Gerçeği artık evde üretiyoruz

SAMED KARATAŞ
Abone Ol

Gerçeği artık evde üretiyoruz. Neden? Gerçeğin emeksizliğini, otoriteden sıyırarak kendi içimizde tartıp karar vermeyle var kılıyoruz. Referans olarak kendimiz varız. Otorite sarsılmış. Otoritenin asgari düzeyleri, kendimizle veya grubumuzla baş başa kaldığımıza törpülenmiş.

Gerçek emeksizdir. Bunu beş yüz sene önce bir şair de böyle düşünürdü. Gerçek gözle görülendir. Duyulan, kavram haline gelebilen. Yalan bir kavramdır ve gerçektir. Gerçeği tanımlamak için gerekli şartlara bakıyorum: İttifak edilmiş olması, bir otoriteye sahip olması, yer işgal etmesi, tamamen ittifak sayılmamakla birlikte kendi içinde bir demokrasiye sahip olması ve en önemlisi adil olmasıdır. Gerçek herkes içindir ve emeksizdir. Aslında bir insan gerçeğin üstünü örterek onu emeksiz elde edilme halinden çıkarır ve maliyetli bir hale sokar. Ona ulaşma maliyetini sarf etmemiz gerekir. Gerçeği, ücretli veya maliyetli hale getirene, yani üstünü örtene, dinde veya inançlarda kafir denir. Çünkü herkesin gerçeğe ücretsiz ve maliyetsiz ulaşabileceği adaleti ortadan kaldırır. Suyun ticareti gibi.

Gerçeklik her 100 kilometrede bir değişebilir. Bir dağ grubunu geçtiğinizde sahile vardığınızda rüya önemini yitirir. Bir dağ köyünde ise rüya hâlâ geçerlidir. Gerçek bir bakıma coğrafidir. İnternet ve kitle iletişim araçları, kendine özgü gerçeklikleri sindirir ve tek otorite altında birleştirir. Gerçek işgal edilebilir. Kitle iletişim araçları dağları, iletişimin rahatça aktığı bir ova haline getirebilir. Din veya inançlar gerçek üzerine kurulmuştur. Bu açıdan gerçeklik, kutsal dediğimiz şeyin ta kendisidir. Gerçek; somutu ve soyutu kuşatandır.

GERÇEĞİ ARTIK EVDE ÜRETİYORUZ

Gerçeği artık evde üretiyoruz. Neden? Gerçeğin emeksizliğini, otoriteden sıyırarak kendi içimizde tartıp karar vermeyle var kılıyoruz. Referans olarak kendimiz varız. Otorite sarsılmış. Otoritenin asgari düzeyleri, kendimizle veya grubumuzla baş başa kaldığımıza törpülenmiş. Mesela bugün birisi, faizin şartlarını oluştursa bile o bankacılık işlemine faiz değil diyebilir. Evindedir yani kendisinde. En güvendiği yerde otorite ve ittifaktan kurtulan insan, adeta iz sürücü gibidir. Evinde olmasına rağmen otoriteden yoksun olan insan, yine de ikna için kendisini arar da durur. Yani o güvenli ve mağrur evini arar her yerde. Ve kendi düşüncesini, yani yapılan eylemin faiz olmadığını belirten bir parça metin, laedri bir görüş bile kendisini ikna etmeye yeter. Bu bakımdan otoritenin olmadığı yerde, gerçek; nefsi ve politik ikizinin peşini sürme sürecinin neticesidir.

Bilgi onun için kendisini göreceği bir aynadır. Bu bakımdan çocuksudur da. Farkına varılmayan bu çocuksuluk; masumiyetten sıyrılmış bir şımarıklık, ahmaklık ve gerçeğin etrafında dönen bir yalanı içerir. Onu gerçekle ilintili kılabilme gücü nispetinde de kibirlidir. Gerçekle İlintili kılar belki ama gerçek kılamaz. Çünkü yarım veya eksik bir gerçeklikten bahsedemeyiz. Gerçekliği evde üretiyoruz çünkü dışarda bütün evleri bütünleyen o tek büyük evden yoksunuz. Evdeki nefsimizi otorite sanıyoruz. Yarım akıllı demokrasi bile yok. Yani eleştiri yok. Benlikte başlayıp benlikte nihayetleniyor gerçeklik.

KÖTÜ AKRABA OTORİTEYİ HATIRLAMALIYIZ

Aslında otoritenin görevi, kendi varoluşunun da devamlılığını sağlayacak olan diğer otoritelerin özgün bir şekilde kendisini gerçekleştirmesidir. Bize kendi sağlıklı tercihlerimizi yapmaya, başka bir şekilde söylersek; kendi sağlıklı kişiliğimizle, ötekine zarar vermeyen otoritemizi kurmamızı sağlar. Bu açıdan sağlam otorite, kısıtlamadan çok açmaya, kölelikten çok hür olmaya yakındır. Yani gerçeğin altını çizen otorite, çeşitli hürlüklerin, bir başka hürlüğe zarar vermesini engellemesiyle başlar. Böylelikle yaşamın ilk şartı olan güven ortaya çıkar. Güvenin olduğu yerdeyse ikincil kavram gerçekliktir. Bugün dünyaya baktığımızda otorite olarak algıladığımız şeylerin çoğu aslında bir nevi ya saldırı ya da savunma biçimidir. Otorite yok etmez aksine var kılar. Bu yüzden saldırının kendisini otoriteyle ilişkilendirmemiz, bütün hürlük manifestolarına karşı bugün hâlâ otoriteden yoksunluğun imkânsız olduğu düşüncesiyle ilgilidir. Modern hukuk otorite midir yoksa saldırı veya savunma mı? Bomba haline getirilemeyen her şeye modern otoritenin gölgesi veya o sası medeniyetin parçası sanıyoruz. Bankacılık, dünyayı düzenleyen işlevi bağlamında, biraz da bomba veya virüs haline gelemediği için bir iş kolu olarak adlandırılmış olabilir mi?

RÜYA VE SAHİPLERİ

Su boğucudur herkes için. Ateş herkes için yakıcıdır. İşlevinden dolayı mecburi bir ittifak vardır. Rüya herkes tarafından bilinir, gerçektir. Buna rağmen günümüzde bir gerçeklik olarak algılanmaz. Bir senet değildir. Bir sebep veya sonuç. Eylemlerimizle ilgili bilgi verip vermediğini 2022 senesinde anlamamız bu hayat tarzında imkân dahilinde değil. Bilgi olarak kabul edilmez. Rüyayı gerçekle eş sayan ve bir bilgi olarak kabul edenler de sessiz bir kabul içindedir. İşlevinde ittifak yoktur. Sessizliklerini, onları yalnız bırakan otoritelerine borçludur. Rüyanın bir bilgi olduğunu söyleyebilecek otorite; itibardan ve vazgeçişten yoksundur. Arabadan ve bilgisayardan vazgeçemez örneğin.

Kullanılan bir araba veya bilgisayar, kendi bilgisiyle, yani yaşam tarzı ve otoritesiyle gelir. Henüz bilmiyorum ama herhangi bir teknolojiyle (ki belki de vardır) rüya okuması yapılsa bile, bu yaratıcıdan ziyade kişinin gündelik hallerinin bilinçaltı dökümünü oluşturan bir veri değeri taşıyacaktır. Bu da demek oluyor ki herhangi bir konuda gerçekliğe ulaşma biçimi, gerçeğin kaynağını belirleme anlamında bir ek otorite, belirleyen ve muhkem bir özne haline geliyor. İnternet varsa, rüyanın bütün kökeni gündelik hayattır özetle. Teknoloji, medeniyet, hayat tarzı... Evet vazgeçişlerin bir olanak olarak dilde kolay yaşantıda zor olması, fikir anlamında bizi muhafazakarlaştırıyor. Sağ görüşlü veya sol görüşlü olalım fark etmez. Tam da bu noktada ölene kadar debeleneceğimiz fikirlerin konforu da bizi sarıp sarmalıyor. Yani bir oyalanma gibi. Canımızı acıtmayan, canımızı canlandırmayan sürekli bir konforla.