Geriye dön! (İleri marş!)

SERDAR BİLİR
Abone Ol

Unutmak, birçok gereksiz bilginin zihnimize sokulduğu bu zamanlarda şifadır belki de bilemiyorum açıkçası. Ancak unutmaya dair esas problem kolektif hafızalarımıza vurulan darbelerde ortaya çıkıyor. İnsanlar, her gün öylesine yoğun bir gündeme maruz kalıyor ki, bugün aklından çıkaramadığı şeyleri, kısa zaman sonra hatırlamakta zorlanıyor. Kitleler hâlinde alzheimer oluyoruz. Bize unuttuğumuzu hatırlatmaya çalışanlara inanmayarak, onlarla didişerek burnumuzun dikine giderek ilerletiyoruz hastalığımızı.

Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım Ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı Nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.

Aşk Risalesi/Erdem Bayazıt

Bu kör kalabalıkların gözünü açmanın başka bir yolunu göremiyorum, ey insanlar durun ve hiçbir şey yapmayın.

"Hiçbir şey geri dönmeden ileri gidemez." diyor Byung Chul Han, Zamanın Kokusu adlı kitabında. Hâlbuki insanlık, yüzlerce yıldır soluksuz ve kesintisiz bir şekilde ilerliyor. Birbiri ardına icatlar yapılıyor, teknolojik/bilimsel gelişmeler durmaksızın bize yeni şeyler söylüyor. Veriler, görüntüler gözle göremediğimiz bir teknolojiyle binlerce kilometre mesafeye anında transfer ediliyor. İnsanların gözü hep ileride, beş yıl sonra olmak istediği yere doğru durmandan, başını bile kaldırmadan yürüyor, hızla otobüse biniyor, hızla otobüsten iniyor. Hep bir yerlerden başka bir yerlere gidiyor. Yukarıda bahsettiğimiz ilerleyiş ve teknolojik gelişmeler henüz sınanmış değil. Test edilmediler. Tarihe küçük bir zaman aralığından bakamayız. Belki on bin yıl sonra (hâlâ dünya var olacaksa) bu yaşadığımız modern süreç insanlığın en berbat, en vahşi ve en az gelişim göstermiş dönemi olarak adlandırılacaktır.

İnsan ancak hafızası ile geriye dönebilir.

Peki, Chul Han'ın geriye dönmekten kastı nedir? İnsan nasıl geriye döner? (Yoksa gerici miyiz biz? ) İnsan ancak hafızası ile geriye dönebilir. Yoksa zaman anlamında ya da maddi varlığıyla bir geriye dönüş pek mümkün görünmüyor. Modern insan, hafızasını kontrol edebilme noktasında da yine baltayı taşa vuruyor. Zihnini sürekli bilgi (ki buna artık data ya da veri diyorlar) ile dolduran insan, kendi isteğiyle durup geçmişini sorgulayacak vakti bile bulamama noktasına getirdi işi. Modern insan dediğimizde biz, bir anlamda duramayan insanı kastediyoruz. Duramadığı için hafızasını yitiren, hiçbir şekilde direnç göstermeyen, kendisine sunulan her türlü konforu ve kolaylığı kabul eden, kolaycı, yumuşak, laçka insan. Biz insanlar durmayı bir başarabilsek içine sıkıştığımız cenderenin dişlileri çatırdayarak kırılacak ve o düzenek de yerle bir olacak. Bu kör kalabalıkların gözünü açmanın başka bir yolunu göremiyorum, ey insanlar durun ve hiçbir şey yapmayın.

  • Bu bile bu düzeni değiştirmeye yetecekken bu hız, bu hareket niye? Hafızanın insana yaptığı birçok oyun vardır. İnsan zaten zamanla unutmasıyla meşhurdur. Unutmak, birçok gereksiz bilginin zihnimize sokulduğu bu zamanlarda şifadır belki de, bilemiyorum açıkçası.

Ancak unutmaya dair esas problem kolektif hafızalarımıza vurulan darbelerde ortaya çıkıyor. İnsanlar, her gün öylesine yoğun bir gündeme maruz kalıyor ki, bugün aklından çıkaramadığı şeyleri, kısa zaman sonra hatırlamakta zorlanıyor. Kitleler hâlinde alzheimer oluyoruz. Bize unuttuğumuzu hatırlatmaya çalışanlara inanmayarak, onlarla didişerek burnumuzun dikine giderek ilerletiyoruz hastalığımızı. Burada ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Post-truth bir çağın yalanlarından kurtulmanın tek yolu hakikate sımsıkı sarılmaktır. Hakikat ise geçmişte aranarak bulunabilir ancak. Çünkü insan artık onu kaybetmiştir ve insan kaybettiği bir şeyi, son gittiği yerlere bakarak bulabilir.

İnsanların ölüm anlarına atfedilen, hayatının film şeridi gibi gözünün önünde geçmesi meselesi vardır.

Orada bile insan, ilk kez karşılaştığı bu tehlike (ölüm) karşısında "geçmişimde bir hata mı var" diyerek refleks gösterir ve tüm hayatını gözden geçirir. Evet, durmadan ilerlersek geri dönecek vaktimiz olmaz, her şeyin sonu gelmeden durup geriye dönmeli ve hafızamıza başvurmalıyız. Eğer bir hafızamız olmazsa yeniden millet olmak şöyle dursun ancak basit bir topluluğa dönüşürüz. Hafıza, insanın zihin ambarıdır. Bir gün mutlaka işime yarar dediği şeylerin itinayla korunduğu yerdir. Müslüman için hem yaşamaya hem ölmeye bir hazırlıktır. Yaşasın ezberci sistem! Ezberleyerek başlarız biz hayata. Besmeleler, Fatihalar, dualar, otuz iki farzlar, hadisler, menkıbeler, siyer (yani seküler insanların "ne anlama geldiğini bilmedikleri" dediği şeyler) hepsini ölene dek zihnimizde taşırız.

Üzgünüm buna cevap veriyorum
Cins

Öldükten sonra da onların bizi taşıyacağına inanarak. Tabii yine o meşhur soruyu sormak isterim. Kaç kişi kaldık ki? Ebussuud Efendi'ye sorarlar: Efendi, bu devirde kaç kişi kaldı senin zamanından artık? Efendi cevap verir: Ben kaldım!