Nehirden denize…
İronik bir şekilde tuhaf olan durum, dünyanın pek çok yerinde insanlar sanal bir dünyada yaşarken, eş zamanlı olarak büyük bir gerçek soykırım gerçekleşiyor olmasıdır.
Gazze'de devam eden yıkım, hem Ortadoğu’da hem Asya, Afrika, Batı Avrupa hem de Kuzey ve Güney Amerika'da Filistin'le dayanışma amacıyla sayısız protestoya yol açtı. Yaklaşık 2 milyarı aşkın Müslüman ümmetin, Batı destekli İsrail’in katliamlarını durduramaması, Gazze'de yaşayan herkese yönelik ölümcül aşağılama, hassas jeo-politik ittifaklar, Amerikan süper gücü ve parçalanmış bir İslam dünyası açısından analizlere tabi tutuldu. Tüm bu faktörler gerçek ve etkili olmakla birlikte, iki önemli noktaya daha işaret eden ek bir analiz daha ortaya konulabilir. Birincisi, Batılı ulus-devletlerin kendi halklarıyla bağlarının büyük ölçüde kopmuş olması. İkincisi de, 1. Dünya Savaşı öncesi koşullar ve bilgiyi süper hızlı bir şekilde ve neredeyse tamamen sanal olarak yaşayan ve yayan bir dünya.
Liderlik ve halk
Çok sayıda köşe yazısında ve farklı görüşlerden televizyon yorumcuları tarafından tartışıldığı üzere, bölgeyi yeniden şekillendirme çabalarında (hedeflerden biri açık bir İsrail- Suudi Arabistan ittifakı olan) Filistin'in sesinin tamamen bir kenara itilmesi, doğrudan veya dolaylı olarak mevcut 'savaşa' yol açmıştır; Arap devletlerinin çoğu on yıllardır halklarıyla büyük ölçüde uyumsuzdur ve (yeniden açılan) Filistin davası, bu liderleri son iki ayda bir dayanışma görüntüsü sunmak için çabalamak zorunda bırakmıştır.
Türkiye, 1949'dan beri İsrail ile diplomatik ilişkilere sahip olduğu ve Filistin'e verdiği destekte açık sözlü olduğu ve Müslüman ümmetinin pek çok kesimi tarafından 21. yüzyıl lideri olarak görüldüğü için kendisini potansiyel bir arabulucu olarak sunmaya çalışmıştır. Bölgedeki ülkelerin (Arap ülkeleri, İran, Türkiye) halkları, ötekileştirilen ve ezilen Filistinlileri gönülden desteklemeye devam etmektedir.
Avrupa Birliği ve Batı Avrupa ülkelerinin çoğu (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya) Hamas'ı kınadıktan sonra İsrail'in Gazze'ye saldırısını destekledi. Ve gerek jeopolitik, gerekse tarihsel olarak bağlı oldukları İsrail’e yönelik bir saldırıya kırmızı çizgi çekmekte hızlı davrandılar. Londra, Paris, Berlin ve diğer büyük şehirlerde yüz binlerce protestocu, Filistin'le dayanışma içinde olduklarını ve aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da bulunduğu on binlerce sivilin öldürülmesini lanetlediklerini göstermek için bir araya geldi. Birleşik Krallık'ta, İçişleri Bakanı S. Braverman tarafından protestoları durdurmak ve 'Nehirden Denize...' sloganını yasaklamak için başarısız bir girişimde bulunuldu. Almanya ise, Filistin'e bayraklar aracılığıyla verilen desteği yasaklayarak ve fiilen engelleyerek ağır bir yaklaşım sergiledi.
Tüm büyük Avrupa ülkelerindeki önemli Müslüman nüfus, hükümetlerin ifade özgürlüğü ve protesto hakları konusunda açık çifte standart yaklaşımıyla birleşince, kendi vatandaşlarını siyasi partiler arasında daha da yabancılaştırmıştır.
ABD tarihsel olarak İsrail'in hem bayraktarlığını yapar hem de aynı zamanda çelişkili bir şekilde Filistinlilerin haklarını ve 'iki devletli çözümü' savunurken; Başkan Biden'ın Gazze'ye yönelik bir savaşa derhal imza atması ve Demokrat Parti'den gelen neredeyse tam destek, kişisel olanın gerçek dünyadaki kararları nasıl etkileyebileceğini gösterdi. Biden'ın İsrail ile uzun bir geçmişi var ve İncil'deki temsili, ABD'nin güneyindeki Evanjelik Hıristiyanlardan gibi kendi anlatısının bir parçası olarak gördüğü iddia edilebilir.
Demokrat Parti içindeki 'liberal' güçler de ülkenin 'kendini savunma' hakkının bir parçası olarak Gazze işgalini ve bunun sonucunda yaşanan ölümleri destekledi. Cumhuriyetçi parti, ne kadar Filistinlinin kanının yeterli olacağını konusunda bile tartıştılar. Buna karşılık halkın ruh hali çok daha çeşitli ve karmaşıktı; küçük şehirlerde (binlerce), büyük şehirlerde (on binlerce) ve ulusal çapta (yüz binlerce) önemli sayıda kişi protesto gösterilerine katıldı. Aralarında çeşitli Müslüman vatandaşların yanı sıra çok sayıda öğrenci ve sosyal adalet örgütü de bulunmaktadır.
Yapay gerçeklik gerçek yıkıma karşı
Kuzey Amerika'da güçlü üniversiteler, lobi grupları, şirketler ve ana akım medyanın aktif sansürünün yanı sıra, statü ve elde edeceği fırsatları kaybetme korkusuyla, geleneksel sanatsal ve akademik eleştiri çevreleri büyük ölçüde susturulmuştur. Filistin yanlısı perspektifler sunan akademisyenlerin sansürlenmesi, öğrenci gruplarının yasaklanması (Filistin'de Adalet için Öğrenciler gibi), 'Nehirden Denize' sloganının ticari marka haline getirilmesi ve yasaklanmaya çalışılması gibi çirkin hareketler buna örnektir. Acımasız işten çıkarmalar ve ateşkes çağrısı yapan bir başyazı yayınladığı için kovulan Artforum dergisi editörü de buna örnektir.
ABD'deki bir avuç sosyal medya şirketinin yönetimi, birçok açıdan 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki yaldızlı çağla karşılaştırılabilir. Gazze'nin işgaliyle birlikte ortaya çıkan haberlerden biri de OpenAI adlı teknoloji şirketinin başkanının görevden alınması oldu. Yüzyıl öncesinin Carnegie, Frick, Rockefeller gibi sanayicileri, bu teknoloji şirketlerinin Musk, Zuckerberg, Bezos gibi kurucuları ve yöneticileri de, fikirleriyle kültürü ve jeo- politikayı şekillendirmeye çalışan aşırı bir servete ve güce sahipler. Bazı açılardan 19. ve 20. yüzyıllardaki atalarından daha fazla etkiye sahip olabilirler ancak diğer açılardan ne kadar kontrol sağlayabilecekleri konusunda ciddi sınırlar vardır. Sahte haberler, özel ve devlet sansürleri ve kısıtlamalarına rağmen gezegende gerçek zamanlı organik bir bilgi patlaması yaşanıyor ve Gazze bunun sıfır noktası haline geldi.
İronik bir şekilde tuhaf olan durum, dünyanın pek çok yerinde insanlar sanal bir dünyada yaşarken, eş zamanlı olarak büyük bir gerçek soykırım gerçekleşiyor olmasıdır. Bu durum herşeyi çok karmaşık göstererek, insanları başkalarının acılarına kayıtsız mı kılıyor? Ya da bunun yerine, yukarıdaki koşullar altında bile onurlu bir şekilde yaşayan ve ölen bir halkı mı gösteriyor?
Gazze'de olup bitenlere dair sosyal medya aracılığıyla yayılan destek, analiz ve belgeleme hacmi geleneksel medyayı da genişlemeye zorladı. Hesaplanamaz halk baskısı, İsrail'in üç boyutlu anlatısını çatlatmaya ve kırmaya başlıyor.
Filistin'de ve bölgede yaşayanların çok dilli (Arapça/İngilizce) ve çok kültürlü (İslami/Batılı) gerçeklikleri de, medyadaki güç dengesinin bir kısmının daha önce mümkün olmayan bir şekilde değişmesine yardımcı oldu. Hem nehirden denize... Hem de çok daha ötesine.
- Kazım Rahman kimdir?
- Hindistan asıllı Müslüman Amerikalı sanatçı ve yönetmendir. Çalışmaları Anthology Film Archives (New York City), National Film Board of Canada (Toronto), India Habitat Centre (Yeni Delhi), Salar Jung Museum (Haydarabad), Andy Warhol Museum (Pittsburgh), The San Jose Museum of Art (California) gibi film festivalleri ve mekânlarda gösterilmiştir, Boğaziçi Film Festivali (İstanbul), SUFICINE Festivali (Konya) ve TV24'te (Türkiye) yayınlanan film, The Times of India, The Hindu, The New Indian Express (Hindistan), Daily Sabah ve Star Gazetesi ( Türkiye) gibi yayınlarda yer aldı.
- New York City'deki City College'dan (CUNY) Medya Sanatları (yazarlık/yönetmenlik) alanında yüksek lisans derecesine sahip olan Rahman, Hindistan, ABD, Türkiye ve Birleşik Krallık dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki üniversite ve kolejlerde ders vermiştir. Halen Knoxville'deki Tennessee Üniversitesi'nde Zamana Dayalı Sanat alanında öğretim görevlisidir.