Mozart benim dayım olur

MUSTAFA ÇİFTCİ
Abone Ol

Meclis lokantasında şenlik büyüdü de büyüdü. Mozart’ın yeğeni Hacı Gülü’yü duyan geldi. Sıraya fotoğraf çektirdiler. Hemen herkes az da olsa para koydu cebine.

Büyük Millet Meclisimizin bahçesine her renkten, her meşrepten türlü çeşit vatandaş gelir. O gelenler arasında ensesinde ıslak mendil, ceketini eline almış bir vatandaş hiç dikkat çekmeden sırasını bekliyordu.

Burada düzen şöyleydi; vatandaş kapıya yanaşıyor. Güvenlikçiler kimsin, necisin anlıyorlar sonra kimi görmek istiyorsan danışmana haber veriyorlar. Danışman bahçeye geliyor vatandaşı alıp milletvekilinin yanına çıkarıyordu.

Sıra bu vatandaşa geldi. Vatandaşın adı Hacı Gülü imiş. Adını deftere yazan güvenlikçi sordu.

-Hangi vekile gelmiştiniz?

-Ben bilmem bana hangi vekil bakar?

-Hımm mesele neydi?

-Mozart var ya hani besteci.

-Eeee

-İşte o Mozart benim dayım olur.

Güvenlikçi defterden başını kaldırıp boynunu büküp anlamak ister gibi sordu.

-Neyin olur?

-Ana tarafımdan dayım olur. Benim adımı da Mozart koyacaklarmış ama bir köyden bir besteci yeter demişler. Amma ben de boş durmuyorum. Düğünlere çalgıya gidiyom. Güvenlikçi anladı ki vatandaşın derdi derindedir.

-Peki Hacı Gülü Amca kiminle görüşeceksin, talebin nedir?

-Bana sahip çıksınlar. Benim dayım Mozart gibisi bir daha gelmez. Ben de onun yeğeni olarak ne ararsan var. Düğün çalarım, çengi oynatırım, kaşık çalarım...

Hacı Gülü konuştukça vatandaşlar birikmeye başladılar. Güvenlikçi anladı ki Mozart’ın yeğenini ağırlamak zor olacak. Hacı Gülü’yü yukarıya havale etti. Danışmanlar uğraşsınlar bununla diye düşündü. Az sonra danışman geldi.

Hacı Gülü Meclis koridorunda usul ağır yürüyerek sonunda bir odaya girdi. Odaya girerken peşinden gelen ve sürekli telefonla uğraşan danışmana, “...bana bir bardak su versen atan deden hayrı için...” dedi. Sonra olduğu yere çöktü. Elini kulağına atıp “Kalktı göç eyledi avşar elleri...” diye bağırmaya başladı. Koridor karıştı. Vekiller, danışmanlar koridora yığıldı. Güç bela susturdular. Hacı Gülü türküyü bitirip meramını anlattı.

-Sazım olaydı türkümü severdiniz, dinlerdiniz ya sazım kırıldı. Benim elimden tutun, karnımı doyurun, sazımı tamir ettirek, çocuğum var sekiz yaşında adı Alper ona da bir ayakkabı alın. Mozart Dayımın mezarına gideceğim Avrupa’ya bilet lazım olurmuş. Beni dayımın mezarına götürün hayrınız olsun sayın vekillerim...

Muzip vekiller. Epeyce konuşturdular. Çay ısmarladılar. Meclis yemekhanesinde karnını doyurdular. O sırada bir vekil telefonundan bir fotoğraf gösterdi. “Bunların hangisi senin dayın?” dedi. Hacı Gülü Mozart’ı seçemedi. Sonra hikayesini anlattı.

-Esasen dayımın anamda foturafı vardı. Anam çamaşır yıkarken foturafı da yıkamış. Çamaşır suyunu yiyen dayım tanınmaz oldu. O sebepten bilemem dayımın siması nasıldır. Ama sizden ricam dayımın mezarına ben ölmeden bir varayım. Mezar taşına yüzümü süreyim. Yeğenin Hacı Gülü senden aldığı derdi çalıp söylüyor. Nerelerdesin kölesi olduğum dayım diyeyim. Zaten siz elimden tutmazsanız ben dayımın yattığı yerin belediyesine bir mektup yazarım. Yeğeninin elinden tutan olmadı. Bana siz sahip çıkın ey Avropa belediyesi derim. Ama beni elin gavuruna dil döktürmeyin, alın benim biletimi. Gideyim dayımın mezarına bakayım. Geride torun tombalak ne bırakmışsa sahip çıkayım. Dayımın gittiği düğünlerin yapıldığı yerde ben de çalıp çığırayım. Beni esirgeyin, bana sahip çıkın, benim gibisi zor gelir şu yalan dünyaya...

Meclis lokantasında şenlik büyüdü de büyüdü. Mozart’ın yeğeni Hacı Gülü’yü duyan geldi. Sıraya fotoğraf çektirdiler. Hemen herkes az da olsa para koydu cebine. Epeyce dil döktükten sonra Hacı Gülü izin istedi.

-Sizden bana hayır yok. Ben gideyim. Beni eğlemeyin. Dayıma giden yollar ırak oldu komşular diye derdimi yanayım...

Hacı Gülü gidince ardından epeyce gülüştüler.

Hacı Gülü Meclisten çıkınca biraz yol aldı. Sonra bir duvar dibinde bekleyen bir kadın ve üç çocuğa yanaşıp telaşla konuştu.

-Durmayın yola düşek. Bu sefer de Mozart Dayım dedim inandılar. Bizi memlekete düşürecek kadar para da verdiler. Şurada bir yerde karnımızı doyurup yola düşek. Bu meclistekiler de iyice safmış. Ben dedim onlar inandı. Halbuki benim ana tarafımda hiç öyle adam yok. Hepsi kara cücük gibidir. Mozart’ın tipine hiç benzemezler...