gol makinası tabiri girmemişti ve Messi henüz doğmamıştı
Rakibin tüm misketlerini ütmeyi ayıp sayan ve bir bahaneyle yenilip eski sahibine kavuşturan çocuklardık, merhametimiz ve aklımız aynı hizadaydı.
küstüğü arkadaşıyla barıştıktan sonra zedelenen arkadaşlık bağını hızla tamir etmek için sokakta maç yapan çocuklardık, birlikteliğimizi asfalta terimizle işaretlerdik.
cahit koytak’ın ‘futbol oynayan çocuklar’ şiirindeki umulmadık goller peşinde koşan çocuklardık, futbol literatürüne gol makinası tabiri girmemişti ve messi henüz doğmamıştı.
büyüklerinin bir sigara daha yakıp ufka dalmasının sebebini anlayamayıp sadece şairlerin aşık olduğunu sanan çocuklardık, halbuki bir yerlerde hep Orhan Gencebay çalardı.
Büyükleri tarafından televizyondaki ana haber bülteni öncesi çıkan analog saate göre kol saatini kurmaya zorlanmış çocuklardık.
babamızın haddini bilmesine ve dedemizin sahip olduğu hasletlere o sahip değilmiş gibi davranmasına hayranlık besleyen çocuklardık, evet çizgiromanlarımız da vardı ama gerçek kahramanlarımızla aynı çatı altında yaşardık.
aşı boyalı ahşap doğramalarına en az bir parmağımızı sıkıştırsak da her pencerisini yansıttığı güneşten ve her kapısını sesinden tanıyan çocuklardık, ev içleri bizim ilk vatanımızdı.
büyükleri tarafından televizyondaki ana haber bülteni öncesi çıkan analog saate göre kol saatini kurmaya zorlanmış çocuklardık, hiçbirimiz diğerlerinden daha önce veya sonra yaşamamalıydı zamanı.
bir kabahatimiz olduğunda hadi herkes neyse de sokağın başındaki iki katlı evde oturan komşumuzun kızı duymasın diye içten içe dua eden çocuklardık, içimizde filizlenen her neyse onu farkedecek yaşa gelmemize daha çok vardı.
haftasonu tatillerini sabırsızlıkla bekleyen çocuklardık, cumartesilerimize hep bir yağmur yakıştırırdı gökyüzü ve ülkedeki tek televizyon kanalının pazar günleri habire çizgi film yayınlamasına sebep olurduk.
- kimse farketmese de öğretilmeyi değil öğrenmeyi seven çocuklardık, otoriteyle ilk çarpışmamız ve umutsuz bir savaşa bayrak açmamızın adını okul koymuştuk.
...
saçları çoğunlukla üç numara traşlı, hafif kavruk, dizleri bir yamayla mutlaka tanışmış, karıncayı saatlerce izlemiş, bir ağacın yaprağıyla vedalaşmasını görmüş, ölenlerini nereye gittiklerini tam anlayamadığı için hiç uğurlayamamış, rüyasını hep hayal sanmış çocuklardık.
kurduğumuz o saatler çok hızlı ilerledi ve büyüdük, çok acaip insanlar olduk.