Gurbette devrim

MUSTAFA TİMURİ
Abone Ol

“Mendilinin arasına bir tutam toprak dolduruyor devrik Şah ve katlayıp öperek cebine koyuyor. Görkemli günlerinden çok uzak olsa da hâlâ büyük hürmet gösteren muhafızları gerçek bir kederle elini öpmeye çalışıyorlar. Biraz sonra bir daha dönmemek üzere kendisini ve ailesini başka diyarlara götürecek olan uçağa doğru ağır ağır ilerliyor. Bir devir böyle kapanıp bir başka devri açıyor...”

Biraz olsun kafasını dağıtıp ferahlamak için kaldıkları işçi konutlarının önündeki geniş avluya çıktı Anadolulu delikanlı. Sonra bu yaptığına pişman olacak kadar hızlı bir şekilde ter kapladı tüm vücudunu.

Devrim'in karşısında tek başına bir devrim: Muhammed Rıza Şeceryan
Cins

Oldum olası alışamamıştı buradaki sıcaklara ve her seferinde köyündeki evinin avlusundaki serinliği hasretle arar olmuştu. Bakışlarını körfez sularına dikti ve İran’a ilk yolculuğunu hatırladı ister istemez.

Gençlik hayallerinin tam merkezine oturttuğu yurt dışında çalışma fırsatının, yakın köylülerinde olduğu gibi Fransa değil İran’dan yana çıkması ilk başta afallamasına sebep olmuştu. Öyle ya, orası da ülkesi gibi bir doğu memleketiydi ve muhtemelen benzer yaşam şartlarına sahipti diye düşünüyordu. Yine de, verilecek maaşı, çalışma şartlarını, yurduna gidip gelme kolaylığını vs. bir çırpıda öğrendikten sonra büyük bir nimete konduğunu düşünüp coşkulu bir sevinçle geçirmişti köydeki son günlerini.

Gençlik hayallerinin tam merkezine oturttuğu yurt dışında çalışma fırsatının, yakın köylülerinde olduğu gibi Fransa değil İran’dan yana çıkması ilk başta afallamasına sebep olmuştu.

Babasının sağlığı iyice kötüleşmişti; artık mevcut tıbbi imkanların etki alanı dışında bir hayat küsuratı yaşamaktaydı. Her an emaneti teslim edebileceğini biliyordu bu koca çınarın. Elbet o acı günü kendisi de yaşayacaktı ama aynı dönemlerde hayalinin gerçekleşmesi de içten içe tedirgin ediyordu delikanlıyı. Aradan geçen birkaç gün içinde tüm kâğıtlarını ayarlayıp yola koyulacağı sabahın şafağında anası ve ağabeyleriyle helalleşirken aklından çıkaramadığı tek şey babasının o sırada can vermesi hâlinde yurt dışı hayallerinden vazgeçmesi gerekebileceğiydi. Hayat devam ediyordu, evet ama diğer yanda da babası vardı.

İç sıkıntılarını İran sınırına kadar kontrolde tutmayı başarsa da çalışacakları kente varıp otobüs şoförü el frenini çektiğinde artık boğulacakmış hissine dayanamadığını fark etti. Bu iş için aracılık eden yetkili kişiyle daha önce kurduğu samimi diyaloga sığınıp şansını denemeye karar vermiş ve bavulu elinde hemen idare binasına yönelmişti.

Hatırlı yetkiliyi zar zor ikna edip ilerde kendisine bir imkân daha tanınması ricasını da utana sıkıla dile getirdikten sonra ayağının tozuyla memleketine dönmüş ve hasta yatağında bıraktığı babasının bir haftanın ardından verdiği son nefeste kelime-i şehadet getirmesini telkin etmenin iç huzuruna sığınarak ertesi günün sabahını beklemişti. Köylüler bir yandan gözünü kırpmadan teptiği bu fırsat nedeniyle kendisine acırken diğer yandan da babasına gösterdiği vefayı yüceltecek görkemli anlatılar peşindeydi.

Her şeye rağmen övülmek karın doyurmuyordu ve geçim derdi kendisini ağır şekilde hissettirmeden bir çare düşünmesi gerekiyordu.

Babasını defnettikten sonra yurt dışına gitme hevesi depreşse de bir kez elinden kaçırdığı şansın bir daha kendisine güleceğinden emin değildi. Her ne kadar verilmiş bir söz varsa da tutulması için yeterince sebep yoktu. Buna rağmen şansını denemeye karar verip bir kez daha o kapıyı aşındırmıştı. Artık aldığı dualardan mıdır yoksa aracılık acentasının acil adam ihtiyacından mı bilinmez, günler önce elinden uçup gitmiş olan yurt dışında çalışma imkanına tekrar hak kazandığı bildirilmişti telgrafla. Büyük bir sevinçle, bu kez uzun süre dönmemek üzere tekrar İran yoluna koyulmuştu delikanlı.

Büyük bir sevinçle, bu kez uzun süre dönmemek üzere tekrar İran yoluna koyulmuştu delikanlı.

Ülkeye gelişinde ilk fark ettiği şey halktaki sessiz homurdanmalar ve radikal tipler tarafından öncülük edilen ufak çaplı eylemlerdi. Sonraları bu eylemlerin giderek büyümesine, tüm ülkeye yayılmasına ve adına “şah” dedikleri liderlerini devirip yurt dışında yaşayan bir din adamını başa geçirmek için çabaladıklarına şahit olmuştu ama tüm bunların analizini yapmaktansa kendisini çalıştığı şantiyenin rutinine teslim etmişti. Yine de gençliğinin verdiği merakı dizginlemekte zorlandığı zamanlarda iş harici zamanlarını çevreyi tanımaya harcamıştı hep.

  • Yaklaşan devrimin patırtılı ayak sesleri artık iyice rahatsız edici hâl almaya başlamıştı ki işçiler arasında da huzursuzluklar baş göstermişti. Geleceklerine dair kaygılarını önce kendi aralarında ve sonra idare yetkilileriyle hararetli bir şekilde tartışmaya başlamışlardı.

Her ne kadar kendilerine Türkiye hükümeti tarafından can güvenliği ve tahliye kolaylığı gibi konularda sürekli teminat verildiği söylense de bu gurbet ellerde kalıp perişan olma korkusu içlerinde her geçen gün yer ediyordu.

Yağmur ve hikâye
Cins

İnşaatında çalıştıkları enerji santralinin çalışma imkânları iyiydi ama bulundukları yerden halkın ne durumda olduğunu ve ülkenin genel refah seviyesini bilecek hâlde değildi pek çoğu. Buna rağmen burada geçirdikleri birkaç yılın sonunda işçiler arasında da halk arasındaki gibi bölünmeler olmuş, bir kısmı mevcut şah yönetiminin devamına gönülden destek verirken daha mütedeyyin olanları Humeyni’nin başa geçirilmesi dileklerini açık açık dillendirmekteydi.

Kendisi bu işlere pek karışma taraftarı değildi ama isyancı gençlerin kendi çalıştıkları sahayı bastığı o gün artık kendi ekmek kavgasını kendi ülkesinde vermesi gerektiğini iliklerine kadar fark etmişti. Devrim sloganları atan gençlerin yaşadıkları derme çatma barakaları düşünüp, kendi kaldıkları modern işçi yerleşkelerini muhtaçlar için değerlendirmek yerine tahrip etmelerini saçma buluyordu için için.

  • Kendisi de kerpiç bir köy evinden gelen delikanlı, biraz olsun konforun insan hayatında ne kadar olumlu etkileri olduğunu görecek kadar izan sahibiydi ve şimdi hemen hemen aynı şartlarda yaşayan insanların bu konfora uyguladıkları yıkıcı davranışa şaşırıyordu.

Ertesi gün tüm işçilerin toplanıp güvenli bir şekilde ülkelerine ulaştırılacaklarına dair verilen güvenceye sığınıp işçi yerleşim bölgesini terk ettiler arkadaşlarıyla. Her akşamın vaz geçilmezi olan televizyon saatini kaçırmak zorunda olmasalar bu akşam ana haber bültenlerinde çok ilginç görüntülere şahit olacaklarını bilmeden gitmişti tüm işçiler..

Bir devrim hikâyesi
Mecra

“Mendilinin arasına bir tutam toprak dolduruyor devrik Şah ve katlayıp öperek cebine koyuyor. Görkemli günlerinden çok uzak olsa da hâlâ büyük hürmet gösteren muhafızları gerçek bir kederle elini öpmeye çalışıyorlar. Biraz sonra bir daha dönmemek üzere kendisini ve ailesini başka diyarlara götürecek olan uçağa doğru ağır ağır ilerliyor. Bir devir böyle kapanıp bir başka devri açıyor...”