'Onu alkışladılar, çünkü anlamadılar' Eduardo Galeano
1-
Galeano’nun kalemi Uruguay’ın ve Latin ruhunun bir kalkanı gibiydi. Oku atar atmaz yaya ihaneti aklından geçiren Batı’ya karşı evrensel tarihin Batı’nın elinde olmadığını söyledi. Gazeteciydi, yazardı ama futbolcu olamamıştı. Yaşadı ve Latin Amerika tarihini yeniden yazdı. Ömrü boyunca hikâyeler topladı, anlatacak daha çok şeyi vardı ölüm olmasaydı.
2-
Coğrafya bilimine göre Amerika kıtasında doğmuştu ama hiç Amerikalı olmayacaktı. Muhammed Ali’nin çıktığı ringde kenardan onu destekleyecek “Haydi Ali son bir yumruk” diyecek kadar yüksek çıkıyordu sesi sanki. “Adalette tıpkı yılanlar gibi, yalnız çıplak ayaklıları ısırıyor” diyordu, haklıydı ve haklı kalacaktı.
3-
1973’teki askeri darbe sonucunda hapse atıldı, ardından sürgüne yollandı. Yerleştiği Arjantin’de Crisis adlı bir kültür dergisi çıkarmaya başladı. 1976’da Arjantin’de Videla rejimi, askeri bir darbeyle iktidara gelince İspanya’ya kaçmak zorunda kalan Galeano, 1985 yılında geri dönebildiği Montevideo’da 13 Nisan 2015’te hayatını kaybetti.
4-
“Ben her zaman boğanın tarafını tuttum, matadorun değil. Ve hâlâ aynı taraftayım” diyordu. Her yüz kilometrede bir mazlumla zalimin yer değiştirme dengesinden haberdardı. Yine de bütün bu yer değiştirmelerin özünde başka bir şeyin, başka bir elin, bir patronun bulunduğunun farkındaydı.
5-
Bir futbol dilencisiydi. Maç maç gezip güzel bir futboldan başka bir şey dilemedi. Camus’un ve dahi birçok yazarın hayatında yer tutan futbol onun hayatında da söz sahibiydi. Ona da top hep beklemediği yerden mi geldi bilinmez; ama anlattıkları, hak yiyenleri kapattıkları köşeden avladı.
6-
Tarihin bir oluş hali, bir bütün olduğunu, bozulmaya uğrasa da bıkmadan usanmadan “şimdi”nin dürüst geçmiş zamanın vekaletini aldığını söyledi. “Hiçbir tarih dilsiz değildir. İstedikleri kadar sahiplensinler, bozsunlar, hakkında yalan söylesinler, insan tarihi çenesini kapalı tutmayı reddeder. Sağırlığa ve cehalete rağmen geçmiş zaman, şimdiki zamanın içinde tiktaklamayı sürdürür.”
7-
Aşkı başka türlü anlatmanın mümkün olmadığını düşündürdü bizlere. “Göz gördü, gönül sevdi”nin anlamını şu sözleriyle daha da genişletti, bir adım daha yaklaştırdı bizi, nereye olduğunu bilmeden görmeye gittiğimiz o kişiye: “Uyku tutmuyor. Göz kapaklarımın arasına sıkışmış bir kadın var. Çık oradan derdim ona diyebilseydim. Neylersiniz ki boğazıma da bir kadın kaçmış.”
8-
Bir yalan üzerine kurulan hayatlara, birbiriyle göz göze gelmekten korkan insanlara ve buna kendini mecbur hissedenlere karşı bir itiraz haliyle yazılarını yazdı. Konuşur gibi yazdı, bir kürsüye çıkmış bir aydının diliyle de yapmadı bütün bunları. Sesi bize yakın, sesi altyazıyla uyumluydu. Bütün sesi kısıklara, bütün kalıplara karşı Behçet Necatigil’in şu dizesini haykırdı âdeta: “Sanki ses olmayınca hiçbir şey olmuyordu.”
9-
Galeano, bir unutmanın elinden insanın belleğini kurtarmak istiyordu. Bundan olsa gerek “hatırlama takıntısı olan” biriyim demesi. Olay mahallinden şahit yazarlar diye kaçanlara karşı yetişebildiği her olaya, her duruma tanıklık etti ve belki de bunları bize miras bıraktı. Sokağın ona dediğini yaptı. Bir pencereden olan biteni izlemek yerine, evinin penceresini kırdı ve sokakla arasında hiçbir şeyin durmamasını sağladı. Böylece Günler Yürümeye Başladı. Cemil Meriç için Türkiye, Borges için Arjantin diyorsak Galeano için de Uruguay’ın ta kendisini diyebiliriz.