Kavramlar kelimeler ve acayip hakikatler: Kariyer*
Kariyer bir mikroptur, vücudabeyinden girer. Ilk iş hemenkalbe yürür. Her beyindenvücuda girip ilk iş kalbeyürüyen gibi önce aklı sonraaklın etkisiyle kalbi zehirler.Her önce aklı sonra aklınetkisiyle kalbi zehirleyen gibisonra benliği istila eder.
Fransız manav olan Jeraome Carriére tarafından icad edilen kariyer, bir nevi “mandalina değil, greyfurt değil, ekşi ama limon hiç değil,”dir.
Kelime anlamına baktığımızda bize kendisini “bir yere çıkan” olarak gösteren kariyer, aslında bir meslekte zaman ve emek vesilesiyle ulaşılan yer demektir. Bu demektir ise kariyer bizatihi mesleki bir şeydir. Ama sadece o kadar değildir. Zira eline aldığı ve gözünü diktiği her bir şeyi arsızca bozmakta ve bozduğunu keyfi ne göre yeniden dizayn etmekte mahir insan elbette kavramları da kendi arzu ve ihtirasları sonucu bozar ki, bundan kariyer nasıl nasibini almasın. Alsın elbet neden almasın. Güzide kavramın tanımı basittir de bazı kavramlar nedir’inden çok ne değildir’iyle kıymetlenir. Misal; Fransız ihtilalinin çıkmasına az bir vakit kala bir Fransız manav olan Jeraome Carriére tarafından icad edilen kariyer, bir nevi “mandalina değil, greyfurt değil, ekşi ama limon hiç değil,”dir.
Fiziksel bir varlığı yoktur, ele gelmez, ama elden kaçar, el değmez ama göz değer, afakidir, boş beleştir ama uğruna can feda edilir. Kendisine ulaşmak için sarf edilen çabalar üst üste konsa başımız arşa değer, zaten ulaşılınca ise ulaşılmış olmaz ki her zaman daha ötesi vardır. Kariyer sonsuz basamaklı bir merdiven gibidir, çık çık bitmez, ama çıkma hastalığına tutulanı bitirir, göğsü daraltır, kalbi tekletir nihayetinde nefessiz bırakıp öldürür. Bir taraftan olandır, ama oldurmaz, bir taraftan ise öldürür ama ölüm değildir. Peki bunca şöyledir böyledir denen şeyin özde kendisi nedir?
Konuyla ilgili hikaye; Jerome bir kızı sevmekteydi. Kızın bundan haberi yoktu. Jerome babasına gitti ve dedi ki; “baba, baba, ben bir kızı sevmekteyim ama kızın bundan haberi yok.” Babası jerome’e bir şaplak attı. “Bağırma yavrum komşular duyacak,” dedi. Jerome, komşuların konuyla alakasını anlamadı. Gözlerini kıstı, dudaklarını büzdü, babasına Fransız Fransız baktı. Babası ellerini ceplerini attı, birkaç saniye duraksadı ve şöyle dedi; “Bir delikanlı sokağın köşesinde sevgilisini görünce kalbine ‘sakin ol’ dedi. Kızın bundan haberi yok. İşte bunlar hep şiir.” Jerome bir süre daha babasına baktı. Ama galiba babası o an gençliğine doğru koşmaktaydı. Babasından hayır gelmeyeceğini anladı. Ames’e gitti. Dedi ki ona, “ey benim eşsiz ama garip, yakışıklı ama yoksul arkadaşım, bir derdim var, her dermana değişirim, bana bir akıl ver.” Ames, havaya bakıp üfffledi, Jerome’e döndü. “La oğlum tiyatro sahnesindeymiş gibi konuşma, kolunun altında lahana taşıyan bir manavsın, hayır yani havan kime.” İşte bu cevapla Jerome aydınlanma yaşadı. (Fransızların aydınlanma felsefesinin bu olayla doğrudan alakası yoktur) Kendisi kolunun altında lahana taşıyan bir manavdı.
Bu şekilde o kızın (Anette) karşısına çıksa nasıl olurdu da kız (Anette) kendisine aşık olurdu. Bu imkansızdı. İşte bunlar hep şiir değildi. Bir çare aramaya başladı. Bu çare arama çabası esnasından kendisinden uzaklaştı. Kendisinden yeterince uzaklaşınca dönüp kendisine baktı. Kendisi yamru yumruydu, pek bir şeye benzemiyordu. Jerome üzüldü. Ama yalnızlık ve acıyla tanışan güzel insanlar gibi kendini yontmak, kanaya kusa kendini doğurmak yerine gerzekçe bir yol seçti. Yeni bir kendim inşa etmeliyim dedi. Tuttu kendisine yeni bir ben inşa etti. Başlangıçta hep kendinden kattı harca, niyeti temizdi ama sonra eli kolaya alıştı, baktı ki, kendine dair ne hamur karsa ve onu ne kadar pişirip yüzüne çalsa insanlar o derece beğeniyle bakıyor, kattı da kattı. Sonrasına dair elde bir kayıt yok. Jerome ölmüş, ya da adını Napolyon olarak değişitirip bir kiraz türüne dönüşmüş olabilir. (Kariyer dönüştürür.) Kız (Anette) bir iç mimar ile evlendi ve dört kızı oldu.
Soruya dönecek olursak; Kariyer bir mikroptur, vücuda beyinden girer. İlk iş hemen kalbe yürür. Her beyinden vücuda girip ilk iş kalbe yürüyen gibi önce aklı sonra aklın etkisiyle kalbi zehirler. Her önce aklı sonra aklın etkisiyle kalbi zehirleyen gibi sonra benliği istila eder. Her benliği istila olunan insan kendisinin uzağına düşer. Her kendisinin uzağına düşen insan, kendisini bulmak yetisine de uzak düştüğünden kendisini inşaya uğraşır. Ama inşa nasıl olacaktır, insan kendisinden uzağa düşmüşse, neyi neye katacak, neyi neyle karacaktır da kendisine hamur edecek, kendisine ettiği hamurla kendisini katıştıracak, katıştırdığını beklemeye alacak, yeterince beklettikten sonra fırına atacak, altını otuz derece yapıp bin yıl pişirecek, pişince de dibi tutmadan karşısına dikecektir. Tarih boyunca inşa denen her çaba bir zerre daha ziyan bir katre daha bozgun değil midir de bu sefer de öyle olmasın. Öyle olsun. Öyle olmuştur zaten.
Dünya şairlere şan vermiş, ama kulak vermemiştir, bu yüzden öyle olmuştur. Zira bir şair ne demiştir; Teslim kıyılarına serp us leşlerimi. Zira şairler bilir ki us leşe sebeptir. Başka bir şair de demiştir ki “akıl git başımdan.”
Akıl gider baştan da kariyer bir mikroptur gel deyince gelir ama git deyince gitmez. Kendisine uzak düşüp de kendisini inşa için kendisine eli uzanmayan gafil kişinin, kendisini inşa niyetine kendisinin dışında bir şeyi inşa etmesi kariyer yapmaksa, kariyer de bu yaptığı şeydir velhasıl. Yapılan şeydir de nasıl yapılır insanın kendisi niyetine insanın ötesinde uzağında. Plastikten yapılır, tahtadan yapılır, dererek çatarak yapılır. Sonra yapıta bakılır, yapıta bakılır da yapıt eser değildir, tek başına bırakınca dünya denen kürei arza yarar değildir, tek başına bırakınca sallan yuvarlan bir şeydir, hiçbir derde deva, sadra şifa değildir. Yapanla buluşmadan anlamı olmaz, akıl diye deli denenin başına bile sürülmez.
İnsan kaybolan bir hayvandır. Kendini bulamazsa kendini yaratmalıdır. Ama yaratmaktan acizdir. İtse kaksa anca oluşturabilir çoktan oluşmuş olanı, ona bakıp da işte oluşturdum deyince o da yıkılır.
Kendini bulamayan, kendini bulamayınca kendini yaratmak durumunda olan, kendini yaratamayacak olduğundan bari kendimin dışında beni inşa eden bir şey olsun diyen insan, biraz kendinin yansımasından, biraz o yansımanın bir taş başında on yıl öyle durmasından katıp kariyeri inşa eder. Sonra kendisini talep eden her şeye ve her yere kendisini değil inşa ettiğini sunar. Der ki kariyer; ben falan kulun bir nebze yansımasıyım, bir taş başında on yıl öylece durmasıyım. Sen ona bakma, o bir şeye benzemez. Ben onun bir şeye benzemezliğinin ustasıyım.
- *Kariyerin daha iyi anlaşılması için kütle çekimi ve kibir başlıklarını da izaha ihtiyaç vardır ki, bunları da bir söyleyen olur elbet.