İlyada ve Ağrı Dağı efsanesi
Savaş ve İlyada kitabını bitirdim. Üç makaleden oluşuyor kitap. İkinci makale Rachel Bespaloff’a ait ve esaslı. Ne diyor Bespaloff temel olarak derseniz Homeros, Tolstoy ve Shakespeare’in sonlu olan insanı öncelediklerini galip ve mağlup -ya da mağdur- arasında taraf tutmadıklarını kendilerine ait bir dünya kurmayıp -Balzac ya da Dostoyevski dünyasından bahsedilebilir ve bu dünya insaniyet kavramıyla ilintili ve sonsuza açıktır- var olan dünyayı, şiiri mite yaklaştıran bir üslupla kurduklarını söylüyor.
Olumluyor yani. Bespaloff’un yazdıklarından hareketle Broch’da bu kitaplardaki üslubun ‘yaşlılık üslubu’ olarak tanımlanabileceğini Homeros, Tolstoy, Milton ve Goethe’nin bu kategoride değerlendirilebileceğini söylüyor. Yaşlılık üslubu tanımı bilgeliğe açılan kapısıyla değerli ancak Tolstoy’un hep kaçması akıldan çıkarılmamalıdır. Kafka’ya verdiği konum ise kaçışını, hayatını, ölümü ve sonrasını bir tanrı -yazar- kurgucu oluşunu bir Yahudi mantığı ile statü ve şana bağlama hinliğini gözden kaçırıyor denilebilir. Sanat ile metafizik ve matematiğin tıpkı müzikte hatta resimde olduğu gibi soyuta yönelerek müthiş açılımlar sunduğunu işaretliyor. İlyada, truvanın öcünü aldım diyen Fatih Sultan Mehmed’in de bildiği bir eserdir. İslâm coğrafyasında bu eseri Sezai Karakoç’un deyimiyle dengeleyecek olan eser Firdevsi tarafından yazılan Şehnâmedir. Bizde de Dede Korkut hikâyeleri ve halk arasında yaygın olan efsaneler vardır. Bu efsanelerden benim en çok sevdiğim Yaşar Kemal’in de kaleme aldığı Ağrı Dağı Efsanesi’dir.Yaşar Kemal ayrıca Alageyik ve Binboğalar efsanesini de yazmış, ilk ikisi sinemaya da uyarlanmıştır. Ağrı Dağı Efsanesi aşkın mahremiyetinin de temel izlek olduğu müthiş bir kitaptır. Buraya döneceğim.
Geçen yazıda bahsettiğim Sezai Bey’in dizesi insaniyeti temel alırken Nuri Bey’in selamı insanı temel almış olabilir. Bir çelişki arayanlar yanılabilir. Dikkat iyidir. Bugün tarihler Mayıs ayının ikisini gösteriyor. Bu konu birkaç yazılık bir gökyüzü vaat ediyor gibi. Son olarak Dostoyevski’nin Stepançikovo Köyü isminde bir köy romanını anayım ve o romanda Foma Fomiç isimli bir karakter olduğunu, kitabı okuyanların ne çok Foma Fomiç var cümlesini kurabileceklerini söyleyeyim. İnsan köyde de kentte de değişmez. İnsan insandır.