Pablo Escobar ve narko-futbol

ADEM YİĞİT
Abone Ol

Kazanamadıkları oyunları oynamıyorlar, ya da oyunun kurallarını hep kazanabilecekleri şekilde yeniden yazıyorlardı. Bu karanlık figürler, yani karteller, kendilerine ait dünyaları, tarzları, kuralları olan suç örgütleriydi. Türkiye’nin “Kartel’i” cehennemden çıkan çılgın delikanlılardı; fakat Kolombiya’nın delikanlıları o cehenneme girebilmek için yarışıyorlardı.

Pablo Escobar, Kolombiya’yı ve dünyayı kasıp kavuran uyuşturucu kartellerinin en bilinen ismi. Bu şekilde söyleyince onu ve içinden geldiği düzeni küçümsüyor gibi oldum. Şöyle söylesem sanırım abartmış olmam:

İki kader iki hayat: Dürüstçe bir hata
Cins

O, 70’lerin sonundan 90’ların ortasına kadar dünyayı kasıp kavuran Kolombiyalı uyuşturucu tacirlerinin marka yüzüydü. Latin havasını her şeyiyle yansıtan bu güzel ve yavaş ülkede işçisinden siyasetçisine, doktorundan hastasına, avukatından suçlusuna herkes futbol aşığıydı. Bu son figüre kadar saydıklarımız, oyunu izlemek ve oynamakla yetinen kesim iken, son figür, seyretmeyi pek sevmeyen insanlardan oluşuyordu. Kazanamadıkları oyunları oynamıyorlar, ya da oyunun kurallarını hep kazanabilecekleri şekilde yeniden yazıyorlardı.

Önemli futbol kulüpleri uyuşturucu tacirlerinin kontrolünde ve kirli işleri için kulüpleri kullanıyorlar.

Bu karanlık figürler, yani karteller; kendilerine ait dünyaları, tarzları, kuralları olan suç örgütleriydi. Türkiye’nin “Kartel’i” cehennemden çıkan çılgın delikanlılardı; fakat Kolombiya’nın delikanlıları o cehenneme girebilmek için yarışıyorlardı. Ülkeyi kendi aralarında parsellemişlerdi adeta. Medellin karteli Escobar’ın, Cali karteli de Orejuela kardeşlerin kontrolündeydi. Hemen her alanda kanlı bir rekabet içindeydi bu gruplar. Futbol dahil. Dönemin Adalet Bakanı Lara Bonilla bu duruma dikkat çekmişti: “Önemli futbol kulüpleri uyuşturucu tacirlerinin kontrolünde ve kirli işleri için kulüpleri kullanıyorlar.” Bu kulüpler Escobar’ın desteklediği Atletico Nacional ve Orejuela kardeşlerin America’sı idi. Bir şeylerin değişmesi umuduyla yola çıkan Bonilla, 1984’ün 30 Nisan’ında, sembollerle donatılabilecek “beyaz” mercedesinde katledildi.

Escobar’ın desteklediği Atletico Nacional ve Orejuela kardeşlerin America’sı idi.

Bu Kartellerin ilk cinayeti değildi ama o döneme kadar en sarsıcı olanıydı. Narko-futbolda rekabet, saha içi ve dışında durdurulamaz bir hâl almıştı iyiden iyiye. İki ezeli rakipten Cali karteli yerel ligi domine ederken, 87 ve 88’de Libertadores’i kazanmaya çok yaklaşmışlardı. Uzatmaya giden 87 finalini 120. dakikada yedikleri golle kaybettiler. Cali kartelinin yerel ligdeki başarısına rağmen; öfkeli gözlerle uzaktan bakabildiği Libertadores’e Escobar 1989’da ulaşıyor ve böylece rövanşı çok daha prestijli bir kupayla alıyordu. Aynı yıl Forbes dergisinin dünyanın en zengin insanları listesindeydi. Nasıl zengin olduğu önemli miydi? Forbes için hayır. Öyleyse bile, listede yer alanların pek çoğu gibi ona da bir melek maskesi takılmıştı elbette.

Kolombiyalı uyuşturucu tacirlerinin marka yüzüydü.

Futbol da o maskenin cilasıydı. Futbola yaptığı yatırımlardan, halk nezdindeki imajından, medyadaki gücünden bahseden Forbes, Escobar’ın, sanılanın aksine bir Robin Hood olduğunu aktarıyordu “kıymetli” okuyucularına. Escobar ertesi yıl da kupaya çok yaklaştı. Brezilya’dan Vasco ile oynadıkları maçı 2–0 kazandılar. Fakat Brezilya ekibinin başkan yardımcısı Eurico Miranda maçtan önce 6 silahlı adamın yanlarına geldiğini, kendilerini tehdit ettiklerini açıkladı ve bazı belgeleri de CONMEBOL(UEFA’nın Güney Amerika Muadili) ile paylaştı. Kolombiya’nın futbol oynamak için güvenli bir ülke olmadığı artık anlaşılmıştı. Kolombiya kulüpleri, uluslararası maçları yurtdışında yapacaktı. Bu ülkelerden biri de ABD idi.

  • Kolombiya takımlarının ABD’ye ilk ziyaretleri bu değildi. Philipp Morris tarafından düzenlenen “Marlboro Kupası”nın da daimi katılımcılarıydılar. Bir sigara firması, Dünyanın uyuşturucu trafiğinin %80’ini yöneten kartellerin takımlarını ABD’de ağırlıyordu. Hem de yılda bir kaç kez.

Aynı yıllarda bambaşka bir oyunun son dakikaları oynanıyordu dünyada. Soğuk Savaş adlı bu oyunu kazanan ABD, sıcak bölgeleri de kontrolü altına almak için harekete geçmişti. Escobar, çemberin daraldığının farkındaydı. Hükümetle bir anlaşma yapıp, cezasını “Kendi inşa ettiği, içinde futbol sahası da olan” bir hapishanede çekmek istediğini iletiyordu yetkililere. Hapishaneden çok bir sarayı andıran “La Catedral”de erken emeklilik rüyası gibi geçen aylardan sonra hükümet onu başka bir hapishaneye nakletmek istedi. Escobar firar etti.

Escobar’ın ölümüyle Kolombiya futbolunda bir dönem kapanırken dünya futbolu yeni bir döneme girdi.

Düşmanlarınca (Cali karteli 1 milyon $’a yakın maddi destek sağlamıştı bu ekiplere) fonlanan ABD destekli “arama birimi” radarına takıldı, yeri tespit edildi ve kıstırıldı. Saklandığı yerden oğlunu aramış, bu da onun yakalanmasına sebep olmuştu. Oğluna göre Escobar, artık kaçmaktan yorulmuştu ve tüm bu aramaları bilerek, isteyerek yapmıştı. Escobar’ın ölümüyle Kolombiya futbolunda bir dönem kapanırken dünya futbolu yeni bir döneme girdi. Ortaya çıkardığı model ülkemizde dahi taklit edilen bir spor yönetim modeli oldu. Kolombiya ise asıl patlamayı meseleyi gerçek manada idrak edip, ciddi altyapı yatırımları yaptıktan sonra yakaladı. Bugün ülkenin yüzü olan pek çok süper star, Avrupa’nın büyük liglerinde forma giyiyorlar.

Spor komplekslerinden hayvanat bahçelerine, sağlık merkezlerinden ücretsiz eğlence merkezlerine pek çok yatırımı bulunan, alt sınıfların desteğiyle vekil seçilen, çok tehlikeli bir isim olmasına rağmen kendini halk adamı olarak tanıtan bu “Medellinli” nin izinden giden isimler belki görünürde onun kadar “tehlikeli” değillerdi; ama onun kadar sosyal de sayılmazlardı. Aksine bencildiler. Tek hedefleri güçtü ve bu güce en zahmetsiz ulaşabilecekleri yol da futboldu.

Canı sıkılan nişancı: Higuita
Cins

Hiç vermeden hep alarak elde ettikleri birikimi ve itibarı daha sonra farklı alanlarda kazanca tahvil ediyorlardı. Böylelikle kişisel tarihlerini zaferlerle doldurdular. Bu durumun üstüne çıkarsız gidebilecek Bonillalarımız olmadığı için; biz onları sadece “Efsane Başkan, Büyük Başkan” olarak tanıdık.