Parayla Iban’ın kimde olduğu belli olmaz!
“Mal da yalan, mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan…” diyen Yunus Emre’nin resmini kâğıt paranın arkasına basan esprili bir devletin evlatlarıyız. Dervişle para önlü arkalı cebimizde duruyor ama yine de çayımızı yudumlarken gökteki yıldızları sayan gözlerimizde hafif bir buğuluk her daim var olmasaydı belki de bu yazıyı yazmayacaktım…
Farenin, maymunun kromozom sayılarını insanoğluyla karşılaştırmaktan vazgeçin;
para,
insanın kendisine en çok benzediği şeydir.
Tanıdıklarınızın parayla olan ilişkisine dikkatlice bakarsanız herkesin parayla kurduğu temasın kendi karakterini yansıttığını göreceksiniz.
Parayı ne kadar çok seversek insanlardan o kadar çok nefret ederiz. Parayı nasıl çarçur ediyorsak başkalarını o hızda harcarız. Parasını gizleyen sırlarını, duygularını, tepkilerini de gizler. Para, mübarek bir aygıttır, iyiyle kötüyü, mazlumla zalimi birbirinden ayırır. Para, Sırat’ın yeni adıdır; o köprünün ucunda cennet veya cehennem vardır. Yüzümüzü eğip birinden para isterken gurur denen musibeti yeneriz. Onda kulların hakkı vardır. Parayı kazanırken ve harcarken Allah aklımıza geliyorsa muhteşemdir. Parayı sevmeyen yoktur, aslolan paranın sizi sevip sevmemesidir. Para saygındır, yeterince saygı göstermiyoruz! Para, kendisine saygı göstermeyecek insanlardan kaçar. Para, paylaşmakla, dağıtmakla çoğalır.
Bir gider bin gelir.
İyi niyet ve kalite onu çoğaltır. Onu sevmek demek, helaliyle kazanmak, ihtiyacı olana dağıtmak demekse eğer, onu sevmek demek dinini sevmek demektir. “Benim dinim imanım para” diyen adamlar vardır. Gerçekten de dinimiz, imanımız kadar ona önem versek, paraya gösterdiğimiz saygı kadar dinimize imanımıza sarılsak kurtulacağız. Kul ile Allah arasına kimse giremez, diyorlar. Hayır! Para bazılarına şah damarından daha yakındır! Bazen de Şah’a yakın olan paraya yaklaşır. Parayı din kardeşimiz gibi sevelim. Onu kötülüklerden uzak tutalım, bizimle camiye gelsin, bara pavyona değil… Cebimizdeki para; çalışkanlığımızın, iyi niyetimizin, alın terimizin karşılığıdır.
Azlığı çokluğu da çok önemli değildir. Bereket azdadır. Altın dünyada az olduğu için kıymetli. Madem herkeste bu kadar az demek ki bir değeri olmalı. Evet, Müslüman’da para var ama ona yeterince saygılı davranmıyor. Müslüman, parayla barışmalı, onu stoklamadan özgür bırakmalı. İnsan sevdiğini bir yere göndermekten korkar mı? Salın gitsin paranızı, ne demişler: Dönerse senindir! Rahat bırakın, banka zindanlarında çürütmeyin, onu inşaata, betona çevirmeyin. Parayı yüreğe, davaya, aşka, fukaranın gözündeki hayat ışığına çevirin… Dinimiz, imanımız para olsun.
Yeter ki cebimizdeki para dindar olsun, sıkıntı yok!
Para, binlerce yıldır mağdur, paylaşılamayan bir ahu kız, nice yiğitler onun uğrunda kanlarını döktüler, kıyamete kadar böyle gidecek bu… “Mal da yalan, mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan…” diyen Yunus Emre’nin resmini kağıt paranın arkasına basan esprili bir devletin evlatlarıyız. Dervişle para önlü arkalı cebimizde duruyor ama yine de çayımızı yudumlarken gökteki yıldızları sayan gözlerimizde hafif bir buğuluk her daim var olmasaydı belki de bu yazıyı yazmayacaktım…
TAVAN
Damar yolu açıldı, serumla birlikte ağrı kesiciler aktı kanına. Öylece beyaz tavana bakıyordu adam. Koridordan gelen bağırmalar, ağıtlar birilerinin daha öldüğünü gösteriyordu. Tavanın beyazında kendisini hayata tutunduracak geçmiş güzel bir hatırayı anımsamak istedi. Beceremiyordu. Doktorlar panik içinde göz bebeğinin yok olduğunu sadece gözünün akının göründüğünü söyleyip telaşla çare arıyorlardı. Adam; siyah göz bebeklerini tavanın beyazıyla boyamış gülüyordu içten içe. Bir saat sonra orta yaşlı hemşire tavana bakıp hastanın göz bebeklerinin orada durduğunu görerek haber verdi doktorlara.
Doktorlar sakinleşip son portakal dilimlerini yutarak odaya doğru yürüdüler. Tavanda bir çift göz bebeği bırakıp gitmişti adam. Damar yolu açıktı, serumla birlikte ağrı kesiciler akıyordu kanına, tavanda asılı duran gözb ebeklerini aşağı indirecek mutlu bir an bulsaydı yaşayacaktı elbette ama koca hayatta mutlu bir an yaşamamış gibiydi. Doktorlar tavana bakan göz bebeklerini avuçlarıyla örtüp çıkmışlardı odadan. Bir tek güzel hatıra hayat demekti ama anlatamadan gitti işte… Kuyruğundan yakalayıp hayata tutunacak bir an bulamadan gitti…Odanın ışıkları söndürüldü ve tavan karardı, damar yolu açıktı ve ölüm hatırasız bir adamın daha finali oldu…
BİR MODERN CEMAAT ÖNDERİ FACEBOOK SAPTAMASI:
Cins Lan arkadaş; on gün camide görmediğimiz adamı arayıp sormaz, merak etmeyiz ama üç gün Facebook’ta paylaşım yapmadığını takip ettiğimiz adamı hemen arar, bulur, başında bir iş mi var, hasta mı, öldü mü diye meraklanıp telefona sarılırız. Modern cemaat algısı bu olsa gerek.