Görmek, optik ve İbn Heysem: Ayna olmak

AYŞE ÇİL
Abone Ol

İlahi sanatın güzelliğini temaşa etmek, insanı varoluş bilincine götürür. Allah, ufuklarda ve nefislerde bize âyetlerini göstermiştir. Ebediliğin izleri oradadır. Görmek bazen Van Gogh'da olduğu gibi cezbe hâlini alabilir. Sonsuzluğun Kapısında filminde gördüğümüz gibi, sonsuzluğu görüyor, göstermek için resim yapıyor.

  • Yalnızca güzelliği keşfetmek için yaşarız, başka herşey bir bekleyişten ibarettir.
  • Halil Cibran

Asıl felsefe, dünyayı görmeyi yeniden öğrenmektir diyor Algının Fenomenolojisi adlı eserinde Maurice Merleau-Ponty. Göz, gören ve görülen olarak dış dünyaya açılan bir kapı özelliğini taşır. Fotoğraf, tabiatı ve insanı olduğu gibi kadraja taşırken kopyalama yöntemini seçmekte, bizim görmemize bir araç olmaktadır. Fakat direkt olarak gerçekle temas eden, göz ve insanın kalbi es geçilemez. Ressam, direkt olarak hiçbir şey değiştirmeden ve farklı ve üst bir seviyeye taşımak zorunda olmadan, görme eylemini tarafsızca gerçekleştiren kişidir. Dolayısıyla kalbi tabiatla bir atıyor denebilir. Fenomenoloji, dünyanın ifşası olarak, kendi kendine dayanır ya da dahası, kendi kendini temellendirir. Fenomenoloji, dünyanın ve aklın gizemini ifşa etme görevini üstlenmiştir. Tıpkı Balzac'ın, Proust'un, Valery'nin veya Cezanne'ın eserleri gibi zahmetlidir, aynı türden bir dikkati ve şaşırmayı, aynı bilinç talebini, dünyanın ve tarihin doğmaktaykenki anlamını yakalamaya dair aynı isteği içerdiğinden böyledir.

Gilles-Gaston Granger'ye göre sanat yapıtının başarısını yapan şey, sanatçının bir durumun (konjonktürün), bir problematiğin benzersizliğini sezmiş olması ve kendisi için eşsiz bir noktada düğümlenmiş bu benzersizliğe de eşsiz bir yanıt, bir karşılık vermesidir. O halde sanatta ve fenomenolojide mevcut dikkat ve şaşırma, sonsuz ve benzersiz bir farklı aleme de işaret ediyor diye düşünüyorum. Tefekkürün, künhüne varmanın, anlam aramanın, eleştirinin, itirazın hatta sözün yerinin kalmadığı bir dönemde, modern çağda, sanat ve fenomenoloji bize temaşanın kapılarını açmaktadır.

Temaşa, insanın gözleriyle gördüğü şeyler karşısında hayret ve şaşkınlıkla kalakalması adeta mucizeyle rastlaşmasıdır. Anı eşsiz vakitler olarak yaşayabilen vaktin oğlunun ya da vaktin kızının büyülenmesidir söz konusu olan. Göz, aynı zamanda fotoğraf sanatına yön veren bir vasıta olmuştur. Hem maddi hem de manevi olarak bu, böyledir. İnsan, görme vasıtasıyla diğer insanlara ayna olabilmektedir. Mekânsal olarak bir araya gelmekle, kalp hem tabiatla hem de insanla aydınlanmakta, hissi melekeleri açılmaktadır. Kalbin duyuları, insanın bir araya gelmelerinde farklı hareketlenmelere sahne olmakta bu, zaman zaman sonsuzluğa açılan bir yolu işaretlemektedir. Dünya artık görselliğin hâkim olduğu bir sürece girmiştir.

Jean Baudrillard'ın bilhassa Simulakrlar ve Simülasyon eserinde belirttiği gibi, bu, hem olumsuz bir durum olurken hem de bazen ekran, bir insanın hakikat arayışına ışık tutabilmektedir. Aslında bu araçların iyi ve kötü kullanımıyla ilgilidir. Teknolojinin hayatla bağını kurabilmekle ile de ilgili. "Bakmak başka, görmek başka." sözü çok geniş anlamlar içermektedir. Bu Batı medeniyetinin temelini oluşturan tümevarım yöntemini bulduğunu düşündüğümüz Bacon'ı okurken başımıza gelen şeydir. İbn Heysem'in optik ilmini ortaya koyarken oluşturduğu yöntem mi acaba? Sorulması gereken soru budur. Tarih Hırsızlığı eserinde Jack Goody bu konuyu etraflıca ele almaktadır. İslam'ın altın çağında İbn Heysem'in bu buluşu, Kur'an'ın çağrısıyla kâinata bakışı ve tefekkürü, temaşasının sonucuydu elbette. Görmek ve bakmak farkı, hayatın içinde öyle aktiftir ki, birçok buluş o dönemde Müslüman bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Kur'an'da tefekkür edilmesi istenen kâinatta, gözlerin ve bütün algıların keşifleri sonucunda, bilimin gerçek temelleri atılmıştır. Eşyanın hakikatine erişme hususunda epey yol kat edilmiştir. Yapay zekânın egemen olduğu bir çağa adımımızı atarken, her zamandan çok hakikat araştırmasına ihtiyacımız var. Bu da görme ve kalp arasındaki bağla yakından ilgilidir. Rudolf Steiner'ın belirttiği gibi, insan duyularla ilgili araştırma yaparken de ruhen duyular üstü bir çaba içine girmektedir. Bu çaba da ancak kalbimizin zikir, Allah'ı anmak, temaşa ve nazar gibi kaynaklardan beslenmesiyle olabilir. İlahi sanatın güzelliğini temaşa etmek, insanı varoluş bilincine götürür. Allah, ufuklarda ve nefislerde bize âyetlerini göstermiştir. Ebediliğin izleri oradadır. Görmek bazen Van Gogh'da olduğu gibi cezbe hâlini alabilir. Sonsuzluğun Kapısında filminde gördüğümüz gibi, sonsuzluğu görüyor, göstermek için resim yapıyor.