En mavi göz
Mutsuzluğun en koyusu senden önce aynı yerde yaşayan ve aynı dili konuşanların bilmediği bir mutsuzluktur. Sana isabet etmiştir ve bununla başa çıkmasını henüz keşfedememişsindir.
Küçük siyah kız çocuğu bir gün “Bir çift yeni mavi göz istiyorum” diye dua eder. Her gün sabah uyanınca ilk iş baktığı aynada kim bilir kaçıncı kez göremeyince o mavi gözleri; kasabanın umut taciri, falcısı, akıl hocası ve rüya yorumcusu, seyyar ve kaçak kilise vaizi, o işte her neyse ona yani melez adama gider. Çünkü yeni dünyada melezler olasılıkların gerçekleştirilebileceğine dair bir tür yarı inanç verirler insanlara. Böylece bir çift yeni ayakkabı gibi mavi gözler ister küçük siyah kız çocuğu. Çünkü onun kara gözleriyle karşılaşmamak için başını çeviren beyazların ona hissettirdiği hiçlik, reklamlarda ve oyuncaklarda gördüğü, güzelliğin mutlak ifadesi gibi sarışın ve mavi gözlü çocuklar kendi varlığını görünmez kılmıştır.
Son çare olarak bir şarlatana gidip mavi gözler isteyen siyah bir kız çocuğundan daha kederli bir şey pek nadir bulunur. Toni Morrison “En Mavi Göz” romanında tahrip edici, rahatsız edici ve paslı bir bıçağın ucuyla dürter gibi anlatır bu varlığı olanaksızlığa bağlama zulmünü. Kuzeyin ve güneyin, siyahın ve beyazın, zenginin ve fakirin ruhu ezen karşıtlığı içerisinde bu Amerikan toplumunun felaketi der geçeriz. Gelin görün ki son yüzyılda bu Amerikan toplumunun felaketidir deyip geçtiğimiz her şey bütün dünyanın felaketi haline geldi. Bir tür mutsuzluk, merhametsizlik, adaletsizlik salgını açık bir yaradan dünyanın geri kalanına yayıldı. Reklamcılar buna globalleşme, politikacılar ise evrensellik dediler.
Mutsuzluğun en koyusu senden önce aynı yerde yaşayan ve aynı dili konuşanların bilmediği bir mutsuzluktur. Sana isabet etmiştir ve bununla başa çıkmasını henüz keşfedememişsindir. Siyah bir kız çocuğunun varlığını görünür kılmak, önemli olmak ve yok sayılmamak için inandırıldığı “bir çift mavi göz” ihtiyacı uzun bir mesafe kat edip bize “var olmamız için satın almamız gerekenler” olarak geldi. Hayır kolay bir tüketim eleştirisi gelmeyecek tam buraya. Araba, mobilya, elektronik vs. değil bizim “bir çift mavi gözümüz”. Mesela sosyal medyadan bir ahlak satın alıyoruz, tarihten nostalji, siyasetten kişilik…Herkes her şey olabileceği için kimse hiçbir şey olamayacak bu durumda. Olasılık çok, olanak az. Çünkü geniş zamanda kurulan cümleler işlevini yitiriyor, sadece “şimdi” var. Ne demekti “modern” kelimesi Latin dilinde?
“Yalnızca şimdi”.
***
“Güzellik hülasa edilemez” diyen şair aynı zamanda şunu söylüyor; “İnsan kendi benliğine tepeden tırnağa silahlı girmeli”. Şimdiki zamanı paylaşan bizlerin en büyük marifeti “güzelliği hülasa etmek” yani özetlemek. Bir diğer marifetimiz de “Benliğimize karşı tam bir silahsızlanma halinde olmak”. Güzelliği; uzun uzun, ilhamın damlalarının sabırla süzülerek surete düşmesinin o ilk anını hayal ederek, anlamaya çalışarak, kendi iç saatimizi tarihin kıyısına iliştirerek izlemek ne satılabilir ne satın alınabilir. Özetlenip paylaşılamaz, öz geçmişlere, profillere konulamaz. Özetlenebilen güzellik gerçek değildir. Siyah bir kız çocuğunun masmavi gözleri gibi yersiz ve dehşetlidir.
Sabır, şükür ve vecd… Tepeden tırnağa silahlı üç adam gibi modern benliğimize girip tarumar etseler, içimizdeki bu yıkıntının güzelliğinden mest oluruz. Uçsuz bucaksız steplerinde insan olmanın, varlığımıza gözümüzün erişemediği mesafeler kazandırırız. Çünkü insan, elini kaşlarının üzerine çatıp şöyle bir baktığı zaman uzaklara, kendisine gitgide yaklaşır. Gözlerini alan güneş, görüşünü de almaz. Sabrederek menziller arasındaki çakıllı yollara, kanayan ayaklara şükrederek, güzelliği sadece vecd halinde görebilmeyi diler. Sermest ve serbest…