Off! Hay, Hak! Şeyh Küşterî ne söyledi?

GÜVEN ADIGÜZEL
Abone Ol

Off, hay Hak! Karagöz perdesi büyük âlemin temsilidir. Işık söndüğünde geriye cansız bir perde kalır. Oyun bitmiş, gölgeler tükenmiştir. İnsan perdede kaldığı zamanın hakikatini idrak etmekle mesuldür o halde. Karagöz perdesi "Küşterî Meydanı"dır, ehli bunu bilir. Dünya bir ibret perdesidir, yaşamak buna delil. İnsan gölgeler içindedir, ışığın kaynağını bilmeyen hepten zelil. Hayalîler böyle söyler, gölgeler buna dâhil.

  • "Kadîmi yâdigâr-ı Hazret-i Şeyh Küşterî'dir bu Temâşâ kıl buyur ikbâl ile gel pür-meserret ol"
  • Latifî

Âl-i Osman'ın soy oğlu, ilk sultan, kerim devlet rüyasının tabircisi, Osmanoğlu'nun en uzun ömürlüsü, Şücaeddin, İhtiyareddin, Seyfeddin, ikinci padişah, Bursa fatihi, Sultan-ı Azam Orhan Bey'in huzurunda bir sırlı şeyh. Gölgelerin pîri, hayâllerin ustası, dünya meydanına bağdaş kurup oturmuş bir mutasavvıf. Acem diyarından gelmiştir Bursa'ya. Horasan erenlerindendir el-hak. Mehmed Küşterî derler adına. Uluğ oğlu Orhan'ın buyruğuna icabet etmiştir şimdi. Şeyh Küşterî, Karagöz lakaplı demirci ustası Kambur Bâli Çelebi ile mimar-ustabaşı Halil Hacı İvaz Ağa'yı yakından tanır evvelinde. Ahali tarafından çok sevilen bu iki nüktedan adamla uzun yıllar dostluk yapmış, teşrif ettiği sohbet sofralarında onlara yarenlik eylemiştir. İdamlarıyla birlikte derinden müteessir olduğu belli, hüzünle doludur esrarlı gözleri. Elemlerini unutmak için kalbine acı tuz bastığı dostlarının aziz hatıralarını yâd edip, o nükteli sözleri şifa arayan ruhuna nakşetmektedir şimdilerde. Bu sebeple huzurdadır zaten.

Orhan Gazi, anlat der Küşterî'ye, kimdi bu adamlar? Ahalim neden matemdedir, niye böyle yas tutarlar? Şeyh Küşterî, derin bir nefes alır önce. Kabul buyurursanız bir ata oyunuyla hayal edelim onları, bu dünya perdesinde son bir kez görünsünler isterim diye ümitsizce bir teklifte bulunur sultana. Orhan Gazi, başıyla onayladığını işaret eder. Meydan senin Küşterî der ve perde açılır o anda. İstediği dört şey gelir önüne; kül, zeytinyağı, çanak ve ak tülbent. Gölgelerin efendisi gibi yürüyüp, ışığı ustalıkla eğip büken bu sırlı şeyhin yaptıklarına merakla bakar Orhan Gazi. Şeyh Küşterî, kül ve zeytinyağını demir çanakta karıştırıp ortaya çıkan ateşi bir meşale gibi yakarak, derin karanlığı ürkütür. Bir ses yankılanır gibi olur uzaktan, Off, hay Hak! Küşterî devam eder mesleğine. Işığın getirdiği gölgelerle süslediği beyaz tülbendinin arkasına geçtiğinde, elinde, sivri çarıklarından yeniden doğurduğu iki dostu vardır artık. Gölge oyunu başlar. Sağ çarığı Karagöz, sol çarığı Hacivat. Ak perdeye düşen gölgeli hakikati, büyük bir dikkatle izlemektedir sultan.

Şeyh Küşterî, bir Hacivat şiiriyle başlar. Karanlık, demini alır, perde gazelidir bu. Uzun uzun konuşturur çarıktan gölgeleri, muhavere çetindir, halkın Karagöz'ü, okumuş sınıfının Hacivat'ını sürekli yanlış anlar, ikisi de temsil ettikleri tasvirlere göre eksiktir ve birbirleriyle konuştukça tam olurlar. Zıtlıkların birliğinden, kaosun dirliğine uzanan gölgeli yolda, bir ak tülbendin arkasında, Küşterî Meydanı'nda ya da en doğru tabirle bu ibret perdesinde kâinat ve insan temâşâ edilir. Başrol görünürde Karagöz ile Hacivat, ama asıl anlatılan zerreden kürreye tavaf halinde olan koca bir kâinat. Şeyh Küşterî'nin sözü hitama erer, sultanla göz-göze gelirler, ateşe doğru sessizce üfler nefesini Küşterî, ışık söner, hafif bir is yükselir havaya, gölgeler kaybolur. Orhan Gazi, hem tebessüm etmiş, hem de ağır kederlere boğulmuştur. Gölgelerin şeyhi çarıklarını giyer, tülbendi toplar, oyunu bitirir. Perde kapansa da, gölge oyunu böylelikle başlamıştır artık... Bu hadisenin aslında hiç vuku bulmadığını söyleyenler haklıdır. Aynı, o an orda bulunan gölgelerden biriymiş gibi meseleyi anlatanların ve dahi Şeyh Küşterî'yi meslek pîri kabul eden cümle hayalînin haklı olduğu gibi. Rivayet odur ki, bu iki nüktedan adamın kalbi o ibretlik neş'eye ustalıkla gömülmüştür.

DÜNYA PERDESİ

Karagöz perdesinde hayat bulan bütün gölge oyunlarının mukaddimesinde Allah'ı takdir ve tazîm vardır. Ana metnin etrafında dolaşan tarihsel bir doğaçlama kültürüyle gelişerek, bu bağlamda, perde arkasındaki hayalînin söz gücüyle her gece binlerce kez yeniden üretilerek tükenmez bir anlama kavuşmuştur aslında. Oyunun içeriğindeki güçlü bir mizahla örülmüş tasavvufî vurgular, bu gölge gösterisinin insan adlı muammayı odağına alan bir ibret tiyatrosu olduğuna delildir. Neşeyle izlenir, içten içe Karagöz'ün tarafı tutulur ama Hacivat'sız hikâyeler hitama ermez, bilinir. Perde, aynı dünya gibi zıtlıklarıyla güzeldir. Mana karşıtında bulur kendini, dünya döndükçe her şey zıddıyla kaimdir. Meydan yani perde anlamı kuşatacaktır. Ve insan meydana çıkar; söz başladığında. Karagöz oyunundaki bir perde gazeli Küşterî Meydanı'nı hülasa eder sanki. İnsan ki bu meydandan öte, bu meydandan içeri: "Bir beyâz üzre yazılmış dil-küşâdır perdemiz / Atlas ü dîbâdan olsa ger sezâdır perdemiz / Gerçi etfâl-i cihâna türlü sûret gösterir / Nezd-i âriftevelî ibret-nümâdır perdemiz." Off, hay Hak! Karagöz perdesi büyük âlemin temsilidir. Işık söndüğünde geriye cansız bir perde kalır. Oyun bitmiş, gölgeler tükenmiştir. İnsan perdede kaldığı zamanın hakikatini idrak etmekle mesuldür o halde. Karagöz perdesi "Küşterî Meydanı"dır, ehli bunu bilir. Dünya bir ibret perdesidir, yaşamak buna delil. İnsan gölgeler içindedir, ışığın kaynağını bilmeyen hepten zelil. Hayalîler böyle söyler, gölgeler buna dâhil: "Ehli hâl olmayana bilmek muhâl, pîrimiz üstadımız Şeyh Küşterî eylemiş böyle hayâl."

-Bu vesileyle Şeyh Küşterî'nin torunu olduğunu söyleyen ve bir ömür o gölgelerin peşinden koşan cennetmekân Ahmet Uluçay'a rahmet ve özlemle-