Rus ruleti

FATİH MEHMET DÖRDÜNCÜ
Abone Ol

Hikayemdeki kadını ya da seni değil, daha zeki olanın hayatta kalacağı iki âşık düşlemiştim sorumda. Bir kadına ölesiye âşık olabilecek kadar genç ve aptal iki kederli kurban. Kadının diğeriyle mutlu olacağı hayali kendilerini kıskançlıktan ya da ölmekten daha çok korkutan bu iki aşığın rus ruletiyle yalnız kadına değil bütün bir âleme meydan okumalarını sinsice ve çocukça bir neşeyle düşlemiştim.

Bu yazıda kullanacağım soruya karar verdikten sonra, kahvemi ve sigaramı alıp yazı masama oturmadan önce, tabii ki aklımdan soruyu değil seni geçirmiştim.

Nasıl bir soru, nasıl bir yazı olacaktı bu?

Bilemezdim.

Yine de, soruda değilse de hikayenin bir yerinde senden bahsedeceğimi bilirdim. Bu yeni ve harika soruyu ağır ağır yazarken duyacağım çocukça heyecanı hissederdim ama sorunun kendisini değil. Bir soruya uzun uzun yoğunlaşmak istediğimde önce eski, çok eski sorularımı sonra da onları çözerkenki halimi düşlerken yakalardım kendimi; çünkü o zamanlar “iyi bir soru sorabilmek için” derdim kendi kendime, “sorunun anlatacağı hikayeye de inanmalıdır önce insan.”

O akşam, içim, bütün kederlerimi bana bir an için bile olsa unutturabilecek bir soru yazma isteğiyle dolu olduğu için, sayılara, harflere, içinden çıkılmaz labirentlere yoğunlaşmak ve çözdüğümde beni mutlu edecek değil, beni çok ağır bir yükten kurtaracak bir soru yazabilmek için sabırsızlanıyordum.

Yağmurlu bir aralık günü, ıslak, karanlık ve sessiz sokaklardan hızlı adımlarla bir hayalet gibi geçmiş, bir hikaye anlatmak, bir soru sormak, daha doğrusu seni bir kere daha yazıyla hatırlamak için yazı masama oturmuş ama her zaman olduğu gibi anlatmak istediğim hikayeyi değil bir başka hikayeyi anlatmış ama anlatamadığım hikayenin hayali öyle bir yerleşmişti ki aklıma, soruya karar verdikten sonra, bunu yazıya geçirmeden önce, içimde ağır ağır atan bir damar gibi tüm benliğimle seni hissederken kalbim, aklımın gözü seni görmüyordu. Aklımın gözü namlunun ucunda, namlunun ucu sorumun içindeydi.

Hikayemdeki kadını ya da seni değil, daha zeki olanın hayatta kalacağı iki aşık düşlemiştim sorumda. Bir kadına ölesiye aşık olabilecek kadar genç ve aptal iki kederli kurban. Kadının diğeriyle mutlu olacağı hayali kendilerini kıskançlıktan ya da ölmekten daha çok korkutan bu iki aşığın rus ruletiyle yalnız kadına değil bütün bir aleme meydan okumalarını sinsice ve çocukça bir neşeyle düşlemiştim. Şimdi siz de bu aşıkların yerine koyun kendinizi ve hayatta kalıp sizi o güzeller güzeli kadınla mutlu rüyalar da görebileceğiniz günlere götürecek doğru çözümü kalbinizin aklıyla bulun.

İşte bu iki aşık altıpatlar bir silahla Rus ruleti oynamaya karar verir. 6 kurşun yuvası olan silindire İKİ kurşun PEŞ PEŞE yerleştirilir ve silindir çevrilir. İlk kişi silahı kendi kafasına sıkar ama silah patlamaz, tetik boşa düşer ve silahı diğerine uzatır. İkinci kişinin önünde 2 seçenek vardır:

1-Silindiri yeniden çevirip ateş edebilir.

2-Silindiri çevirmeyip ateş edebilir.

İkinci kişinin yerinde olsaydınız hayatta kalma ihtimalinizi arttıracak hangi seçeneği tercih edersiniz? Tıpkı hikayemin kahramanı genç ve aptal aşıklar gibi, böyle naif okurlarım olduğunu da bilirim. Bu okurlarım (ya da çözerlerim mi demeliydim?) böyle soruları sorunun ve çözmenin verdiği keyif için değil de büyük bir öfkeyle, sabırla ve görev aşkıyla çözmeye çalışır, ola ki bir süre için çözemezlerse huysuzlaşır, uykuları kaçar ve o soruyu çözene kadar da başka hiçbir şeyden keyif almazlar. Bu genç çözerleri, kitap okumayı kendi kişisel keyfi, edebi zevki için değil de her Türk genci gibi “bir gün işime yarayabilir” diyerek okuyan öfkeli ve iyi niyetli gençlere benzetirim. Bir hikayeyi kıssası için mi, hissesi için mi dinlediğine bir türlü karar veremeyen kafası karışık bir adamın şaşkın haline benzetirim. Ve evet, onları kardeşçe bir yakınlıkla severim. Onlara bakıp kendimle bir yakınlık kurmadan önce, onlara bakıp, kendi biçare gençlik günlerimle acımasızca eğlendikten sonra, onlara çaresizce ve kederle seslenebildiğim için de severim onları.

Okuyucu, ey okuyucu, soğuk ve yapayalnız odamda bu soruları çöze çöze değil, yaza yaza aklımı yitirdiğimi tabii ki bilemezsin. Aklımın sinemasında o aşıkların yerine geçip kardeşçe bir yakınlıkla birbirimize sarıldıktan sonra namluyu ölümsüz olduğuna inandığımız o günahkar kadının güzeller güzeli göğsüne çevirerek tekrar tekrar tetiğe bastığımı hayal ettiğimi ve bunun bir cinayet değil, intihar olacağını bildiğimi de bilemezsin.

Öyleyse kederli bir aşığın hüzünlü mısralarıyla bitirelim:

Yapayalnız kaldığım geceyarıları hep düşlediğim gibi seni öldürsem; bu hem cinayet olur hem intihar.

Değerleri size bağlı olan bir denklem.