Mutlak adalet
Kendi kimliğini ve kişiliğini oluşturan millî kültürüyle bağları kopan bir toplumun, hem başka kültür ve medeniyetlerle yaratıcı ilişkiler kurabilmesi hem de özgüvenini koruyabilmesi mümkün mü? İki yarin birbirine kavuşması nasipdar olur mu? Birbirine kavuşmayan yarlardan dostluklar kurulabilir mi?
Aklı ve vicdanı, insanı insan yapar.
Bilgiyi kullanma gücüne sahip olan akıl, ahlaki erdemlerin uygulanmasında etkendir.
Esas soru şu iğdiş edilmiş beyinler bilgiyi kullanabilir mi?
İster felsefi, ister kültürel temelli olsun insanın kendisini keşfedip tanımlaması, kör düşlerden sıyrılması en büyük mesele değil mi?
Ben kimim?
Ve neyim? Sorusu kadim zamanlardan beri gelen kimlik arayışının merkezini oluşturur.
“Ben” ve “ötekinin” algılanması kimliği bir “idiyet” sorunu olarak ortaya çıkarır.
“Sen seni unut, var bana koyul” mantığını kabul etmek bir kültürü iğdiş etmez mi? İğdiş edilen can üretebilir, özgün olabilir mi?
Kendini unutmak eceli unutmaktan başka nedir ki? Eceli unutmak ise ecelin ta kendisi değil mi? Kültürel kimlik var olmadan tuttuğun can senin canın olabilir mi?
Kendi kimliğini ve kişiliğini oluşturan millî kültürüyle bağları kopan bir toplumun, hem başka kültür ve medeniyetlerle yaratıcı ilişkiler kurabilmesi, hem de özgüvenini koruyabilmesi mümkün mü? İki yarın birbirine kavuşması nasipdar olur mu? Birbirine kavuşmayan yarlardan dostluklar kurulabilir mi? Dostluğun olmadığı yerde muhabbet olur mu?
“Sen seni unut, var bana koyul” mantığını kabul etmek bir kültürü iğdiş etmez mi? İğdiş edilen can üretebilir, özgün olabilir mi?
Beyhude.
Böylelikle hedef toplum çok daha kolay denetlenebilir ve yönetilebilir olmaz mı? Küreselleşme oltası psikolojiktir. Masum mu? Reddetmek imkânsız mı? Reddetmek çağ dışı kalmak mı?
Bu soruların karşılığı ‘evet’ ise yıkılır insan ve asla bir daha toparlanamaz. Yıkılanın başı yerde olur, omuzları düşük, iradesi yularlı olur.
Kimlik ve kültür hegemonyasını aşmanın yolu kendini inşadan geçer.
Neslimizin mutlu bir dünyada yaşamasını istiyorsak, ortak aklı, sağduyu, vicdanı ve ihtiva ettikleri manaları tekrar hayatımıza sokmalıyız.
Adaletli olmanın, ahlaki davranmanın hak ve adalet kavramlarından uzaklaşmamak olduğunu ve bunların ne anlam ihtiva ettiğini kendi toplumumuzdan başlayarak bütün dünyaya yaymak mecburiyetindeyiz.
Allah’ın ismi olarak el-Adl, hak ile hükmeden, adaletten hiç şaşmayan, hiç zulmetmeyen olmak asla zor değil.
- Adalet, toplumda değer ve ilkelerin hayata geçirilmiş olma halidir. Herkesin hak ettiği ile karşılaşması durumudur.
Adalet doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık ve doğru muamele ile yerini bulur.
Adalet, insanların hakları arasında uyum ve dengeyi gerçekleştirir.
Adaletin zirvesi nimetin sahibini bilmek, bütün nimetlerin Allah’tan geldiğini kabul etmek ve bundan dolayı Allah’a şükretmektir.
Biliyor muyuz?
İçerik olarak ne anlıyoruz?
Samimi miyiz?
Adaletin zıddı zulümdür. Bunun en son noktası ise şirktir.
Zulmeden olduk da, zulme uğradığımızı mı düşünüyoruz?
Misyonu olmayan insan şereften nasibini alamaz. Şereften nasibini almayan şerefsiz bir toplumun ferdi olmak zulümlerin en büyüğü, yaşarken ecelin kapıya dayanması demektir.
- Küresel sömürü aktörlerinin hedef aldıkları toplumlardaki arzu ettikleri yok edici küresel felaketlere dönüştürme arzularının yok edilmesi için var gücümüzle gayret etmeliyiz. Buna kendi neslimiz ve bütün dünya için borçluyuz.
Hedefimiz ve ülkümüz sadece kendi neslimiz için değil bütün bir insanlık için olmalıdır.
İnsanlık yangın yeri, insan yangın yeri, akıl yangın yeri, nefes yangın yeri oldu mu söz ver seni öldüreceğine.
Söz ver yeniden var olacağına insanoğlunun pür nefesinde.
İnsan olmak özel bir ruhun taşıyıcısı olmaktır.