Korona günlükleri
Şimdi nano boyuttaki ilkel ve görünmez varlıklar, ihtişamlı hayat tarzımızda makro boyutta yıkımlar oluşturuyor. Koşturmaca içinde sürüklendiğimiz telaşlı dünyayı istila eden bu organizmalar bizi topyekûn sokaklardan çekip alarak öznel boşluklarımıza itiyor. Havada uçuşan kurtuluş ihtimallerinin birinden diğerine atlayan aklımızın tereddütleri arasında kendi içimize doğru süzülüyoruz.
En yakın dostumuz olan kendimizle aramıza koyduğumuz mesafeyi, dış dünyada el birliğiyle oluşturduğumuz sosyal ilişki bütünlüğü dolduramıyor. Halbuki, modern çağın inşa ettiği bu dış hayat çok gerçekçi ve tatmin edici görünüyordu. Günlük hayatta sıkı sıkıya bağlı olduğumuz rutinlerimiz, benlik duygumuzu parlatmak için oburca atıştırıp durduğumuz sosyal faaliyetler, elimizde marka kahveler, dudağımızda sahte bir gülüşle hayatımıza iliştirdiğimiz kurgusal ilişkiler ve hafta sonu vizyona giren ışıklı hayatın başkahramanı olan AVM'ler… Hepsi varlığımızın içinde şekillendiği somut dünya…
Aslında tek kişilik hayatlarımız vardı. Görünür kalabalık içinde eriyip giden görünmez yalnızlıklarımız bizi rahatsız etmiyordu. Evrimleştikçe fakirleşen sosyalleşme sürecimizde, kara delik gibi derinleşen iç boşluklarımızı fark edemedik.
Kurduğumuz ilişki ağının bir gökdelen gibi yükselttiği sosyal medeniyetin zirvesine çıktık. Gözlerimiz ufukta, hevesini taşıdığımız hayatın hayalini izlerken en yakınımızdakileri keyfi ihmallerle yalnız bıraktık. Haz odaklarımızı kutsarken, kutsal olan birçok şeyi indirgedik. Şimdi nano boyuttaki ilkel ve görünmez varlıklar, ihtişamlı hayat tarzımızda makro boyutta yıkımlar oluşturuyor. Koşturmaca içinde sürüklendiğimiz telaşlı dünyayı istila eden bu organizmalar bizi topyekûn sokaklardan çekip alarak öznel boşluklarımıza itiyor.
Havada uçuşan kurtuluş ihtimallerinin birinden diğerine atlayan aklımızın tereddütleri arasında kendi içimize doğru süzülüyoruz. Uzak diyarlara göçüp, karanlığa gömülmüş huzuru yakaladığımızda kucaklaşırız elbet sonunda…