Modern hayatın modern insana biçtiği kaftan: Moda
Alttaki zümre yukarıdaki zümreyi takip ederek yükselmeye çabalar ve bunu gerçekleştirebileceği alanlar da modaya tâbidir. Bu taklit, bireyi eyleminde yalnız olmadığı duygusuyla rahatlatır. Georg Simmel süreci "oyun" olarak adlandırır. Asla son bulmayan bir yakalamaca. Bu süreç modern toplumun niteliğini de ortaya koyar.
Moda felsefesinden bahsedebilmek için zannediyorum ki önce beden sosyolojisinden söz etmek gerekir. Michel Foucault'tan çokça etkilenen Bryan Turner, kendinden önceki süreci detaylı bir kuram olarak bize sunar. Klasik sosyolojideki doğa-toplum ikilemini reddeder. Bedensiz toplum ve bireyi sosyolojide kabul etmez. Kendinden önceki dönemde bedenle ilgili yeni söylemler geliştirip modalar oluşturan tıp biliminin bedenleri kontrol etmesi, ilaç sanayisi ile birlikte düşünüldüğünde kapitalizmin popüler kültürde nasıl söz sahibi olduğunu gösterir. Dönemindeki beden sosyolojisini, uygulamalı tıp olarak gören ve hedeflerinin bedenleri düzenlemek olduğunu söyleyen Turner kendi kuramını ortaya çıkarır. Ona göre beden, bir özne olarak eylem içerisinde sosyal ve kültürel olarak kurulmuştur. Bu da bize beden üzerinde ahlâki, ekonomik pek çok faktörün söz sahibi olduğu gösterir. Bu faktörlerden biri de sosyolojik, ekonomik sebep ve sonuçlarıyla ortaya çıkan modadır.
Latince "modus" kelimesinden türeyen, "sınırlanamayan" anlamına gelen moda kimi düşünürlerce dönemsel ve döngüsel bir gerçeklik olarak tanımlanır. Georg Simmel'a göre hem değişken olan hem de aynılaşabilen modanın döngüselliğinde taklit temel bir işleve sahiptir. Bu düşüncelerini şu sözlerle açıklar: "Moda, verili bir örüntünün taklididir, bu nedenle de toplumsal uyarlanma yönündeki ihtiyacı karşılar; bireyi, herkesin yürüdüğü yolda ilerlemeye sevk eder; her ferdin davranışını salt örnek hâline getiren genel bir durum ortaya koyar. Aynı zamanda, ayırt edilme ihtiyacını, farklılaşma, değişim ve bireysel aykırılık eğilimini de aynı ölçüde tatmin eder. Bunu, bir yandan içerik değişiklikleriyle sağlar. Bugünün modalarına, onları dünün ya da yarının modalarından ayıran bireysel bir damga vuran değişikliklerdir bunlar.
Diğer yandan, bunun altındaki daha kuvvetli bir neden de, modaların daima sınıf modaları olmasıdır: Yüksek tabakanın modaları, kendilerini alt tabakaların modalarından ayırır; ne zaman ki alt tabakalar yüksektekilerin modalarını devralmaya başlar, o zaman yüksek tabaka bunlardan vazgeçer." Modanın bu şekilde sınıfsal oluşu ve kendini dışarıya kapatması elbette taklidin görülmesine yol açar. Alttaki zümre yukarıdaki zümreyi takip ederek yükselmeye çabalar ve bunu gerçekleştirebileceği alanlar da modaya tâbidir. Bu taklit, bireyi eyleminde yalnız olmadığı duygusuyla rahatlatır. Georg Simmel süreci "oyun" olarak adlandırır. Asla son bulmayan bir yakalamaca. Bu süreç modern toplumun niteliğini de ortaya koyar. Nesnel kültür egemen olduğu için kültürel hareketler de ekonomik koşullarla birlikte yukarıdan aşağıya iner. Başlarda zengin sınıf tarafından kullanılan lüks olan ürün zamanla alt sınıflara doğru inerek kendini zorunlu kılar.
Şehir hayatı insana bir yandan öznel bağımsızlığını verip onu özgürlüğe kavuşturmuş öte yandan "başkaları"na birer nesne, araç gözüyle bakmaya da sebebiyet vermiştir.
Peki, dünyada ne oldu da nesnel kültür hüküm sürmeye başladı. Bunun sebeplerini modern toplumu karakterize eden metropolleşme ve nesnel kültürün egemenliğinin taşıyıcısı olan para da aramak gerekir. İş imkânları nedeniyle kırsalda yaşayanların hızlı bir şekilde kente göç etmesi, orada yaşayanlara kendilerini kabul ettirmek gibi bir zorunluluğu beraberinde getirdi. Kabul görmek isteyen bu insanlar dışlanma korkusu ile hemen hemen her değişime ayak uydurmak zorunda hissetti. Kentte hâli hazırda taklit edilen modern insanın nesneye bu kadar önem vermesinin sebebi de modern hayatındaki uyumsuzluk ve derin tatminsizliktir.
Bu da onları öznel hayatlarını kusursuzlaştırmak amacıyla nesneleri daha fazla işlemeye ve kusursuzlaştırmaya iter. Nesneler ve insanlar hem ayrı ayrı hem birlikte sistem içinde yer alır. Şehir hayatı insana bir yandan öznel bağımsızlığını verip onu özgürlüğe kavuşturmuş öte yandan "başkaları"na birer nesne, araç gözüyle bakmaya da sebebiyet vermiştir. Bu düzende toplumsal etkileşimi sabitleyen maddi koşullar, türlü türlü şeylere eşdeğer olarak düzey belirleyici olarak karşımıza çıkar. "Şeylerin özünü, bireyselliklerini, özgül değerlerini ve karşılaştırıl(a)mazlıklarını, geri dönüşü olmayacak biçimde boşaltır." Diyen modernitenin ilk sosyoloğu olan Simmel'a göre bu durum öznel kültürün gerilemesini beraberinde getirip kültür trajedisi adını verdiği kavramı meydana çıkarır.
Nesnel kültürün en sağlam kalesi "toplumsal bir hayat formu" olan moda da üstüne düşen görevi yapar ve modern insanın ayırt edilme, değişim ve bireysel aykırılık eğilimini tatmin eder. Baudrillard'ın da dediği gibi tüketilen şeyler arasında diğer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz olan bir nesne vardır: Bu nesne bedendir. Özgürleşme adı altında bedenin "yeniden keşfi", modadaki mutlak varlığı ve bedenin etrafını kuşatan sağlık, perhiz, tedavi kültü, gençlik, bedenle ilgili bakımlar, fedakârca uygulamalar hepsi bedenin kurtuluş nesnesine dönüştüğünün kanıtıdır. Beden bu ahlâkî ve ideolojik işlevde ruhun yerini almıştır. Belki de modern insanın sorunu Simmel'in dediği gibi "anlamsız denemeyecek ama aynı zamanda anlamlı olduğu söylenemeyecek olan muazzam sayıda kültürel unsur tarafından kuşatılmış olması"dır.