Para konuşur, saçmalık yürür
Her şey 1907 yılında New York’ta bir grubun bakır pazarını ele geçirme girişiminin başarısız olmasıyla başladı. Haber hızla yayıldı, panik havası oluştu, mudiler bankalara hücum etti, borsa çöktü ve büyük bir finansal kriz ortaya çıktı.
22 Ağustos 1934’de Borsa komisyoncusu ve Amerikan Muharipleri Derneği Connecticut şube yöneticisi Gerald C. MacGuire, savaş kahramanı emekli General Smedley Butler ile Newark’ta bir otel odasında son kez buluştu. Generale darbe planından bahsetti.
Plana göre Amerikan Muharipleri Derneği, Croix-de-Feu benzeri bir yapıya dönüştürülecek, general başına geçecekti. Bu ordu marifetiyle ya Beyaz Saray’a yüksek yetkilerle donanmış bir başkan yardımcısı atanacak ya da darbeyle hükümet düşürülecekti. MacGuire, ‘gerekli gazeteler elimizde, başkanın sağlığının kötüye gittiğine dair bir kampanya başlatırız. Aptal Amerikan halkı zokayı yutacaktır’ diye eklemeyi de ihmal etmedi.
1934 yılında taze başkan Franklin D. Roosevelt’e karşı bir darbe planlandı. Bunun sebeplerini anlamak için filmi birkaç yıl geriye sarmamız gerek.
MacGuire, ‘gerekli gazeteler elimizde, başkanın sağlığının kötüye gittiğine dair bir kampanya başlatırız. Aptal Amerikan halkı zokayı yutacaktır’ diye eklemeyi de ihmal etmedi.
Her şey 1907 yılında New York’ta bir grubun bakır pazarını ele geçirme girişiminin başarısız olmasıyla başladı. Haber hızla yayıldı, panik havası oluştu, mudiler bankalara hücum etti, borsa çöktü ve büyük bir finansal kriz ortaya çıktı. John P. Morgan adlı para tröstü krizin yayılmasına sebep olduğu halde kahraman edasıyla olaya el attı. ‘Servetimin yarısını Amerika’nın itibarının korunmasına adıyorum’ diyen Rockefeller ile birlikte piyasaya kredi dağıttı. Bankerler suni bir krizle bütün mali piyasayı ele geçirdiler ve buna süreklilik kazandırmak için Merkez Bankası’nı (FED) kurdular. Böylece para basma yetkisi Kongre’den alındı; Amerikan doları Warburg, Rockefeller, Morgan, Schiff gibi birkaç ailenin kontrolüne girdi. FED ilk büyük sıçrayışını 1. Dünya Savaşı’nın finansörlüğüyle yaptı, hükümete faizle verdiği borçlarla yerini tahkim etti.
Amerikan Ekonomisi 1. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın en büyük kreditörü oldu. Savaş tazminatlarıyla dünya Altın stoğunu topladı, verdiği borçlarla da ülke ekonomilerini kendisine bağımlı hale getirdi. 20’li yıllarda fonladığı Avrupa demir çelik ve kömür gibi sanayi mallarının üretimine yönelirken ABD tüketiciye mal arz eden sektörlerde uzmanlaşmaya gitti.
Tüketici mallarındaki artış hızlı büyümenin motoruydu fakat sonsuz refah illüzyonu spekülasyonun kapısını açtı.
Sermaye sınıfı tarafından, piyasaya müdahale ve denetim araçlarını kullanmayı günah sayan ABD Başkanları desteklendi (belki de belirlendi). Öyle ki yapısal reformlardan ve yasal çerçeve çizmekten bahseden biri çıksa doğrudan komünistlikle suçlanıyordu. Hükümetlerin klasik liberalizme imanı ve beceriksizlikleri tekelci sermayenin işine geldi. Örneğin Merkez Bankası‘nın durgunluk döneminde faiz arttırmasıyla denizaşırı sermaye ülkeye girmiş ancak bunlar da hisse senetlerinde şişkinliğe yol açıp faiz artırımı kararı verenlerin cebine akmıştı.
Hisse senedi alımı için açılan krediler, alt gelir gruplarından olanların da iştahını kabartmaya yetiyordu. Yüksek kazanç hayaliyle her kesimden insanın aktığı borsa 24 Ekim 1929’da dibe vurdu. Kısa sürede yeryüzü cennetinin aslında bir simsarlar cehennemi olduğu ortaya çıktı. Ekonomik kriz hızla tüm sanayileşmiş ülkelere yayıldı.
- Sonuç; hammadde fiyatlarında ve sanayi üretiminde yarı yarıya düşüş, milyonlarca işsiz, binlerce evsiz, iflaslar ve yükselen faşizm. Krizi fırsata çevirmek gibi bir safsatayı yayan krizin mimarı para tröstleri bu işten yine karlı çıktı.
Ekonomik Buhran’ın sertleştiği 1933 yılında Franklin D. Roosevelt ‘New Deal’ adlı bir programla ortaya çıkıp başkan seçildi. Programı; gelir dağılımı bozukluğunu düzeltmeyi, altın ve döviz kurunu başkanlığın kontrolüne geçirmeyi, bankacılık sektörüne yeni düzenlemeler getirmeyi içeriyordu. İş çevresince, FDR’nin kendi sınıfına ihanet ettiği düşüncesi yayıldı.
Özetle, FED’in kuruluşuyla Amerikan devleti kapitalistin otlağına dönüşmüştü. 1. Dünya Savaşı’nda ekonominin yüzde ellisi 200 holdingin eline geçmiş, savaş sonrası kıta Avrupası’nın birikimine de el konulmuştu ve 1929 kriziyle de dünya ekonomisi üstünde tam bir tahakküm sağlanmıştı. Roosevelt’in programının bir geriye dönüş olduğu fikri hâkim oldu ve büyük patronlar bir darbe tezgâhladı. Başrolü de 1932 yılında savaş tazminatları için Washington’da binlerce kişiyle eylem yapmış Smedley Butler adlı eski bir generale verdiler.
Smedley Butler, darbe yapmak yerine kumpası Temsilciler Meclisi’ne şikâyet etti. Kongre tarafından bir araştırma komisyonu oluşturuldu. Halktan gizlenen (daha sonra bir gazetecinin ortaya çıkardığı) raporun sonuç bölümünde şunlar yazıyordu;
‘Bazı insanların bu ülkede faşist bir yönetim kurmak için girişimde bulunduğuna dair kanıtlar elde edilmiştir. Bu girişim tartışılmış ve planlanmıştır. Mali destekçilerin onay vermesi halinde gerçekleştirileceğinde şüphe yoktur.’
Kumpasta eski New York Valisi Al Smith, eski Demokrat Başkan Adayı John W. Davis, eski eyalet komutanı William Doyle gibi birçok siyasetçi ile askerin ve Dupont, J. P. Morgan and Co, Goodyear, Bethlehem Steel, General Motors yöneticileri gibi sermayedarların adı geçiyordu. Araştırma komisyonunun raporuna rağmen darbe teşebbüsüne ismi karışanlar hakkında hiçbir yasal işlem yapılmadı ve olay örtbas edildi.
Teşebbüsle ilgili bulguların sümenaltı edilme gerekçesi hala bir muamma. Roosevelt’in, darbecilerle anlaştığı, programına destek koşuluyla davayı kapattığı söyleniyor. İşin aslı New Deal projesi ciddi bir başarı sağlayamadı. ABD, ekonomik krizden ancak 2. Dünya Savaşı ile kurtuldu. Komplocu iş adamlarının faşist hükümetlerle ticari ilişkilerine ABD yıllarca göz yumdu. Bu ilişkiler ağı, Roosevelt ile darbeciler arasındaki gizli anlaşmanın maddelerine dair bize bir şey fısıldıyor olabilir mi?