Modern dünyanın kurucu düşünürü: Immanuel Kant

MURAT GÜZEL
Abone Ol

Modern dünyayı meydana çıkaran şemsiyenin yapımcısı Immanuel Kant, biliş yetimiz olarak nitelenebilecek salt aklın neleri nasıl bilebileceğini araştırarak sınırlarını ve engellerini ortaya serdi. Geleneksel metafiziği ve dünyayı fikri bakımdan sona erdiren Kant'ın etkisi modernliğimizin hemen her hücresinde hissediliyor.

NELERİ NASIL DÜŞÜNDÜ?

En saf hâliyle felsefenin şu üç soruyla ifade edilen problemlerle uğraşması gerektiğini düşünür Kant: Bilgi ve metafizik alanında "Neyi bilebilirim?", ahlâk felsefesi ve etik alanda "Ne yapmalıyım?" ve tabii ki din felsefesi alanında "Ne umabilirim?" Bir mektubunda belirttiği üzere "metafiziğin temelleri hakkında bir soruşturma" peşinde olduğu Saf Aklın Eleştirisi metafiziğin imkânını en nihayetinde sentetik a priori yargıların varlığına bağlar. Sentetik/analitik, a priori/a posteriori ayrımlarına dayalı önerme tipleri arasında yaptığı analizle Kant'ın Öklitçi geometrinin aksiyomlarından "Bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir", "İki noktadan yalnız ve yalnız bir doğru geçer" türü önermelerle aynı olduğunu belirttiği sentetik a priori yargıların ne doğrulanması ne de yanlışlanması mantıken mümkündür.

Esasen salt aklı "bir şeyi haddizatında a priori olarak bilmenin prensiplerini içeren" biliş yetimiz olarak niteleyen Kant'ın temel fikri açıktır: Salt aklın bilişi, ne rasyonalistlerin iddialarına konu olduğu üzere şeylerin kendisine yönelmeden, onlarla herhangi bir temas kurmadan sadece onlar hakkındaki düşünceler sayesinde bir takım a priori sonuçlara ulaşan bir bilmedir ne de salt deneyimle mümkün olduğunu savunur. En basit deneyimlerimizde bile bizatihi deneyimden türemeyen, aklın a priori bir katkısını içeren ögeler vardır. Bilişimizdeki temel nokta, deneyimlerimizden gelen malzemelerin aklın kategorileri sayesinde 'bilgi' olarak sentezlememizdir. Zaman ve mekânı deneyimlerimizin transandantal şartları olarak kabullenen Kant, biz şeyleri ve dünyayı zorunlulukla zaman ve mekân içinde deneyimleriz. Zaman ve mekân deneyimlerimizden türettiğimiz kavramlar değildir.

Zaman ve mekânla ilgili görüşlerini transandantal estetik adını veren Kant, kitabının transandantal analitik bölümünde de aklın kategorilerini temellendirip serimlemeye çalışmıştır. Her türlü düşüncede bulunan bu kategoriler sayesinde rasyonel bir dünya tasavvurunun mümkün olduğunu savunan Kant, böylelikle duyu izlenimlerinin çokluğundan tutarlı bir dünya oluşturma yolumuzun akıldan geçtiğini, aklın kategorileri kullanan sentez kabiliyetiyle bu çokluğu tutarlı bir resme dönüştürdüğünü savlar. Anlama yetimizin sadece kategoriler aracılığıyla bir biçim kazandırdığı fenomenleri bilebileceğini, bunun ötesinde şeylerin bizatihi kendilerinde olma hâllerini işaretleyen numenal gerçekliğe erişemeyeceğini savlayan Kant böylelikle empirik (bize göründüğü şekliyle) dünya ile akıl yetimizi handiyse özdeşleştirir. Bizden bağımsız olarak var olan bir gerçeklik elbette vardır, ancak biz bu gerçekliğe aklımızla ulaşamayız. Böylelikle Kant ilkin bilgimizin bize görünen dünya ile sınırlı olduğunu gösterir; ikincileyin varlığın genel ilkeleri, Tanrı'nın varoluşu, ruhun ölümsüzlüğü gibi konuları ele alan geleneksel metafiziğin de içine düştüğü antinomileri sergiler. Çünkü metafizikte temelde deneyim söz konusu değildir. Kant, insan özgürlüğünü konuedinen bu meseleleri Pratik Aklın Eleştirisi, Salt Aklın Sınırları İçinde Din, Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, Yargıgücünün Eleştirisi gibi çalışmalarında daha detaylı olarak irdeleyecektir.

Kant'ın kurduğu kavramsal mimari göz alıcıdır. Salt aklımızın unsurlarından başlayarak duyularımız ve görülerimizle eriştiğimiz dünyadan edinilen bu deney verileri biçimlendiren kategorilere kadar son derece teknik ve neredeyse kusursuz sayılabilecek bir akıl yürütmeyle sistemini kuran Kant'ın Salt Aklın Eleştirisi'nde "aklın kendisi dışındaki hiçbir şeyi verili almayan bir sistem içinde düşünmek suretiyle kendini ona yavaş yavaş dahil eden kararlı bir okuru" talep ettiğini söyleyelim. Modern felsefenin başlangıcında yer alan ve hemen birçok tartışmaya yol açmış rasyonalizm-empirisizm çatışmasını aşmayı amaçlayan Kant'ın deneyimle aklın bir aradalığını ve bilginin oluşumundaki ortaklığını gösterme şekli bir bakıma okunması epey zahmetli metinler oluşturmuşsa da onun tıpkı talep ettiği okur gibi aklın kendisi dışında hiçbir şeyi veri almadığını söylemek elbette mümkün değil. Teorik, bilişsel yetilerini göz önüne alarak tanımladığı akıl bakımından metafiziğin pratik akıl bağlamında geçerliliğini öne sürerek Hıristiyan ahlâkını savunan Kant'ın bu yolda ulaştığı "akılla anlaşılabilir özgürlük dünyası" ile doğal dünyayı uyumlu kılan bir tanrısal düzen postülası geliştirdiğini, böylelikle kurduğu sistemi de Transandantal İdealizm olarak adlandırdığını hatırlatalım.

  • NEREDE DÜŞÜNDÜ?
  • Almancanın felsefe için yetersiz bir dil olduğunu düşünerek birçok yeni kavram icat eden Immanuel Kant, Doğu Prusya'nın Königsberg şehrinde doğup büyüdü, ömrü boyunca da bu şehirde hayat sürdü. Yaşadığı dönemde Almanya junkerlerin (derebeyleri) ön planda olduğu, Avusturya ve Prusya başta olmak üzere iki büyük parçadan oluşuyor. Aydınlanma döneminin bütün hızıyla sürdüğü, Avrupa'da değişim hareketlerinin başladığı bir çağda yaşadı. Aydınlanma hareketi sürüyordu ve üstelik Kant bir gazetedeki "Aydınlanma Nedir?" başlıklı soruşturma kapsamında yazdığı bir yazıda Aydınlanma'yı "ergin olmayış hâlinden bir kurtuluş" olarak niteliyordu.
  • Avrupa'daki değişimlerin en önemli başlangıcı elbette Aydınlanmacı fikirlerin hayata geçirilmeye çalışıldığı Fransız Devrimi'dir. Prusya krallarının genelde "aydınlanmış despot" olarak anıldığı bir dönemde meydana gelen Fransız Devrimi Kant'ın bu devrimden iki yıl sonra yayınlayacağı temel eseri Salt Aklın Eleştirisi dünyasını resmetmemize büyük bir katkı sunuyor. Prusya ile Fransa arasındaki sıra dışı rekabetin başlangıcı belki bu devrim. Siyasal bakımdan Almanların hayran olduğu devrimin coşkusunu Kant'ın da bir şekilde taşıdığını vurgulamalı. Gerçi arasının iyi olduğu "aydınlanmış despot" II. Friedrich'e doğrudan karşı çıkamadığını da bilmeli. Ki II. Friedrich, Fransız Devrimi'ni sonlandırmak ve Fransa'da tekrar monarşiye dönülmesini sağlamak amacıyla Avrupa'nın mutlakiyetçi diğer ülkeleriyle birlikte hareket ederek Prusya'yı da Birinci Koalisyon Savaşı'na dahil etmişti. Kant öldüğünde havanın çok soğuk olduğu söylenir, öyle ki cenazesi donan toprağa on altı gün boyunca gömülemez. Bu süre zarfında Königsberg hâlkı cenazeyi takip eder. Königsberg'le özdeşleşmiş sayabileceğimiz filozofun cenazesi on altı gün sonunda müzikle defnedilir ve mezar taşına şu sözler yazdırılır: İki şey, düşünce sık sık ve derin bir biçimde onlarla meşgul olunca, ruhu hep yeni kalan ve gittikçe artan bir hayranlık ve haşyetle dolduruyor: üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlâk yasası.

NELERİ DEĞİŞTİRDİ?

Fransız filozof Rene Descartes'le başlatılan modern felsefede rasyonalizm ile empirisizm arasındaki büyük tartışma iyi bilinir. Bilgi edinmede akıl mı deney mi önce gelir sorusu eşliğinde düşünülebilecek bu tartışmada Rene Descartes, Spinoza, Leibniz gibi düşünürler rasyonalizm saflarında John Locke, David Hume gibi İngiliz filozoflar da empirisizm saflarında görünür. 1770'lere dek genelde Wolf-Leibniz'çi metafizik çizgisinde olan Kant'ın okuduğu Jean-Jack Rousseau ve David Hume'la birlikte "dogmatik uykusu"ndan uyandığını da biliyoruz. Aynı zamanda kurduğu "transandantal idealizm" ile rasyonalizm-empirisizm arasındaki çekişmeyi sona erdirmeye çalıştığını da.

Salt Aklın Eleştirisi'nin yayınlandığı 1881 yılı Alman idealizminin de kuruluş yılı olarak kabul edilir genelde. Meşhur Fichte, Schelling, Hegel üçlüsü ile anılan Alman idealizmi bu eserin açtığı kulvarda, oluşturduğu programatik çerçevede üretirler ne üreteceklerse. Sadece idealistler mi, başta Hölderlin ve Schlegel olmak üzere romantikler de özellikle Yargıgücünün Eleştirisi'ndeki Kant'ın etkisi altındadırlar. Sadece Almanya'da değil, hemen bütün dünyada modern zamanların en önemli filozoflarından bir kabul edilir Kant. Etkisi modern bilimsel bilgilerin temellendirilmesinden epistemoloji disiplininin gözde felsefi bir disiplin olarak sivrilmesine, ahlâk felsefelerinden dünya barışı ideaları ve kozmopolitizme kadar uzanan bir skalada sürekli hissedilir. Belki de H. Bülent Gözkan hocanın yazdığı kitap isminin vurguladığı üzere bütün bir modern dünya, modern insanlar ve onların düşünceleri Kant'ın açtığı şemsiye altında ortaya çıkmıştır. Geleneksel dünyayı ve geleneksel düşünceleri geri dönülmezcesine gömen Kant'ın cenazesinin donan toprak yüzünden gömülememesi ne kadar ironiktir.