Külüngün sesi-IV
Ferhad’ın dağı delmek için vurduğu külüngün sesi şehre ulaşmaktadır. Bu ses şehrin gündelik hayatının sıradan bir parçasıdır. Bir gün külüngün sesi kesilir. Halk da Ferhad’ın öldüğünden endişelenir. Okuyacağınız fragmanlar sessizlik içinde gelişen bu anın farklı karakterler, üsluplar ve kurgularla çeşitlendirilmesidir.
Demirci
Hışımla ocağa girip: “Usta” dedi, “Bana Davud soyundan bir külünk yap.”
“Dağları parçalasın da yüreğimi bütünlesin.”
“Bir vuruşta yarsın da ırmakları akıtsın.”
“Akıtsın da bu diyara rahmeti ağdırsın.”
Dur delikanlı dedim, ben hemen başlasam da ateşin harı çabuk soğumaz, senin külüngün öyle tez olmaz. Sen git hele, biraz soluklan, biraz soğu da gel. Ben külüngünü hazır ederim.
Aynı hışımla çıkıp gitti. Kar beyazı olana kadar demiri tavda beklettim. Yedi gün dövdüm.
İki kulaç derine, kuma gömüp dinlendirdim. Sonra tekrar dövdüm.
Ferhad’ın külüngünü yaparken körüğün nefesi tükendi, kollarımın dermanı tükendi. Bir menevişledim ki güzeller güzeli, bir sağlam oldu ki Ali’nin kılıcından kavi.
Geldi sonra, aldı külüngünü.
Aldığı gibi dağa çıktı.
O gün bugün ben demiri döverim, Ferhad dağı döver. Ama kesildi külüngün sesi. Külüngden eminim. Kırılmış olamaz. O külünk böyle kırk dağı deler.
Ferhad’ın başına bir iş gelmesinden endişe ederim.
Bilmece
Dağlandı ciğeri
Dağladı dağı
Kendi kurudu
Suyu çağladı
(Ferhad)
Sesi gelir
Suyu akmaz
Suyu akar
Sesi gelmez
(Dağ)
Her vakit öter
Kulakta çınlar
Kesilince sesi
Ölümden beter
(Külünk)
Çoban
Keşke bugün de Ferhad’ın orda otlataydım koyunları.
Sabahleyin ahıra gittiğimde Hasan Ağa: “Karşı bayırda otlat, Ferhad’ın oralar iyice kıraçlaştı, sen iki çift laf edeceksin diye hayvanlar aç mı kalsın?” demiyeydi yine oraya gidecektim zaten.
Ben de Ardıçlıtepe’ye sürdüm koyunları. Hayvanları yaylıma bırakıp Büyük ardıcın dibine vardım dinlenmek için.
Ağır işitir benim kulaklarım. Baktım koyunlarda bir hareketlenme. Birbirlerine sokuluyor hepsi. Çomar da kulağı kuyruğu dikmiş sağa sola dönüyor. Bir tehlike mi var, it mi geldi, kurt mu indi diye vardım yanlarına. Ne it ne kurt. Etrafa baktım gelen giden yok. Kulak kabarttım ben de.
Anladım ki külüngün sesi gelmez olmuş. Bu olacak iş değil. Büyükardıç nasıl bu dağlarınsa, külüngün yankısı da bu dağların. Keşke bugün de Ferhad’ın orada otlataydım koyunları. Bilirdim külünk niye sustu, Ferhad’ın başına ne geldi, aceb ne oldu?
Şathiye
Önündeki tastan suyunu mu içtik de
Eyyam-ı bahurda susuz mu kaldın a tanrı
Gücün yetmedi de mi salmadın suyu
Ferhadın külüngüne mi kaldın a tanrı
Kınnaptan kıldan ince köprü kurdurmuşsun
Sen daha kurmadan biz onu geçtik a tanrı
Sular geçmesin diye diktiğin dağlara
Vurulmadan külünk suyundan içtik a tanrı
A canım tanrı, a kuzum, biricik tanrı
Küsülü durma, gel içegör şu cür’adan
A benim şirinim benim ferhadım tanrı
A gel, kavuşalım, dağlar çekilsin aradan
Asaf Halet
vur kazmayı ferhâaad kim vurma dediyse iki gözü çıksın he’nin iki gözü çıksın âaahhh yeterki vur susmasın külüngün sesi dağın içinde güm güm ötecek ne var sen vurmayınca senin içinde ne var kalbin içinde güm güm ötecek ne var ferhâd ejderha bakışlı he senin yokluğunda ateş ağlıyor senin yasını tutuyor yerlerde yamyassı böyle kasrında şirin ağlıyor ferhâaad bir kere vurma dedim bin öldüm vur kazmayı ferhâaad susmasın külüngün sesi
Tevatür
Bana Makbule söyledi. Makbule’ye de gelini söylemiş. Makbule’nin gelini Nefise’nin görümcesi Fatma’dan duymuş. Fatma Nuran’la Kazım Ağa’nın konağına oturmaya gitmişlermiş. Kazım Ağa’nın ilk karısı Asiye, kumalığından duyduklarını bunlara anlatmış. Kumalığı da evvelki gece Kazım Ağa’dan dinlemiş. Kazım Ağa kahvedeyken kahveci çırağı Fikri, ustası Mehmet’ten duyduğu üzere şunları demiş:
“Külünk sustuğunda olanları duydun mu? Gündüz gözü gökte koca bir ay görmüşler. Ay külünk şeklindeymiş. Rengi de kan karasıymış. Nah tepede öylece asılı kalmış. Ferhad’a kötülük edenlerin gözüne görünmüş bir tek diyorlar. ”