Rüstem'in Amr'la zengi oluşunu anlatır hikayedir*
Küffarın hay huyu asumana çıktı. Nereye kaçacaklarını şaşırarak Şah’ın bârigâhına geldiler. Şah “Nedir aslı, Hamza cümle askeriyle beni mi bastı?” dedi.
İslam beyleri de cenge girmeyi murat ettiler fakat Sahibkıran müsaade etmedi. “Rüstem’in tam nam alacak zamanıdır, biz müdahale etmeyelim.
Şimdi biz ona kafadâr olacak olursak ‘Ben aciz miyim ki bana yardım ettiniz?’ diye düşünüp darılır.” dedi. Rüstem’in kuvveti kemalinde idi. Kâfir askerine kıyametten bir iz taşırcasına saldırdı. Yemîn ü yesârına kılıç sallayıp Şah’ın âlemlerine azim eyledi.
Küffarın hay huyu asumana çıktı. Nereye kaçacaklarını şaşırarak Şah’ın bârigâhına geldiler. Şah “Nedir aslı, Hamza cümle askeriyle beni mi bastı?” dedi. Hoca “Rüstem yalnız başına bizim askere perişanlık verdi. Askerimiz de ilerleyemeyip geriye doğru kaçtı.” dedi.
Nuşurevan “Nice edelim!” diye sorunca Hoca da “Tabl-ı ârâm çaldır, yoksa rezil rüsva olacağız!” dedi. Şah da hak verip tabl-ı ârâm çaldırdı. Sesi işiten Rüstem, kideyi bildiğinden el çekti. “Ben küffar askerine ne edeceğimi bilirim” diyerek uzaklaştı.
Nuşurevan “Nice edelim!” diye sorunca Hoca da “Tabl-ı ârâm çaldır, yoksa rezil rüsva olacağız!” dedi. Şah da hak verip tabl-ı ârâm çaldırdı. Sesi işiten Rüstem, kideyi bildiğinden el çekti. “Ben küffar askerine ne edeceğimi bilirim” diyerek uzaklaştı. Hamza gördü ki kâfir askeri cenk etmeyip, bârigâhlarına çekilmiş “Bre bunun aslı nedir? Ne oldu acaba bunlara?” derken Ebul Fetih Amr-ı Ayyar gelip “Yâ Sahibkıran! Rüstem, Şah’ın âlemlerine yaklaşınca Şah da korkusundan tabl-ı ârâm çaldırdı. Rüstem de gazabından askeri yarıp bir başka canibe gitti.” dedi.
Sahibkıran, Rüstem’in gelmediğini görünce “Ya bu oğlan bu kadar yüz akı işler etti de niye hâlâ gelmedi? Yâ Amr, hele bir haber getir. Zira bu yaptığı iş akla muhaliftir. Elhamdülillah ortada hicab edilecek bir durum yokdur. Onun yaptığı erliği Rüstem-i dâsitan etmemiştir. Bir hata vaki olmasın, hele gidip bir bak.” dedi. Amr yola çıkınca sahrada gezinen bir at fark etti. Yanına yaklaşınca Rüstem’inde bir ağaç dibinde düşüncelere dalmış olduğunu gördü. Varıp selam verdi. “Hay gözümün nuru ne oldu, niye burada oturursun?” dedi. Rüstem “Ayyar, gel hele şuraya otur. Ben sana ziyadesiyle ikram edeyim, sen de niyazımı yerine getir. Sen Sultan-ı Ayyarân’sın. Yedi peygamberin nazar gerdesisin.” dedi.
Amr, ruşen zamirdir, gönül gözüyle görür. Rüstem’in muradını hemen anlasa da bilmemezliğe verip sordu “Dilaver, nedir muradın?”. Rüstem “Atam Sahibkıran, cenge katılmayıp, sadece temaşa etti. Bana kafadâr olmadı. Hatırıma bir garip hal geldi. Ya beni imtihan eder ya da cenk edecek kafadârı her zaman bulamam diye yalnız cenk etmeyi tecrübe etmem gerektiğini düşünür diye fikir ettim.
- Geçen de kendi kuvvetini bana izhar etti. O zaman aklıma geldi ki acep ben kuvvette pederimle niceyim? Şimdi senden ricam şu ki: Beni de tebdil-i sûret edesin ben de varıp pederimle cenk edeyim.” dedi.
Amr, “Yanlış sevdaya düşmüşsün. Şimdi Sahibkıran ve beyler katında hürmetin yerinde iken ne hacet namusunu yıktırırsın! Atanın üstadı Hızır Aleyhisselam’dır. Ona şöyle pend ü nasihat etmiştir: “Yâ Hamza! Kimseye evvel hamle etmeyesin. Kaçanı kovalamayasın. Senden eman dileyenin emanını kesmeyesin. Kuvvetinle mağrur olmayasın. Altın ve akçeyi hesapsız taşıyasın. Avradını nikâhsız tutmayasın.” Bunları dedikten sonra sırtı yere gelmesin diye sırtını üç defa sıvazladı.
* Hazırlayan: Reyhan Çorak, Hamzanâme, Ketebe Yayınları, Haziran 2018