İstiklal Marşı birleşeceğimiz değerlerin aynasıdır
Mehmet Akif Ersoy’un doğumunun 150., ölümünün 87. yılında İstiklal Marşı’nı yazan büyük ruhu ve O’nun şiirlerinde yer alan toplum tahayyülünü Prof. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu ile konuştuk.
Tüm hayatı ve seciyesiyle Akif’i düşünerek sormak istiyorum, İstiklal Marşı’nı niçin milli mutabakat metni olarak kabul etmeliyiz?
Hayatı ve seciyesiyle birlikte düşünüldüğünde bir milli marş olarak “İstiklâl Marşı”nı Mehmet Akif’in yazmış olması birçok açıdan ilgi çekicidir. Öncelikle Mehmet Akif, talihin bir cilvesi olarak ailesi Buharalı bir anne ile Kosovalı bir babanın çocuğudur. Bu Anadolu’da kökleşmiş olan milletin sosyal coğrafyasını işaret eder. Bir büyük sentezin göstergesidir.
Sonra Osmanlı’nın çöküş dönemine karşı şiirde Namık Kemal’den beri duyulan en destansı sesin sahibi Mehmet Akif’tir. İstiklâl Marşı’na gelmeden önceki şiirleriyle, özellikle Hakkın Sesleri kitabındaki manzumeleri, Asım kitabındaki “Çanakkale Şehitlerine” diye bilinen şiiri ve Bülbül ile milletin direncini estetik sahada temsil eden metinler kaleme almıştır. Denilebilir ki bütün bir Safahat, İstiklal Marşı’nın hazırlığı ve onu oluşturan birçok motifin ilk kopyalarını taşır ve İstiklâl Marşı şiiri, Safahat’ın yoğunlaştırılmış, öz halinde ifadesini bulmuş bir nüshası gibidir. Akif sadece epik nitelikli yüksek perdeli şiirleriyle değil, tahkiye tarzında yazdığı şiirler de dahil bütün eseriyle 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan toplumsal tarihsel hadiselerin yansıtıcısı, kaydedicisi olmuştur.
Hayatı herhangi bir ikbal beklentisi olmaksızın milletinin yanında olmaya adanmış bir dizi örnekle doludur. Aktüel politikaya mesafeli olmasına karşın, Birinci Dünya Savaşı yıllarında devletin verdiği görevleri yerine getirmek için davranmıştır. Özellikle Mithat Cemal Kuntay’ın kitabı başta olmak üzere Akif’e dair hatıralardan O’nun güvenilir bir dost, sağlam karakterli bir arkadaş olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Akif, milletin çocuklarına örnek gösterilebilecek bir şahsiyete sahiptir.
İçinde geçilen tarihi dönemin, içinde yaşadığı toplumun güvenilir bir tanığı, kriz anlarında olaylara müdahil olmaktan çekinmeyen bir aksiyon adamı olma özellikleri bize Akif’in milli marşımızın yazarı olmasının millet-devlet kaynaşması için bir şans olduğunu da göstermektedir.
İstiklâl Marşı şiirinin edebi özelliklerinden, estetik değerinden önce onu kaleme alan şairin kişiliği bakımından bu saydığımız erdemler onu ayrıca ve özellikle değerli kılmaktadır. Yani Akif’in kişiliği ulusal anonim bir model olma özelliği taşır.
Metnin içeriğine girdiğimizde de başta bağımsızlık, hak vb. kavramlar, vatan, bayrak gibi temler olmak üzere toplumu üzerinde birleştiren anahtar niteliğinde ilkeleri estetize etmesi toplumun üzerinde birleşeceği değerleri göstermektedir. Dolayısıyla şiirin yazıldığı tarihsel koşullar, bu zor koşullar altında mücadele eden milletin manevi değerleri; şairin büyük karakteri, şiirin taşıdığı içerik değerlerinin farklı versiyonları gibidir.
İstiklal Marşı sadece yazıldığı döneme değil bugüne ve yarına da hitap ediyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Esasen bir modern şair olarak Mehmet Akif’in şiiri genel yapısı itibariyle yazıldığı zamana çok bağlıdır. Onun poetikası da aktüel zamanın içindeki gerçeği yansıtmak üzerine kurulmuştur. Buna karşılık epik ve mistik nitelikli dizelerinde aktüel zamanın kayıtlarının dışına çıkar. O şiirler yazıldığı koşulların geçici sınırlarını aşarak her devrin insanına hitap edecek duruma gelir. Bu Akif şiirinin önemli özelliklerinden birisidir. İstiklâl Marşı, hem manzumenin yüksek ses gücü bakımından hem alabildiğine hareketli sözdizimi özellikleri bakımından hem de bu teknik özelliklerinin kaynaştığı içerik faktörleri bakımından yazıldığı dönemin olduğu gibi şimdinin ve geleceğin okurlarınca da severek okunacak bir şiirdir.
Türkiye’de yazıldığı günden bugüne en çok okunan metindir İstiklal Marşı. Buna rağmen Millî Mücadelenin manevi mücahidi olarak Akif’in ve İstiklal Marşı’nın gerçekten anlaşıldığını düşünüyor musunuz?
Maalesef daha 1925 yılından başlayarak, milli marşın yazarı olarak Mehmet Akif’in bağlandığı dinî ve kültürel değerler yüzünden, İstiklâl Marşı’nın da içerdiği manevi unsurlar bakımından tartışıldığı ve yerine başka bir marş arayışı içerisine girildiği görülüyor. Hem bu tarihte (1925) hem de vefatına yakın ve onu izleyen süreçte (1936) yapılan tartışmalardan hümanist-batıcı çevrelerin İstiklâl Marşı’nın temsil ettiği değerleri iyi anladıkları çıkarılabilir. Buna karşılık asıl Akif’e kendisini yakın hisseden çevrelerin şairi ve eserini yeterince anlayıp anlamadıkları tartışmaya açık. Bunu iki yönden söyleme ihtiyacı içerisindeyiz: İlki Akif’in sanatının ve İstiklâl Marşı’nın estetik değerinin gerektiği gibi farkında olunmadığı gerçeğidir. Akif’in Türk tarihini ve edebiyatını okumada bir ölçüt oluşturduğunu belirtmek gerekir. Öte yandan İstiklâl Marşı’nın, şiirin teknik mekanizmaları bakımından iyi kurulmuş bir metin olması, ses unsurunun düzenlenmesi, benzetmeleri ve arka plandaki kavram zeminin heyecanlı bir dile dönüştürmesi bakımından yüksek bir poetik değere sahip oluşu iyice belirtilmelidir. Şiirin sadece hamasi ve yüzeysel bir milli marş olduğunu düşünmek yanlış ve yanıltıcıdır.
Akif’in, hürriyetini milli ve manevi dirayetiyle kazanan bir millete marş olarak armağan ettiği şiiri bu milletin bir ferdi nasıl okumalıdır?
Akif’in şiiri bireysel duyuşla kolektif ruhu kaynaştıran örneklerle doludur. Bütünüyle Safahat, bir bireyin gözünden aksettirilen tarih levhalarını taşımakta iken bu gözlem gücü aynı zamanda muhatap olunan toplum ile yoğun ve aktif bir empati duygusuyla birleştiği için onun şiirleri aynı zamanda eskilerin “maşeri vicdan” dediği kolektif ruhla kaynaşmış durumdadır. Akif’in değerleri ve hassasiyeti ile toplumu oluşturan anonim, herkese ait olan kütlesel duygu İstiklâl Marşı’nın metninde kaynaşmıştır. Bu da İstiklâl Marşı’nın ne Akif’i ve bu toplumun bir ferdi olarak benimsediği değerleri yok sayarak ne de sosyal yapının, milleti millet yapan temel değerlerin temsilinin marşın özünü oluşturduğu gerçeğini görmezden gelerek anlaşılmasını mümkün kılar.
Milli marşımızın adının 'İstiklal' olmasından hareketle bir marş ya da şiir olarak okunmasından öte İstiklal Marşı’mız bize neyi anlatıyor?
Milli marşların modern dönemde, modern öncesinde var olan ve toplumları ayakta tutan kutsal değerlerin yerine özellikle uluslaşma süreçleri ve ulus devletlerin ortaya çıkışı bağlamında yeni kutsallardan biri olarak ortaya çıktığını belirtmek gerekir. Bu çerçevede İstiklâl Marşı’nın milli marş olarak kabul edilmesi onun içerdiği kavramların önemini de artırmaktadır. Özellikle şiirin adında ve içeriğinde farklı lafızlarla tekrar edilen “istiklâl”, bağımsızlık kavramı şiirin yazıldığı ve Cumhuriyet’in kuruluşuna zemin hazırlayan tarihi koşulları işaret etmektedir. Şiirin son dizesinde istiklal kavramını anlamlandıran “hak” kavramı ise aktüel zamanı aşan bir pusula niteliğindedir. Her zaman gözetilmesi gereken bir yön olarak istiklal ile hak birbirini tamamlayan, bütünleyen bir bağlamda kullanılmıştır. O halde istiklali hak etmek gerektiği gibi hakkı korumak için de bağımsız olmak gerekir, yorumunu yapabiliriz.
Millî Mücadele döneminde kendini bir anda büyük bir mücadelenin içinde bulan bir milleti bir ve beraber kılan ‘değeri’ Mehmet Akif, İstiklal Marşı’na nasıl taşıdı?
Topyekûn bir mücadeleye girişilmek zorunda olunması ve özellikle yenilgilerle sona eren Balkan ve Birinci Dünya Savaşı cephelerindeki uzun ve yıpratıcı kapışmalardan sonra milletin moral motivasyon açısından uyandırılması gerekmekteydi. Toplumun içerisinde bulunduğu yılgınlık ve bezginlik sebebiyle Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasının önündeki moral engellerin kaldırılmasına ihtiyaç vardı. Akif bu çerçevede bir hatip olarak Anadolu’da Millî Mücadeleye vaazları ile büyük bir destek vermiştir. Bu vaazların ve çeşitli şehirlerdeki sohbetlerin halkın Millî Mücadele’ye destek yönündeki duygularını yükseltme konusunda etkili olduğu kaynaklarca da belirtilmektedir. İstiklâl Marşı’nın arkasındaki fikir ve duygu zemininin bu vaazlardan beslendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Bir milli mutabakat metni olarak İstiklal Marşı, bu vatana göz diken dünyaya nasıl bir meydan okuyor?
Mehmet Akif Ersoy da İstiklâl Marşı dahil yazdığı metinler de hiç şüphesiz anti-emperyalist metinlerdir. Dolayısıyla İstiklâl Marşı aynı zamanda sömürgeci Batı dünyasının iç yüzünü ortaya koyan ve güçlü bir diren oluşturan belge niteliğindedir.
Son olarak Mehmet Akif gibi büyük bir şahsiyetin terk edildiği makûs kaderi göz önünde bulundurulduğunda ‘İstiklal Marşı’nın’ sanatkârına niçin onca zulüm reva görüldü?
Modernleşme dönemi aydınları ve giderek toplum arasında Batıcı-hümanist zihniyetle, yerli değerlere bağlı düşünce arasında kıyasıya bir mücadele bulunmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki devrimlerden bir kısmının toplumsal kabulündeki direnç ile bu direnci gösteren toplumsal çoğunluğun ve onların referansı durumundaki aydınların baskıya ve dışlanmaya maruz kalmaları bilinen bir olgudur.
İstiklâl Marşı’nın yazarının bu konudaki ilk örneklerden birisi olduğunu söylemeye gerek var mı? Akif hasbi millet ve memleket sevdası ile yapılan/yapılacak olan kimi yanlışlar karşısında potansiyel bir tehdit olarak görülmüştür ve gönüllü bir sürgünü tercih etmek zorunda kalmıştır. Bu tercih de belki İstiklâl Marşı’nın millî marş olarak kalmasını sağlayan amillerden birisi olarak değerlendirilebilir.