Mustafa Râkım'ın bilinmeyen bir hilyesi

UĞUR DERMAN
Abone Ol

Mustafa Râkım Efendi'yi birkaç cümleyle nasıl anlatabilirim? diye düşünürken şu cümleler zuhûr etti: Ünye'de doğup İstanbul'daki hattat ağabeyi İsmail Zühdî'nin (ö.1806) himmetiyle yetişti. Hâfız Osman sülüsleri de kendisine rehber oldu; dehâsı sâyesinde celî sülüs hattını ve Padişah tuğralarını öyle bir mertebeye çıkardı ki, hayranlığımız hâlâ sürüp gidiyor.

M. Uğur Derman

Hüsn-i hat meraklısı okurlarımıza, şimdiye kadar meydana çıkmamış bir Hilye-i Nebevî 'yi tanıtmak istiyorum. Hilye levhalarının mûcidi kabul edilen Hâfız Osman'dan1 (1642-1698) bu yana yüzlerce hilye2 yazılmıştır amma (R.1), bunlar arasında Mustafa Râkım3 (1758-1826) isimli hat dehâmızın sadece bir hilyesi bilinmekte idi.

Allah onun, ebeveyninin ve bu eseri görenlerin günahlarını affetsin". Sizler de bu hilyeyi gördüğünüze göre, Mustafa Râkım'ın duasından nasibinizi aldınız, aziz okuyucularım.

Şimdi de ikincisiyle müşerref olacaksınız. Bahsimizle ilgili ayrıntıya girmezden önce, hilye levhaları için kısa bir açıklama gerekiyor: İslâm Peygamberi'nin beşerî ve ahlâkî vasıflarını -Hz. Ali'nin (ö.661) rivâyetiyle- levha hâline getiren Hâfız Osman'dan bu yana, farklı biçimde birçok hilye levhası yazılmış, bunların bulunduğu yere uğur ve bereket getireceğine inanılmıştır.

Aslı Arapça olan hilye metninin Türkçesi şöyledir: "Hz. Ali (r.a.) Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) vasıflarını şöyle anlattı: Hz. Peygamber ne çok uzun, ne de çok kısa idi. Kavminin orta boylusuydu. Saçları ne kıvırcık, ne de düz uzun idi; dalgalıydı. Yüzü ne aşırı dolgun, ne de yuvarlak idi. Hafif değirmi bir çehresi vardı. Pembe beyaz tenli, iri siyah gözlü ve uzun kirpikliydi. Mafsalları iri ve omuzları geniş idi. Gövdesi kılsızdı ve tüy olarak göğsünden göbeğine kadar inen ince bir hat vardı. El ve ayak parmakları kalınca idi. Yürüdüğü zaman hafif yokuş iner gibi rahat, vakur ve kuvvetli adımlarla ilerlerdi. Birine baktığında, ona bütün vücuduyla yönelirdi. İki omuzu arasında nübüvvet mührü vardı ve kendisi peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısıydı. Onu ansızın görenler heybetine kapılır, fakat şahsıyla yakınlık kuranlarda bu hâl, sevgiye dönüşürdü. Kendilerini vasf eden kimse ‘ondan önce de, ondan sonra da bir benzerini görmedim' derdi. Allâh'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun".

R. 2 - Şema üzerinden hilyenin kısımları: 1) Baş makam Besmele, 2) Göbek, 3) Hilâl, 4-5-6-7) Cihâryâr-ı güzîn, 8) Kuşak âyeti, 9) Etek, 10-11) Koltuk, 12) İç pervaz, 13) Dış pervaz.

Hâfız Osman tarzındaki hilyenin muhtelif kısımları şema üzerinde şöyle gösterilebilir (R.2): Bütün eserlerinde dikkate değer hususiyetlerine şâhid olduğumuz Mustafa Râkım'ın Eyüp Sultan'daki Mihr-şâh Türbesi için hazırladığı ve hâlen Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde muhafaza edilen (nu.2732) hilye şaheserini yıllardır hayranlıkla temâşâ ederdik (R.3). Ben sizlere Mustafa Râkım Efendi'yi birkaç cümleyle nasıl anlatabilirim? diye düşünürken şu cümleler zuhûr etti: Ünye'de doğup İstanbul'daki hattat ağabeyi İsmail Zühdî'nin (ö.1806) himmetiyle yetişti. Hâfız Osman sülüsleri de kendisine rehber oldu; dehâsı sâyesinde celî sülüs hattını ve Padişah tuğralarını öyle bir mertebeye çıkardı ki, hayranlığımız hâlâ sürüp gidiyor. Otuz beş yıl evvel, koleksiyon sahibi dostum Cenap Yazansoy'un (1914-2014) Haydarpaşa'daki evine ziyâret için gittiğimde, beni hayretlere gark eden ve o âna kadar karşılaşmadığım bir Râkım hilyesi göstermiş, bunun emâneten kendisinde bulunduğunu söylemişti.

R. 3 – Mustafa Râkım’ın muhtelif hat nevileriyle tertiblediği 1205/1791 tarihli, bilinen tek hilyesi (Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Nu. 2732)

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'ndeki bilinen hilyenin evsâfını taşımamakla beraber, ortaya yeni çıkan bu ikinci hilyenin benzerine de rastlamamıştık. O gün, yanımda fotoğraf makinesi olmadığı için bu şâheserin tesbîti cihetine gidememiştim. Aradan kısa bir müddet geçip de, bu maksadla kapısını tekrar aşındırdığım merhum Cenap Bey, bahse konu hilyenin meraklı bir hanımefendiye intikal ettiğini, bir daha istenmesinin de mümkün olmadığını söyledi. Nasibsizliğime yanarak bu bahsin üzerine sünger çektim. Aradan bunca yıl geçtikden sonra, hilyenin sâhibesi hanımefendi bu satırların yazarını buldu ve koleksiyonundaki levhanın aslını yeniden görmemi sağladı (R.4).

***

  • Tanıtılacak olan hilyenin resmini önünüze açıp anlatacaklarımı buna bakarak tâkip edebilirsiniz. Yazılış tarihi bulunmayan, 39x32 cm eb'âdındaki bu hilye, evvelden mevcudiyetini bildiğimiz 1205/1791 tarihli, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'ndeki hilye için âdeta bir hazırlık mâhiyetindedir.

Bundan dolayı, üzerinde kaydı bulunmayan yazılış tarihinin 1205 yılından haylı öncesine âid olduğunu sanıyoruz. Bu hilye levhasını diğerlerinden ayıran en bâriz farkı da, san'at tarihimizde "Mühr-i Süleyman" veya "Davud Yıldızı" adıyla anılan altıgen şeklinin burada esas biçimi oluşturmasıdır4. Bulunduğu yere şeytanın giremediğine inanıldığı cihetle, Mühr-i Süleyman'ın İslâm tezyînatında kullanıldığı sıkça görülür. Devlet fikri ve hükümet etme yetkisi ilk olarak Hz. Süleyman Peygamber'de kemâl bulduğundan, bunu sağlayan nübüvvet mührü de aynı gücün temsilcisi sayılmıştır. Dolayısiyle Mühr-i Süleyman, devlet ve hükümranlık işâretidir.

R. 4 – Sizlere tanıttığımız, bilinmeyen Râkım hilyesi

Kanunî devrinin büyük denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa'nın (ö.1546) bile, donanmasıyla rüzgâra hükmedebilmek için sancağına Mühr-i Süleyman şekli nakş ettirdiği unutulmamalıdır. Mustafa Râkım da eserini, herhalde böylece emniyet altına almış olmalıdır. Şimdi birileri çıkıp, bu altıgen yıldızını farmasonların da rumuz olarak kullandıklarını, Râkım'ın dahî, aynı tarîkın mensûbu bulunduğunu söylerse, ne yaparım? Tabiî, güler geçerim. Çünkü 1700'lü yıllarda Osmanlı Türklerinin farmasonlukla henüz ülfetleri olmadığı gibi, Râkım misillû bir mü'minin de buraya intisâbı akla ziyandır. Bilinen hilyesinde mevcud bulunan ve zeminini çiçeklerle doldurduğu için hatt-ı gülzârî denilen celî sülüs yazı uygulamasına Râkım, bu hilyesinde daha fazla yer vermiş ve müsennâ5 olarak kullanmıştır. Mühr-i Süleyman hatt-ı gülzârî'yle resmedildiği gibi, bunun üzerine tetâbukla6 yazdığı üç müsennâ "Yâ Ali" ibâresi o kadar latîf şekilde yerleştirilmiştir ki, harflerin gidişi hayranlıkla tâkib ediliyor.

Yazdığı üç müsennâ ''Yâ Ali'' ibâresi o kadar latîf şekilde yerleştirilmiştir.

Ali kelimelerinin başındaki "yâ" hitâbı da, Mühr-i Süleyman'ın üç köşesine zarîfâne oturtulmuştur. Râkım, Hz. Ali'ye olan hürmet ve muhabbetinden kaynaklanan bir tertibi bu hilyesinde denemiştir, kanaatindeyiz. Hilyenin baş makamında -bütün hilyelerde bulunması mûtad olan- Besmele sülüs hattıyla yer alıyor. Yine aynı hat nev'iyle Lafza-i Celâl, İsm-i Nebî, ilk dört halifenin (Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali) adları yazılmış. Hz. Ali rivâyeti olarak tertiblenen hilyelerde yazılı olan rivâyet metni, levhanın merkezindeki göbek denilen küçük dâireye nesih hattıyla sığdırılmış. Ancak burada, daha önce verdiğimiz hilye metninin tamâmı değil de, "El ve ayak parmakları kalınca idi." cümlesine kadar olan kısmıyla yetinilmiş (R.5). Râkım göbek kısmının altına, hilâli ince biçimde yerleştirmeyi de ihmâl etmemiştir. San'atkârımızın, Batı tarzı ressamlığı bilinirse de, papağan çizimi (R.6) dışında şimdiye kadar bir eserine rastlanmamıştır.

  • Bu hilyesinde üç kere yer verdiği müsennâ çifte vav harfinin gözlerini kirpiklendirmesi (R.7), onun gençliğine mahsus resim tutkusunun bir tezahürü sayılmalıdır ve doğrusu hayrete şâyândır.

Hâfız Osman tarzı hilyelerin etek kısmına yazılan "Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik" âyet-i kerimesi bu hilyede de sülüs hattıyla mevcuddur. Bu levhanın bezenmesi, XVIII. asrın başlarından îtibâren Osmanlı san'atına musallat olan Batı tarzı tezyinatla geçiştirilmiştir. Altınca zenginleştirilmiş kırmızı/ mor karışımı bir içpervaz ve Lâhur çividiyle renklendirilmiş zeminde Avrupâi motiflerin yer aldığı dışpervaz görülüyor. Yazılı sâhanın dört köşesi ise modern buketlerle doldurulmuştur.

Kadim sanatın umut ışığı: Uğur Derman
Arkitekt

Hilyenin etek kısmında ise rıka' hattıyla Râkım'ın iki satırlık imzâsı yer alıyor, Türkçe meâli şöyledir: "Bunu, Allahın zayıf kullarından, Kur'ân hâfızı olarak tanınan Mustafa Râkım yazdı. Allah onun, ebeveyninin ve bu eseri görenlerin günahlarını affetsin". Sizler de bu hilyeyi gördüğünüze göre, Mustafa Râkım'ın duasından nasibinizi aldınız, aziz okuyucularım.

Dipnotlar:

1 Hâfız Osman (1642-1698) için bkz.: M. Uğur DERMAN, "Hâfız Osman" TDV. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, c.15, s.98- 100 ve bibliyografyası.

2 Hilye için bkz.: M. Uğur DERMAN, "Hilye" TDV. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1998, c.18, s.47-51 ve bibliyografyası.

3 Mustafa Râkım (1758-1826) için bkz.: Süleyman BERK, "Râkım Efendi, Mustafa" TDV. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2007, c.34, s.428-429 ve bibliyografyası.

4 Mühr-i Süleyman için bkz.: İskender Pala, "Mühr-i Süleyman", TDV. İslâm Ansiklopedisi, c.31, s.524-526.

5 Müsennâ: Hattın sağ ve soldan iki taraflı yazılıp ortada buluşması, buna aynalı yazı da denilir.

6 Tetâbuk: Bir harf bölümünün başka bir harf için de kullanılmış olmasına bu isim verilir.