Olabilir önemli değil...
Kendisi yanamayan kişi, kimi ve nereyi aydınlatabilir ki. İşte hayat bu yanlışlarla beraber yaşanır. Doğru varsa yanlış da vardır. İstenen, beklenen, insanın yanlışında ısrar etmemesi, yanlışını kabul etmesi ve bir daha yapmama çabası içinde olmasıdır. Kusursuz olması değil…
Evet, hayat sancılı geçer. Zorluklarla, cefayla, sıkıntılarla, dara düşmelerle, yere düşmelerle, düşüncelere dalmakla, dalıp gitmekle, gittiğin yerde kalmakla…
Her şey zıttı ile kaim. Nasıl yeri geldiğinde mutlu oluyorsak, yüzümüz gülüyorsa yine yeri geldiğinde gülen o yüzümüzden yaşlar da akacaktır. Akacak ki gülmemizin kıymeti olsun, farkı olsun. Akacak ki demiri tavında dövülen kılıç gibi olgunlaşalım, ol'alım. Sadece bugün değil dün de vardı ahlâkî sıkıntılar, daha doğrusu hayatın içindeki bütün yaşamsal, davranışsal sorunlar. Bazı zamanlarda bazı toplumlarda bazı insanlar vesilesiyle (özellikle peygamberler) ahlâkî olarak hayat kalitesi yükselmiştir, yüksekçe yaşanmıştır. İnsanlık tazelenmiş, kendine gelmiştir. Böylesi dönemlerde bile kötü olan sadece en aza indirgenmiştir.
Bu tür dönemleri göz önünde bulundurarak hayattan mükemmeliyetçilik beklemek aheste bir çaba. Sürekli hayatımız iyi olsun diye çalışırız, çalışmalıyız da, ama sürekli iyi olmasını bekleyemeyiz. Ayrıca sürekli iyi olan tersinden bakıldığında kötüdür. Sürekli iyilik insanı olgunlaştıramaz, insan bu şekilde hakikate vakıf olamaz, olmuş sayılmaz. Bu şekilde yaşanan şey de iyilik sayılmaz… Devletten iyi olmasını, adaletli olmasını, halkın ihtiyaçlarına anında çözüm bulması beklenir, çalışan maaşının iyi olması bekler, kırmızı ışıkta bekleyen sürücü yeşilin hemencecik yanmasını bekler, çocukların uslu, ana babanın ince düşünceli, akrabaların hâl hatır soran, vefalı insanlar olması ve dahası beklenir ve bunları bekleyen insan aynı zamanda bekletiyorsa, daha çok bekleyecek demektir. Bekleyen kişinin aynı zaman bekletiyor olması, onun da yanlış yaptığı ve yanlışın içinde olduğudur.
- Kendisi yanamayan kişi, kimi ve nereyi aydınlatabilir ki. İşte hayat bu yanlışlarla beraber yaşanır. Doğru varsa yanlış da vardır. İstenen, beklenen, insanın yanlışında ısrar etmemesi, yanlışını kabul etmesi ve bir daha yapmama çabası içinde olmasıdır.
Kusursuz olması değil… Sürekli kusursuzluğu bekleyerek hem beklediklerimize hem de kendimize haksızlık yapıyoruz. Eksiklikler, kusurlar, yanlışlar hatta ayıplar olacaktır. Olabilir, önemli değil. Biz, bize düşenden mesulüz. Serzeniş içerisinde, sürekli şikâyet perver bir anlayış ile kime ne yararımız olabilir ki. İnsan sabırlı, sakin kaldığı zaman içerisinde daha yerli yerinde düşünür ve bu düşünmeye ayırdığı süre içinde de daha sağlıklı kararlar alır. Her insan kıymetlidir. Her konuda şunu unutmamalıyız ki bizden başkalarının da düşünceleri, fikirleri var. Onların da söz hakkı saklıdır.
Eksiklikler, kusurlar, yanlışlar hatta ayıplar olacaktır. Olabilir, önemli değil. Biz, bize düşenden mesulüz.
Dünyayı sanki tek başına yaşanılan bir yermiş gibi telakki edersek bu şekilde kendimize ve çevremize faydalı olamayız. Belki yukarıda yazılanları biliyor idik ancak insanoğlu aciz yaratılmıştır, unutkandır, gaflete düşebilir. Kendimize zaman ayırıp, kendimize dönüp başka neler biliyorduk da unutmuştuk bunu sorgulayabiliriz. Başka insanları dinlerken, kendimizi de ihmal etmemeliyiz. Kendimize karşı da dürüst, ilgili olmalıyız. Kendimize de söz hakkı vermeli ve haksızlık etmemeli, ahlaki davranmalıyız. Ve hayattan beklediklerimiz, beklentilerimiz konusunda, hayata zaman ve fırsat tanımalı, ona da sabır göstermeli ve de istediklerimizi karşılaması konusunda ona yardımcı olmalıyız.