Gençlikte yapılan yazım yanlışları
Modernizmin ürettiği özgürlük mitolojisi, insanın iradesinin Tanrı karşısındaki gücüne dayalı bir mitoloji. Yani Tanrı'yı yenmek üzerinden kurgulanan bir özgürlük mitolojisi.
Gençlik sonradan bulunmuş bir pozisyon. İnsanlar kadim dünyada çocuk, yetişkin ve ‘adam’ oluyorlar. Bir de yaşlı, ihtiyar oluyorlar. Bu Arapçada olan tabir. Yani doğruyu yanlıştan ihtiyar seçmek demek, doğruyu yanlıştan seçebilme kabiliyeti. Sonradan uydurulmuş bir pozisyon olarak gençlikte yapılan her şey mazur görülüyor! Hani diyoruz ya “delikanlıdır, kanı kaynamaktadır ve ne yaparsa yapsın affedebiliriz.” Oysa bir gençlik hatasıydı geldi geçti dediğimiz şey bazen insanda hiç geçmeyen bir şeye dönüşebilir.
Bugün gençliğin önüne konulan en berbat tuzaklardan biri. Özgürlük mitolojisi. Modernizmin ürettiği özgürlük mitolojisi, özellikle İngiliz erken dönem kapitalistlerinin üstüne basa basa kurduğu ve geliştirdiği özgürlük mitolojisi. İnsanın iradesinin Tanrı karşısındaki gücüne dayalı bir mitoloji. Yani Tanrı'yı yenmek üzerinden kurgulanan bir özgürlük mitolojisi. Kadim İslam geleneğinde çocuk mükellef olduğunda, buluğ çağına eriştiğinde artık bir yetişkinin sorumlu tutulduğu şeylerin bütününden sorumlu tutulmaya başlanır Böylelikle özgürlük ancak kendisine ve başkasına zarar vermeden yapabileceği her şey manasına gelir. Bunun listesi de adı üzerinde mükellefiyetle yani dini bilgiyle gelir. Dolayısıyla uydurulmuş bir pozisyon olarak gençliğin bugün “özgürüm dilediğimce, gönlümce, istediğimce her şeyi yapabilirim” demesi yaklaşık dört yüz yaşında bir hastalıktan ibarettir.
“Gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda” diyor ya şair, belki şu hata payı verilebilir: Gençlik dediğin şey aynı zamanda ihtiyar elde etmediğin için henüz belli tecrübesizliklerin, belli tercihlerin hoşgörüyle karşılanabileceği bir pozisyon oluşturabilir. Ama bugün itibariyle “gençtir, ne yapsa yeridir”e ilerlemiş bir genç ile karşı karşıyayız. Ve bugün annesini, babasını, ailesini kendisinden çok düşük, çok geride, kendisinden çok aptal gören de bir gençlik var, çünkü böyle yetiştiriliyor.
Modernitenin uzun zamandan beridir hedef haline getirdiği ilk şeyin aile olduğunu düşünüyorum. Çünkü aileyi rahat çocuklar üzerinden parçalayabilirsiniz ve çocukların sadece internet kullanabildiği, rahatça kirli bilgiye erişim sağlayabildiği, küresel dünyayı anne babalarından daha iyi anlayıp kavrayabildikleri için kendilerini ebeveynlerinden üstün gördükleri tuhaf bir yere geldiğimizi de çok net görüyorum. Peki ne yapmalıyız? Üzülerek söyleyeyim; bu özgürlük mitolojisinin karşısında biz yetişkinler de duramıyoruz. Gençler pekâlâ duramıyor. Çünkü bu özgürlük mitolojisi, “yapabiliyorum o halde yapmalıyım” noktasına ilerletti bütün gençleri hatta dünyayı. Kendine, personasına, başkalarına zarar vermeye kadar ilerledi bu iş.
Bunun düpedüz çılgınlık olduğunu söyleyebilmek için ne genç ne ihtiyar olmaya gerek yok. Bu özgürlük mitolojisiyle sonraki hayatının yönünü tayin edecek gençliğin nasıl elden alındığını üzülerek görüyorum. Bu organizasyonla gençler bütünüyle iradesiz, pozisyonsuz. Çünkü bugün itibariyle gençler modern hayatın en önemli tüketicileri olarak konumlandırılmış durumda. Yahu her taşın altından Kapitalizm mi çıkacak diye soracak olursanız, her taşın altından kapitalizm çıkacak çünkü her taşın altındalar. Ve bugün itibariyle gençleri özgürlük mitolojisi üzerinden her türlü tüketme makinasına çevirmenin derdinden başka herhangi bir dertleri yok. Gençlere “içki içebilirsin, gençsin, uyuşturucunun tadına bakabilirsin gençsin, istediğinle cinsellik yaşayabilirsin, gençsin, geceleri, annenden, babandan habersiz, dışarı çıkıp çılgınlar gibi eğlenebilirsin, kendini bir binanın on yedinci katından atabilirsin, ölmeyi deneyimleyebilirsin gençsin” diye emir buyuruyor kapitalizm. İşte geldik büyülü kelimeye: deneyimlemek.
Net bir şekilde ifade edeyim: bugünün en büyük putlarından biri. “Bunu yaşamadan ölmek istemem” İnsanın yaşamadan, deneyimlemeden ölmesi gereken pek çok şey var. Ama yirmi birinci yüzyılın dünyasında insanın, özellikle gençlerin önüne “bunu yaşamadan ölme!” diye konulan ‘deneyimleme listeleri’ var. Bu kişinin ontolojik olarak anlamını bulmasını, hakikatini bulmasını kendi gerçekliğini bulmasını engelliyor. Gençler alıklaştırılıyor böylece, iradesine ipotek konuluyor. İşin tuhaf tarafı da gençlerin, tüm bu listedeki deneyimleri kendi iradesiyle seçtiğini düşünmesi.
Gençlerin varoluşun anlamsız olduğunu düşünmesi bile varoluşu düşünmeye dair bir adımdır. Bu bile varoluşu düşünmeye dair bir biçim geliştirmektir. Ama bugün gençlerin var oluşlarında değil, sadece deneyimlerine doğru ilerlemeleri, kendi hakikatlerini, gerçekliklerini, personalarını, kişiliklerini, kendiliklerini keşfetme yolculuğu yaşamak yerine bazı şeyleri deneyimleyerek hayatını geçirmek, gençlerin eline verilen, gençlere uzatılan en büyük havuç. Maalesef zamanımızın gençleri bu havucu kıtır kıtır yiyorlar. İşte internette, “annemi babamı kandırıyorum, onlardan habersiz dışarı çıkıyorum, çünkü onlar buna asla izin vermez” diyen çocuklar ya da gecenin ikisinde Kadıköy'de ayakta duramayacak kadar sarhoş olduğu halde ne istiyorsunuz diye sorulduğunda ‘özgürlük istiyoruz’ cevabını veren gençler bizim mahsulümüz değil, başka tarlaların mahsulü. Ama Türkiye'de epeydir tarla bizim mahsul başkasının. Ne yazık ki. Gençlere önlerinde durup kollarımı açıp “ya durun özgürlük böyle bir şey değil, hayat böyle bir şey değil” diyebilsem keşke.